Prof. Dr. Ali Erbaş: Üniversiteler Şehirlerin İlim, İrfan ve Hikmet Merkezleridir
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Kırklareli Üniversitesi Konferans Salonu’nda gençlerle bir araya geldi. “İl Buluşmaları” kapsamında gerçekleştirilen programda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, üniversitelerin şehirlerin ilim, irfan, bilgi ve hikmet merkezleri olduğunu ifade ederek, “Gençlerimiz eğer İslami ilkeler doğrultusunda kendisini alanı ile ilgili iyi yetiştirirse hem bulunduğu şehir, hem milletimiz, hem de insanlık için çok büyük bir kazanımdır. Bizim medeniyetimizin özü ilme, bilgiye, irfana ve hikmete dayanıyor ”dedi. Programa, Kırklareli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bülent Şengörür, Dini Yayınlar Genel Müdürü Dr. Fatih Kurt, İl Müftüsü Hüseyin Demirtaş ve çok sayıda üniversite öğrencisi katıldı.
Türkiye’de İlim, İrfan ve Hikmet Merkezli Tek Bir Üniversite Yoktur
Sayın Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Ali Erbaş, yüksek eğitim veren üniversitelerimizi ilim, irfan ve hikmet merkezleri olarak görmesi, normatif bir bakışın tabiî bir neticesidir. Yani buradaki tespit, olması gerekeninin bir açılımıdır. Peki T.C. devletinde mevcut üniversitelerimiz, ilim, irfan ve hikmet temelli olarak yapılanıp kendileri bu üç kaynaktan besleniyorlar mı? Bu soruya cevap vermeden önce veya cevap verebilmek için, ilk önce ilim, irfan ve hikmet kavramlarının tahlilinin yapılması gerekmektedir. O zaman sizler de üniversitelerimizin bilimsel/ilmî kimliğini ortaya koyabilirsiniz.
Üniversitelerimiz Bir (B)İlim Merkezi Midir?
Bilim, genel olarak her türlü bilgi, özelde gözlem (müşahede) ve deney (tecrübe) yoluyla elde edilen ampirik (deneysel) bilgidir. Kâinatta (fizikî dünyada) olup biten her şeyi kapsayacak bir şekilde, bütün olgu ve hadiseleri tasvir ve izah yoluyla sistemli bir şekilde inceleme ve kavrama sürecidir. Peki bilim ile ilim, netice itibariyle aynı bilgileri içeren bir olgu mudur? Sekülerleşme ve aydınlanma ile birlikte çağdaş gelişim ekseninde bilim ve ilim arasında belirgin bir muhteva farkı ortaya çıkmıştır. İlim, bu süreçte gerçek mânâ ve dinî muhtevadan uzaklaştırılmış ve daha çok rasyonalizm ve pozitivizme yönelmiştir. Böylece bilim, kendini bir taraftan sürekli gelişme ve yenileme içinde bulurken, diğer taraftan da bazı yönleriyle dinî hakikatlerle çakışabilmektedir.
Halbuki ilim, kendi içinde bir dinamizm sergilerken, mânâ, irfan, hikmet ve hakikate aykırı gelişmelerden uzaktır. Bu yönüyle ilim, bilimden farklı olarak, dinî/manevî esasları da referans olarak kabul eden ve(ya) dinî esaslara ters düşmeyen hakikat manzumesidir. İlim, bilimin ötesinde tefekkür, keşf, ilham yollarıyla insana, kendini, kâinatı ve Yaratanını tanımayı imkân sağlayan bir araçtır. İlim, ilmî kanunlarla, bilimin hakikî hâkiminin Yaratan’ın olduğunu bilmek sûretiyle neticede kendini, ruhunu tanımak ve bilmektir. Mevcut üniversitelerimiz, bu kapsamda nerede durmaktadır? Biz düşünün…Herhalde siz de benimle birlikte aynı kanaati paylaşacaksınız: Üniversitelerimiz, ilim yuvaları olmaktan ziyade bilim merkezleridir.
Üniversitelerimiz Bir İrfan Merkezi Midir?
İrfan, genel bilginin ötesinde bazı konuların, kavramların, hadiselerin ve meselelerin iç yüzünü ve hakikî boyutunu bilmektir. Derinliğe varma, bilgi ve zekâ ile olgunluk kazanma ve “bazı dinî sırları kavrama” veya “hakikate vukuf” anlamında irfan, ilmin ve ilmî terakkinin bir başlangıcı olarak görülebilir. Niyaz-i Mısrî‘nin, “İnsan-i Kâmil olmağa lazım olan irfan imiş” dizesinde ilmî derinliğe, güzel ahlâk ve manevî gelişim yaklaşımlarla ulaşılabileceği anlayışı mevcuttur. Genelde irfan, tek başına ilmî gayretle elde edilemez. Bilgiyi aktaran öğretmenden ziyade, yetiştiren, aydınlatan, şekillendiren ve irşat eden bir manevî şahsiyetin sayesinde irfan kazanılabilir. İlim ve irfan sürecini muvaffakiyetle tamamlayabilen talebeler, akademisyenden ziyade arif unvanını elde eder.
Üniversitelerimiz Bir Hikmet Merkezi Midir?
Hikmet, ilim, irfan ile amelin birleşmesinden meydana gelen bilgeliktir. Bu bağlamda hikmet, bütün özel bilgi alanlarını kuşatan doğru, faydalı, kapsamlı, manalı ve derin bilgidir. Hikmet, anı zamanda neyin doğru, neyin yanlış olduğunu ayırmaya yarayan bilgidir. İslâm’da hikmet: Kuran-ı Kerimin ulvî manasını ve hakikatini idrak etmekle birlikte doğru, derin ve hakikî bilgilere sahip olma, İslâm dininin maddî-manevî prensiplerine inanma ve bunlara uygun yaşamakla gerçekleşen erdemli-edepli hayat tarzıdır. İslâm Peygamberi Hz. Muhammed (sav), “hikmetin başı, Allah korkusudur” demekle hikmetli düşünceye, ilahî bir boyut kazandırmaktadır.
Bilimler, daha çok akıl dairesinde dönüp dolaşırken, hikmet, ruhiyat/maneviyat atmosferinde çimlenir ve gelişir. Hikmet’in mutlak biçimi, Allah tarafından Peygamberlerin kalbine ilka edilen vahiydir (ilâhî hikmet). Kuran ve Sünnet çizgisinde ilmî keşfe çıkan İslâm âlimleri de tefekkürün ötesinde ilham, feraset, basiret gibi değişik yol ve yöntemlerle hikmetin özünü yakalayabilmektedir. Nitekim Elmalı Hamdi Yazır, hikmet üzerine yirmiyi aşkın yol, yöntem, tanım ve görüşten söz eder. Aslında hikmet, öz itibariyle akıl ve ilimle bir hakikat yolculuğudur.
Gerçekte Üniversitelerimiz Nedir?
Mevcut üniversitelerimizin kuruluş maksadının ve eğitim gayesinin ne olduğunu anlayabilmek için, Yükseköğretim Kanununa bakmak gerekir. Bakalım burada ilim, irfan ve hikmet ile ilgili açılımlar mevcut mudur?
Kanunun 4. maddesine göre yükseköğretimin amacı, öğrencilerini; ATATÜRK inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan…Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getiren…yüksek düzeyde bilimsel çalışma ve araştırma yapmak, bilgi ve teknoloji üretmek, bilim verilerini yaymak, ulusal alanda gelişme ve kalkınmaya destek olmak, yurt içi ve yurt dışı kurumlarla işbirliği yapmak suretiyle bilim dünyasının seçkin bir üyesi haline gelmek, evrensel ve çağdaş gelişmeye katkıda bulunmaktır.
Biraz da yükseköğretimin ana ilkelerine bir göz atalım (madde 5). Buna göre ilk önce öğrencilere, ATATÜRK inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı hizmet bilincinin kazandırılması sağlanır.
Velhâsıl-ı Kelâm
Siz de YÖK Kanununu baştan sona kadar okuyabilirsiniz. El-hak burada bilim ve bilgi geçmektedir. Ama ne yazık ki ilim, irfan ve hikmet adına tek bir söz dahî bulamazsınız. Öyle ise laik bir devlette YÖK’e bağlı bilimsel bilgiyi üreten çok sayıda üniversitenin faaliyet gösterdiğini görebilirsiniz ama ilim, irfan ve hikmet çizgisinde eğitim faaliyetlerinde bulunana tek bir üniversite dahî gösteremezsiniz.
Öyle ise Sayın Diyanet İşleri Başkanımızın “Üniversiteler, Şehirlerin İlim, İrfan ve Hikmet Merkezleridir” tespiti, T.C. patentli üniversiteler için geçerli değildir. Ama bu sözde yine de bir hakikat payı vardır. Gerçek anlamda ideal üniversiteler, ilim, irfan ve hikmet merkezleridir. Ama halkın ekseriyetinin Müslüman olduğu ülkemizde böyle bir üniversitemiz bulunmamaktadır. Peki, bu acı gerçeğe parmak basarak, Diyanet neden YÖK’ün dışında kendi uhdesinde ilim, irfan ve hikmet merkezli özerk ve müstakil bir üniversite kurmaz?
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi