islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5356
EURO
36,4311
ALTIN
2.963,19
BIST
9.159,71
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

Türkiye’de Birşeyler Yanlış Gidiyor

Türkiye’de Birşeyler Yanlış Gidiyor
17 Haziran 2024 09:30
A+
A-

Bu söz, belki “bir şeyler” olarak değil, “çok şey” yanlış gidiyor olarak değiştirilmesi gerekirdi. Ama, insanları korkutmamak için konuya bu şekilde girme ihtiyacı duydum. Aslında, sadece Türkiye için değil,  dünya için söylenmesi gereken bir söz bu..

Dünya, daha sıkıntılı bir hal alıyor:

Dünya toplumlarını  bir manada yönetmek ve problemlerine çözüm getirmek için ortaya atılan “Birleşmiş Milletler mit”i, neredeyse geçerliliğini yitirmiş durumda. İnsanlığın ideal  bir toplum yönetimi olan demokrasi, temel problemleri çözemeyecek kadar güçsüz bir halde.  Adalet kavramı yerlerde sürünüyor. Büyük devletler diye bilinen Amerika, Rusya ve Çin, en ihtiraslı ve acımasız bir şekilde, dünyanın imkanlarını ele geçirmek üzere plan üstüne plan yapıyor. Güç, her şeyi kontrol altına alma çabasında. Adalet, merhamet, insanlık; sanki eskilerde kalan bir hatıra durumunda..

Her şeyden önce, insan; insanlığından uzaklaşıyor. Hırslı, bencil ve sadece kendine dönük kazanç ve menfaatler peşinde. Ama, bir yandan da kendisinin sevilmesini, beğenilmesini ve takdir edilmesini bekliyor. Bu iki zıt beklenti, nasıl bir arada barınacak? Elbette ki mümkün değil. İnsan, başkalarına veremediği ve gösteremediği tutum ve davranışları başkasından bekliyor. Tam manasıyla, çelişkiler içinde bir hayal dünyası kurgulanıyor.

Batı dünyası, Fransız ihtilali ile hürriyet ve akıl çağını başlattı. Din’e ve ahlaka, hayatında sadece teorik bir değer olarak yer verdi. Ama, ne hürriyet ve ne de akıl, insanı insan olarak olumlu değerlere yöneltemedi. İktisadi ve siyasi bir hırs ile kendini tanrılaştırmaya yöneldi. Krallar, Sömürgeciler, Büyük Patronlar dönemi başladı ve tarihin görmediği  zulüm ve insan dışı sistemler ile karşı karşıya kaldık.

Türkiye, kendi kimlik kaybının çelişkisini yaşıyor:

Türkiye, kendi tarih ve kültürünü kaybetmenin çöküşünü ve belirsizliğini yaşıyor. Bu durum, Batılılaşmaya başladığı dönemden beri, “ne için ve nereye kadar, başka dünyaları benimsenecek” sorusunun cevabını arıyor. Fakat bu arayış, hiçbir zaman, serbest bir akıl ve fikir ile gerçekleşemedi. Çünkü, batılılaşma bir mecburiyet ve kanun gücüyle toplumun üzerinde hakim olan bir değiştirme hareketi oldu. Yasaklar, engeller, tarihi ve geleneği dışlayıcı bir güç ile sürdürülmeye çalışıldı.

Batılılaşma, Çağdaşlaşma ve Modernleşme; ideal ve üstün bir anlayış ve kültür olarak empoze edildi. Ama, bu kavramlar üzerinde bir tartışma yapılmaya izin verilmedi. Atatürkçülük, bir harp kahramanını hatırlama ve onu yüceltme şeklinde değil, bir dünya görüşü ve yaşama felsefesi haline getirildi. Üstelik, tarihe, kültüre ve inanca karşı çıkmak için, bir yasaklayıcı güç halinde kullanıldı.

Türkiye; ne Tanzimat, ne Meşrutiyet ve ne de Cumhuriyet döneminden ibaret bir ülke. Ama birileri, tarihi bu çerçeve içerisine sıkıştırdı. Osmanlı, İslam hukuku ve kültürü sebebiyle, hor görüldü; aşağılandı ve keyfi bir yönetim olarak gösterildi. Ama, aradan geçen 150 seneye yakın zaman içinde, Osmanlı’nın çeşitli konulardaki başarısı ve huzuruna erişilemedi. Osmanlı’nın da eksiklikleri vardı. Ama mesele, eksiklikleri aramak değil, bir kültür ve yaşayış sistemini, henüz ne olduğu bilinmeyen ve ne getireceği tahmin edilmeyen, hayali bir batılılaşma karşısında düşmanlığa varan bir karalama kampanyası başlatmaktı.

Sonuçta ne oldu? Batı, ilim, hürriyet, ilerleme ve modernizm adına ortaya çıkan içi boş kavram ve projeler ile, toplumsal problemleri çözmek şöyle dursun, daha da fazlalaştırdı.

Evet. Artık, Türkiye’nin hayaller ve yalanlar ile bir yere ulaşabilme imkanı yok. Hele hele, bir grup aydın ve batıcı adına, bu toplumun insanını aşağılama ve onun inanç, kültür ve geleneklerini hor görmeye de kimsenin hakkı yoktur.

Sosyal bilimler, bir değer ve kavramın, hayata getirdiği güzellik, fayda ve huzur ile onun kıymetinin ölçüleceğini söylemektedir. Toplum; sloganlar, kalıplaşmış anlayışlar, kişi ve kurumlara hayali yüceltmeler ile sistemler ayakta kalmamaktadır.  Bu yüzden; din, ahlak, aile, milliyetçilik, batıcılık, devrimler, Atatürkçülük, gibi konuların, kimseyi damgalamadan, kınamadan ve dışlamadan tartışılması gerekiyor.

Bir grup, diğerini  tutucu, gerici ve dindar diye aşağılamayacağı gibi, diğer bir grup da, başkasını komünist, pozitivist, atatürkçü, batıcı gibi anlayışları için onları dışlamamalı. Özellikle, toplumu ilgilendiren değerler ve hayat anlayışı, seçkin bir grubun isteği ile olmamalı. Türkiye’nin asıl problemi bu.. Hükümet ve hukuk sistemi, tek taraflı olarak olaya bakmamalı ve çözüm getirmeye çalışmalı. Bu bakış, batı merkezli ve onun kural ve anlayışı ile hiç olmamalı.. Bu iki dünya, bir arada yaşayabilmeli.  Fikir adamları, Sosyologlar ve İlahiyatçılar  bu iki kitlenin bir arada nasıl yaşaması gerektiğini belirlemeli; siyaset ve bürokrasi değil.. Yoksa, toplumu bir arada tutmak ve huzurlu geleceğe ulaşmak mümkün olamayacaktır.

Prof. Dr. Sami Şener

MİRATHABER.COM -YOUTUBE-

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar
  1. Bedir Kuş dedi ki:

    Kıymetli görüşünüze katılmamak mümkün değil fakat bizdeki görüş ve düşünce mensubu kişiler maalesef yazınızda berttiğiniz gibi düşünce ve yaşam tarzına alabildiği kadar düşman Empati nedir kasıtlı olarak yerine getirmezler. Yani köklü zihniyet değişikliğine toplumsal olarak ihtiyacımız var Rad Suresi “Allah hiçbir toplumu değiştirmez. Allah bir topluma kötülük diledi mi, artık onun için geri döndürülme diye bir şey yoktur.” selam ve dua ile

  2. Ramazan Güntay dedi ki:

    Yüreğine, kalemine sağlık ağabey. Çok doğru yazmışsın…

  3. Hasan Uzunlar dedi ki:

    Dünyanın çivisi çıkmış, 7 aydır Filistin Gazzede ölenlerin sayısı 50 bin civarında çözüm için ses yok. Güce güçten başka çözüm yok. Artık bu dünyaya bu temennilerin etkisi sözkonusu olamıyor. Acı ama gerçek.

  4. Rasim Uzduran dedi ki:

    Çok isabetli dokunuşlar olduğunu düşünüyorum.

  5. Hasan Bostancı dedi ki:

    Değerli hocam güzel bir değerlendirme olmuş.
    Kaleminize sağlık. Bu düşüncelerin hayat bulması için her taraftan erdemli insanlara ihtiyaç var şartlanmış kafalara değil.