EDİTÖRDEN

Türkiye’de İslâm çoktan protestanlaştırılmıştır!

Prof. Dr. Ali Seyyar

Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, 25 Aralık 2020 tarihli “Felâketin çan sesleri: İslâm’ın terkedilmesi tehlikesi!” başlığını taşıyan köşe yazısı, bir sistem olarak İslâm’ın kamusal alandan uzaklaştırılması ile birlikte sosyal hayatta da gittikçe etkisini kaybettiğini, bir üzüntü ve ihtar ifadesiyle dile getirmektedir.

 

Kaplan’ın şu sözleri dikkat çekicidir: “Burada gençleri suçlamıyorum; onları bu durumun eşiğine fırlatan ortamı, devleti, hepimizi suçluyorum. Çok ürpertici gelebilir ama açıkça gördüğüm şey, toplumda deizmin çığ gibi yayıldığı, insanların İslam’ı, İslâmî duyarlıkları hızla terk ettikleri yakıcı gerçeğidir. Uyarıyorum: Böyle giderse, fazla değil 10 sene içinde, İslâm protestanlaştırılır, Müslüman insanların hayatlarından da hızla çekilir, camiler, vakit namazlarında bomboş kalır ya da sadece ölümünü bekleyen ihtiyarların son gidecekleri yere, ölüm mekânına dönüşür ve sadece ‘cuma ayinleri’ yapılan kiliselerin derekesine düşebilir!”

Samimî uyarıları içinde “İslâm’ın gelecek yıllarda protestanlaştırılır” sözü bana izaha muhtaç geldi. Protestanlaştırma kavramı, Batı dünyasında tahrif olmuş Hristiyan Katolik kilisesine karşı yapılan reform hareketleridir. Batı’da reform, hurafelerle dolu karanlıktan kurtulmanın çarelerini arama ihtiyacı halinde doğmuştur. Gayesi, ilmin önünde bir engel olarak gördükleri ruhban sınıfının tahakkümünü kırmak ve teslis akidesini felsefe yöntemleriyle karşı koymak suretiyle özgürlükler adına nisbî bir iyileşme gerçekleştirmekti. Ancak Reformdan önceki İncil ne ise bugün de odur. Hıristiyan Protestanlar, İncil’in aslına dönmek için, materyalist/aydın reformistler ise rasyonel akıl yoluyla hakikati bulmak için çaba gösterdi. Ammâ modern dünyanın aydınları, hakikatin sağlayacağı huzuru bulamadıkları için, halen ilmî ve manevî arayış içindedir.

Durum bundan ibaret olduğu halde bizim modernist yarı aydınlar, taklitçi bir anlayış ile tahrif olmamış ve dolayısıyla hakikatin kaynağı ve özü olan İslâm’da haşa eksiklikler görmüş olacaklar ki Tanzimat’tan beri İslâm’ı reforme ede ede jakoben laik Cumhuriyetin kurulmasına yardımcı olmuştur. Kemalist rejimde ise İslâm’ın protestanlaştırılması/reforme edilmesi hızlı bir şekilde devam etmiştir. Hilafetin kaldırılması, ezanın Türkçeleştirilmesi, medrese ve tekkelerin kapatılması, modern görünme adına şapka giyme zorunluluğu, İslâm harflerinin yerine Latin harflerinin kabulü vb.

Münevverlerimiz ve âlimlerimiz, Batı’nın reform akımlarına karşı asliyetini korumak şartıyla İslâm’ı ihya etmek yani tecdid hareketinin öncülüğünü yapamadıkları için, yerli ammâ millî olmayan reformist yarı aydınlarımız, İslâm’ın tecdidini değil fakat hak din olan İslâm’ı aslından kopararak değiştirilmesi için çaba göstermiştir.

Yani Türkiye’de misyonerlik, kültür emperyalizmi, Batılılaşma, laikleşme ve modernleşme gibi unsurların etkileriyle İslâm’ın protestanlaştırılması/reformlaştırılması ve dolayısıyla Müslümanların zihnen ve kalben tevhit inancından uzaklaştırılması, yüzyıllar öncesi başlamış ve bugün maneviyat soslu yeşil Kemalizm’in kemikleşmesi ile zirveye ulaşmıştır.

Anlayacağınız İslâm, laik Kemalist Cumhuriyet sisteminde önce siyasî sistem yani hayat nizamı olarak kamusal alanın dışına itilmiş ve dinî inançlar vicdanî bir mesele olarak bireysel dindarlığa indirgenmiştir. İmam hatip okulları dâhil Kemalist/laik eğitimden geçen dindar gençlerin bile evrensel popüler kültürün hâkim olduğu modern dünyanın cazibelerine karşı manevî ve ilmî yönden mukavemet gösterebilmeleri artık mümkün görünmemektedir. Diğer taraftan demokratik ve laik bir rejimde bazı modernist/Kemalist ilahiyatçılarımızın Kur’ân üzerinden reformist düşüncelerini açıkça dillendirmeleri, dini bütünlüğünü zaten kaybetmiş olan Müslümanların bireysel dindarlıklarını da protestanlaştırma çabalarından başka bir şey değildir.

İslâm, sistem itibariyle Kemalist devrimlerle zaten protestanlaştırılmış yani CHP’nin aynı zamanda Cumhuriyetin ilkeleriyle reforme edilmiştir. AK Parti iktidarı döneminde Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış olan Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun şu sözleri, bu gerçeği yansıtmaktadır:

“Müslümanlık kendi reformunu yaşayacak….(Reforma ait) Birinci ayak; dinin ana kaynağı Kur’ân ve Sünnettir. İkincisi; Cumhuriyetin temel ilkeleri, laiklik, Atatürkçülük, bizim hep göz önünde bulundurduğumuz toplumun ortak mutabakatıdır. Üçüncüsü; göz ardı edemeyeceğimiz realite olan çağdaş dünyanın birikimi, donanımıdır.” Kemalist devrimler ile çağdaş dünyaya ait materyalist/pozitivist kazanımlar, bundan böyle İslâm’ın bir parçası olarak ele alınması gerektiğini savunan Bardakoğlu, Atatürk ilke ve inkılâplarından dinle en yakın ilişkisi olan laiklik umdesi hakkındaki da kesin görüşleri şu şekildedir: “Türkiye’de ‘laiklik olsun mu, olmasın mı, iyi mi kötü mü?’ tartışması artık sona erdi… Diyanet, laiklik ilkesi doğrultusunda İslâm dinini, inanç, ibadet ve ahlâk esaslarını anlatacak.”

Günümüzün muhafazakâr yöneticileri ve hatta Müslüman yazarlar, en geç Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte İslâm’ın çoktan reforme edilmiş/protestanlaştırılmış olduğunu herhalde bilmiyor. Laik devletin bir kurumu olan Diyanet de aslında İslâm’ı bir bütün olarak anlatmaktan ziyade Kemalist rejimin protestanlaştırılmış İslâm’ı tebliğ etmektedir. Protestanlaştırılmış İslâm, Allah’ın tevhit dini olmaktan çıkmış ve vicdana, kalbe, imana münhasır yani bireysel dindarlığı müsaade eden bir olgu olma özelliğini de yitirmiştir. Bundan dolayı Müslüman gençlerin kalpleri ve zihinleri iman nuru ile beslenememekte ve kalben akletme potansiyelleri ellerinden alınmaktadır.

Arzu etmem ammâ üzerimize atılan ölü toprağını üzerimizden atmadığımız sürece bir gün gelecek belki de Kemalizm’e, materyalizme ve moderniteye rağmen gençlerimizin ateist ve nihilist olmayıp da deist olduklarına bile şükredeceğiz. Çünkü deizm inancında kişi, her ne kadar dinî emirlere uygun yaşama zorunluluğunu kendisinde görmese de en azından Allah’ı ve belki de ahiret hayatının varlığını kabul etmektedir.

Artık kendimize gelelim. İslâm’da reform olmaz, İslâm’ın reforma ihtiyacı yoktur. Ancak tecdid vardır. Ammâ dikkat, tecdid de İslâm’da yapılmaz fakat tecdid İslâm ile yapılır. Çünkü tecdid, İslâm’ın asliyeti ile ruhumuzun, zihnimizin ihya edilmesi demektir. İslâm’ın öyle bir asliyeti vardır ki kıyamete kadar her şart içinde her türlü gerçek yenilenme, arınma O’nunla mümkündür. Son hak dini oluşunun manası da zaten budur. Modern materyalist dünyaya karşı tecdid hamlesini de ilk önce İslâm’ı, Protestan/Reform unsurlarından temizlemekle başlamalıyız. Tecdid yolunda ilmî ve manevî cihadımız hayırlı olsun.

 

Recent Posts

  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

5 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

6 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

9 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

10 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

11 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

12 saat ago