islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,1698
EURO
37,0744
ALTIN
2.977,74
BIST
9.002,34
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
16°C
İstanbul
16°C
Hafif Yağmurlu
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Çok Bulutlu
18°C
Pazartesi Az Bulutlu
20°C
Salı Az Bulutlu
20°C

Türkiye’de, Sadece Batı Kültürün Meşruiyeti Var

Türkiye’de, Sadece Batı Kültürün Meşruiyeti Var
24 Haziran 2024 09:00
A+
A-

Türkiye, Osmanlı’nın son döneminde Batı medeniyeti ile temasa geçti ve halkın oluru alınmadan Batı’nın bilgisi, kurumları ve yaşama tarzı ülkede batılı aydın ve bürokratlar eliyle hakim hale getirildi. Yaklaşık 150 yıla yakın bir zamandır, ülkede Batı sistemi resmi olarak uygulanmasına ve geleneksel değer ve anlayışlar etkisiz hale getirilmesine rağmen, iki farklı kültürün devam etmesi, bir yol kavşağına gelindiğini göstermektedir.

Batı kültür ve sistemi, ne kadar uygulanabildi:

Tanzimat ve Meşrutiyet döneminde, bazı düşünür, sanatçı, sadrazam ve paşalar tarafından Batı’ya yönelme, ülkenin  siyasi ve kültür yapısının problemlere cevap verememesinden değil, Batı’nın bir şekilde bazı entelektüel ve resmi zevat tarafından tercih edilmesinden dolayı gerçekleşmişti. Bu konu, Halide ve Adnan Adıvarlar’ın, “İslam ve Batı medeniyetinin birbiriyle mukayese edilerek, Batı’nın üstünlüğünün belirlenmesiyle gerçekleşmediğini, Batı’ya kesin bağlılığın buna sebep olduğunu” söylemesinden anlıyoruz. Bu anlayış, Cumhuriyetle birlikte; Batı sisteminin siyasi, iktisadi ve hukuki alanda “alelacele” bir şekilde, kendi kültür ve sistemimizle uyumunu bile dikkate alınmadan gerçekleşmiş olması, konunun ilmi ve sosyal açıdan dikkate alınmadığını göstermektedir.

Aslında, Batı’nın teknolojik olarak gelişmişliğine aldanan bazı fikir ve sanat adamlarımız da, Batı sisteminin zannedildiği gibi toplumsal problemlere çare olmadığını görerek, hatalı hareket ettiklerini ifade etmeleriyle bu değerlendirmemizi paylaşmışlardır.

Dünyada hiçbir toplumun, bir başka toplumun sistemini; herhangi bir düzeltme veya değiştirme yapmadan aldığını dair hiçbir normal değişim hareketine şahit olunmamıştır. Buna rağmen, batılı hükümetler; batı düşüncesi, yaşama tarzı ve kurumlarını, topluma uygunluğuna bakmadan, körü körüne uygulamaya kalkışmışlar; bunu da, çağdaşlık, ilericilik ve modernlik adı altında dillendirmişlerdir.

Aynı durumu, Batılılaşma esnasında, ülkenin eğitim sisteminden yetişen nesiller de, batılılaşmaya yönelik ezberleri, herhangi bir mukayese ve analiz yapmadan devam ettirmişlerdir.

Neden Bir Yol Ayırımındayız:

Batı; sadece yaşama ve kurumlaşma şekliyle değil, bilgi ve metodu, hayata bakışı ve insan anlayışı ile büyük ölçüde bağlantılı bir sistemi ortaya koymuşken; bu sistemi kritik etmeden sürdürmeye kalkışmak, ne kadar akla ve kimliğe yakışan bir durumdur!. anlaşılmaktadır.

Yol ayırımı, aslında kendi bilgi ve sosyal sistemimizi, toplumun ve dünyanın problemlerine uygulamaktan geçmekte ve bu anlayışı uyguladığımız zaman, fikren ve ahlaken mutlu olabileceğimiz bir yaşayış sistemini bize hatırlatmaktadır.

Bazı siyasi ve askeri kişileri, kavramları  kutsallaştırma ile, herhangi bir gelişme ve ilerlemenin olmadığını yıllardan beri görmekteyiz. Resmi sistemin, topluma kabul ettirdiği yaşama kurallarının da, toplumsal huzur ve mutluluğu sağlayamadığını yaşayarak görebiliyoruz. O halde, neden, belli bir dönemdeki insanların belirlediği bir sistemi ve yaşama kültürünü, ısrarla sürdürmeye çalışıyoruz?.

Yıllardır batının romanları, filmleri ve yaşama kurallarını ilerlemek ve gelişmek için aldığımızı söylememize rağmen, neden ilmi, fikri ve sanat alanlarında dünya çapında insanlar yetiştiremiyoruz?..  En ideal demokrasi ve modern sistem dediğimiz batı hukuku, neden suçların azalmasını sağlayamıyor?  Batı’nın ideal diye gösterdiği liberal sistem, neden sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın birçok yerinde haksızlık ve zulümlerin artmasına, yoksulluğun artmasına sebep oluyor.

Toplumumuzda, neden sinema, televizyon ve resmi mekanlarda  gerçekleşen batılı hayat tarzı, batılı eğlenceler, batı tarzı ilişkiler ve batıya yönelik müzik ve sanat gelişmeleri sürekli ön plana çıkabiliyor? Buna karşılık, tarihi ve dini anlayış, değerler, ahlaki tutumlar neden kendilerini görünmeyen yerlerde ifade etmek zorunda kalıyor ve toplumda, onurlu bir şekilde kendini gösteremiyor? Hatta kınanıyor, dışlanıyor ve geri düşünceler diye aşağılanıyor?.

Tek kelime ile, neden inandığımız ve sahip olduğumuz değerlere göre yaşayamıyoruz?. Birileri diyebilir ki, “herkes inancında hürdür, ibadetini rahatlıkla yapabilir, düşüncelerini rahatlıkla söyleyebilir!..” Fakat, yıllardan beri, batı öncesi kültür ve hayat tarzımız, bir suç gibi gösterilerek engellenmedi mi, entelektüel insanlarımız; bundan dolayı zulümlere maruz kalmadı mı?..

Bir toplum kesimi, bu şekilde; inanç ve düşüncelerinden dolayı ikinci plana atılıyor ve sürekli batı düşünce ve yaşayışı, ön plana çıkartılıyor ve tüm kurumlar, bu doğrultuda destekleniyorsa, bu ülkede ne fikre, ne inanca ve ne de kültür değerlerine saygı gösterilmiyor demektir.  Bir takım süslü sloganlar ile, bu konunun gizlenmesi mümkün değildir.

Muhafazakar iktidar, bütün bu gelişmeler içinde; geçerli sistemi zımnen kabul ederek, temsil ettiğini söylediği kitleye karşı, sorumluluğunu artık yerine getirmesi gerekiyor. Aslında, kültür konusunu, bir siyasi hareketin gücü ile ayakta tutmak da, doğru bir tavır değildir. Fakat, yok edilen bir kültür için, vasıtaların tartışılması da gereksizdir.

Sonuç olarak; siyasi sistemin; her inanç ve kültür kesimini, meşru hale getirecek bir yapıya kavuşması gerekiyor. Kimse; inanç, fikir, yaşayış, giyiniş ve düşünce açısından kınanmayı hak etmemelidir. Eğer Türkiye’de demokrasi ve insan haklarından bahsedilecekse, batı’nın  psikolojik, sosyal  ve fiili baskısını ortadan kaldırıp, bin yıl boyunca sahip olduğumuz kültüre  “yaşama ve kendini ifade etmek hakkı”nın verilmesi gerekiyor..

Prof. Dr. Sami Şener

MİRATHABER.COM -YOUTUBE- 

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.