FETÖ, İngilizler tarafından kurulmuş, geliştirilmiş, 12 Eylül’den sonra CIA’e hediye edilmiş ama üstündeki İngiliz yönlendirmesi kalkmamıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrası NATO’nun kurduğu Türk derin devletinin ipleri daima İngilizlerde olmuştur. Amerikalılar ucundan tutarlar ve önde görünürler ama bu daha çok askeriyededir. İngilizlerse her tarafa nüfuz etmiştir ve yerel görünümlüdür. İngilizler kendi muhiplerini bağlamayı iyi bilirler. Sinir uçlarına, kılcal damarlara, 1969 İzmir’inin çarşılarına onlar sızmıştır.
İngilizler özellikle sol örgütlerde, sendikalarda, mezhepçi oluşumlarda da etkindir. Almanlar da bu konuda çok ilgilidir ama Almanlar Türkiye’de ya da İngiltere’nin müsaade etmediği bir yerde terörü organize edemez, SAS tipi suikast tipi gönderemez. İngilizlerden bağımsız sadece ABD yapabilir ama Amerika da İngiliz’den sır saklayamaz. Tersi mümkündür.
Türkiye’deki en önemli terör eylemlerinden Kızıldere Vakası da incelenmesi gereken bir İngiliz prodüksiyonudur. Kızıldere’de İngiliz dinleme ajanlarının kaldıkları yer, yine İngilizlere yakın THKO üyelerinin evleridir. Sonra nedeni bilinmeyen bir şekilde ajanlar kaçırılmıştır. İngiliz gizli servisi, kendi başbakanını da atlayarak, burada herkesin öldürülmesini sağlayan ateşlemeyi yapmış, sonradan HDP milletvekili olacak bir kişi hariç herkesi öldürtmüştür. Olay her yönüyle çok tuhaftır ve nedenleri incelenmemiştir.
Vurucu cinayetler de zaman zaman İngilizler tarafından yapılır. SAS, SBS, MI6 özel timleri sürekli dünyada cinayetler, suikastler yaparlar. Arada yakayı da ele verirler ama genelde hemen kaçırılırlar. Bizde de en hassas konularda eylemlerde rolleri vardır. Hatta Susurluk’taki Mersedes-Benz aracın bilgisayarıyla kontrolden çıkması Diana vakasıyla aynı teknik özelliklerdedir, aynı ekipçe yapıldığı iddiaları vardır. Bazı sabotajlarda da İngiliz parmağı aranabilir.
Bütün bunlara rağmen suikastta, terörde, katliamda İngiltere’den bahsedilmez, tarihteki eski bir güç ya da sadece fikri etkisi olan sanılır. Bir ara 1990’larda Türkiye’de Mahir Kaynak’ın önünü çektiği “Amerika mı Almanya mı” diye bir komiklik oynanıyordu. Halbuki Alman BND istihbarat teşkilatı da basın ve meslek teşkilatları da sıkı sıkıya İngiliz etkisindedir.
15 Temmuz darbeside İngiltere’nin güdümünde olmuştur. FETÖ kağıt üzerindeki sahibi olan CIA’e darbe planı arz eder. CIA tek başına karar almaz. Bunu NSA ve İngiliz GCHQ ve MI6 ile paylaşır. Plan hiç hatasız ve her tür riski kapatacak şekildeydi. Onlar son kez Londra’daki küresel finans merkezinin efendilerine sorarlar. O hancılar da iktidardaki Obama ve May gibi yolculara sadece bilgi verirler. FETÖ, İngiliz Amerikan istihbaratlarından “eh hadi yap bakalım” alınca da işe koyulmuş. Boris Johnson, o gece her iki tarafa da itidal tavsiye etmekteydi. Türkiye’de darbe başka türlü darbe olmaz.
İngilizlerin sanatı soykırımdır. İrlanda patates kıtlığı, Bengal soykırımı, Kuzey Irak ve Dresden bombardımanlarıyla bu alanda uzmanlaşmıştır. Yakın zamandaki Bosna soykırımı Sırp özel birliklerince yapılmıştır ama planlanması, karartılması, istihbarat desteği, dinleme desteği, SAS vurucu tim desteği, medya desteği, BM Güvenlik Konseyi desteği, David Owen desteği İngiltere’den, İngiliz Savunma Bakanlığı içinde dönemin başbakanı Major ve dönemin savunma bakanı Rifkind tarafından kurulmuş özel bir Bosna harekat ve propaganda ofisinden yönetilmiştir. İş bitince, Müslümanların yok edilemeyeceği anlaşılınca İngiltere kurtarıcı rolüyle gelmiştir.
Son Kudüs vakası tipik bir İngiliz fitnesidir. İngilizlere bağlı Amerikan derin devleti, ifşa olan bir İngiliz MI6 ajanının da karışmasıyla Rusya-Amerika konusunda Trump’ı sıkıştırdı; Rusya’yla yakınlaşmasını engellediği gibi Trump’ı hapse atma noktasına geldi; daha önce Yahudilere acelesi yok diyen Trump’a da kurtuluş için çare olarak Yahudi lobisine ve ülkedeki aşırılara sığınmak için Kudüs kararı almak kaldı. Kudüs kararı çıkınca da İngiltere “ama ne ayıp ben Müslümanlarlayım” oyu verdi. Yoksa sadece çıkarını düşünen Trump İngiltere onu bu hamleye zorlamadan önce kararı ertelemişti.
Yemen’in Suud işgal ve bombardımanıaltında inlemesi, milyona yakın insanın açlık ve koleradan ölümü beklemesi İngiliz prodüksiyonudur. Suudları çok kuvvetle idare eden İngiltere, savaşın karargahında kendi sözde danışmanlarını kullanarak, katliamı yönetmektedir. Üstelik bu katliamın yapılacağı silahlar için İngiltere’nin iki sene öncesinden özel bir hükümet izniyle silah sevkiyatına izin verdiği basına sızmıştır.
İngiltere’nin politikası İslam dünyasında kan ve ateş, Batı dünyasında da sürekli sözde İslami terördür.
Müslüman dünyadaki üç sahte İslam da İngiliz mamûlüdür. Kafası basmayan garibanlar için Vahabilik/ Hadisçilik/ Selefilik, yükselmek isteyen orta sınıf burjuva için FETÖ, elit kesim için de diğer bir İngiliz mamulü homoseksüellikle harmanlanmış Rumilik. Üçü de küresel, üçü de pazarlanabilir, farklı kesimler için Londra merkezli Kuran-karşıtı ürünlerdir. Hepsi istendiğinde anında teröriste çevrilebilir ürünlerdir. Sevgi huzur barış diyen FETÖ’nün nasıl birkaç ayda halkı biçen katliamcı manyaklara dönüştürülebildiğini gördük. Bunlar piyasaya katliam modu düğmesiyle piyasaya sürülüyorlar. Küresel Rumi hareketinin de raks ederek döndüklerinde halka eteklerinden el bombaları atmaları birkaç tetikleyici sözcüğe bağlıdır.
Terör konusunda sıkça “sivrisinekle uğraşmayalım, bataklığı kurutalım” denir. Bataklığın ne olduğuysa söylenmez. O bataklık, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı’dır.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi