islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5077
EURO
36,4331
ALTIN
2.962,75
BIST
9.144,47
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

TUŞLARA TAKILAN KELİMELER/ VİCDAN        

TUŞLARA TAKILAN KELİMELER/ VİCDAN        
27 Ocak 2023 10:00
A+
A-

En çok kullanılan, en beylik cümlelerden biridir ‘’Önce söz vardı.’’ ifadesi. Söz, düşüncenin, arzunun, isteğin dışavurumudur. Hisler sözcüklerle hayat bulur. İlk insandan bu yana sarf edilen sözler bir yerde bir araya getirilebilse aynı duygu, düşünce ya da dilek kaç farklı şekilde dile getirilmiş; öğrenilebilir mi acaba?  

İnsan; kelimelerle vardır, dense yeridirOkumanın, düşünmenin yazmanın kıymeti harbiyesi nedir? ‘’Kaç paralık adam’’ yerine ‘’kaç kelimelik adam’’ ifadesini kullandığımız zaman daha mı doğru davranmış oluruz? Dünyanın değişmeye başladığını görür müyüz o zaman?  Böylesi bir değişim mümkün mü? Sanki bu değişime acil ihtiyaç var. Her kelimenin hatta belki her harfin bizde çağrıştırdığı bir anlamı vardır. Bu çağrışımlar bizim hayata bakışımızı, düşüncemizi, dolayısıyla inancımızı da yansıtır.  Bu yazımıza yukarıdaki başlığı atmamıza sebep olan düşünce; aslında zihnimize ve tuşların aralarına takılan bazı kelimelerin bizdeki çağrışımlarını paylaşma arzusudur. Zaman zaman bu kelimelerden bir veya birkaçını burada sizinle paylaşmayı diliyoruz.  Bu paylaşımlarımızın felsefi yönü olmayabilir hatta rahatlıkla yoktur, diyebiliriz. Bir anlama çabasıdır aslında yaptığımız. Kişisel değerlendirmelerimiz ve bizdeki yansımalarıdır aktardıklarımız.

‘’Vicdan’’ bu kelimelerden biridir. Çok kullanılan, tartışılan, soyut bir kavram olduğundan hakkında net bir çıkarımda bulunulamayan ancak bir kavram olarak pek çok kimsenin dilinde dolaşan sihirli bir kelimedir. Sonradan öğrenildiği bazıları tarafından iddia edilen bu kavramın doğuştan geldiği fikri daha ağır basmaktadır. Özellikle Doğu toplumlarında bu görüş daha yaygındır.  Hatta fıtrat ile vicdanın aynı olduğunu ifade edenler de bulunmaktadır. Batılı bazı düşünürlerin vicdanın eğitimle, çevreyle, ekonomiyle ilişkisinin olduğu iddiasına karşılık ilahi olduğu fikrini savunanlar daha çoktur.  Bu düşünceye yani vicdanın ilahi olduğu düşüncesine sahip olanlar şöyle bir cümleyi muazzam olarak değerlendirirler: ‘’ Allah, halife olarak yarattığı ve yeryüzüne sürgüne gönderdiği insana peygamberler vasıtasıyla genel bir vahiy gönderirken ‘vicdan ‘    ile de özel vahiy göndermektedir.’’ Bir tartışma başlatmak niyetimiz yoktur. Ancak her insana özel bir vicdan duygusunun Yaratıcı tarafından verildiğinin altını çizmek isteyen bir cümledir, ifade edilen. Nurettin TOPÇU ‘’ Vicdan, Allah’ın kalbimizdeki sesidir.’’ der bununla ilgili olarak.     Her insanda bulunması gereken ve en çok ihtiyaç duyduğumuz vicdan duygusunu şu içinde bulunduğumuz dönemde/çağda neden yeterince görmüyoruz? İzlediğimiz, okuduğumuz, baktığımız haberler, videolar, fotoğraflar vicdanın dünyayı terk ettiği düşüncesini zihinlerimize kazıyor, neredeyse. ’’Bunlarda hiç vicdan, insaf, merhamet yok mu?’’ cümlesi belki her gün ve defalarca dudaklarımızdan dökülmüyor mu?  Yeni doğmuş bebeği bir sırt çantasına koyup ıssız bir yerde ölüme terk eden ebeveyn, kapının önünde duran bir kediye tekmeler savuran, daha fazla dünyalık için türlü türlü eziyetleri zayıf olan kadın, erkek ve çocuklara reva gören insan müsveddelerinin semtine uğramamış mıdır bu duygu?

Çocuk savaşçılar, çocuk işçiler, öz yurtlarında köle muamelesine reva görülenler, savaş mağdurları, mülteciler, masum hayvanlar ile saymadığımız diğer mazlumlar acaba yeryüzünün hangi noktasına giderlerse vicdan sahipleri ile karşılaşırlar? Ya da bunların bulundukları yerlerdeki insanların vicdanına ne oldu? Sabahattin ALİ; hem bu soruların cevabını veren, hem de bugünkü durumumuza açıklık getiren şu cümleyi ifade etmiştir:           ‘’ İnsan evvela kendi kendisinden utanır gibi olur ama bilir misin, bizim en büyük maharetimiz nefsimizden beraat kararı almaktır. Vicdan azabı dedikleri şey, ancak bir hafta sürer. Ondan sonra en aşağılık katil bile yaptığı iş için kâfi mazeretler tedarik etmiştir.’’    

İster sonradan öğrenildiğine, isterse doğuştan yani ilahi olduğuna inanın (ki biz ilahi olduğuna inanıyoruz) haksızlığa, adaletsizliğe, zulme karşı bir duruşunuz yoksa vicdan edebiyatı yapmayınız. Geçmişin peşinde romantik hikâyelerle vicdanınızı teskin etmeniz de bizce mümkün değildir. ‘Dilsiz şeytan’ sıfatını kartvizitinizin en fiyakalı yerine altın harflerle yazdırmanızda bir beis yoktur ve eminiz ki bu, çok yakışacaktır oraya. Ancak unutmayalım ki İbrahim TENEKECİ’nin ifadesiyle  ‘’ Üç şey ölene kadar bizi bırakmaz: Vicdanımız, çocukluğumuz, annemizin yüzü.’’

Son nefesine kadar vicdanının sesine kulak veren ve gereğini yerine getirenlere selam olsun.

EYYUP YÜKSEL                                                                                                                                                                                                         

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar
  1. Nedim Kaya dedi ki:

    Amin çok teşekkür ederiz Sayın Hocam dilinize emeğinize yüreğinize sağlık Allah cümlemize vicdan sesine kulak veren insanlardan eylesin. Çünkü azapların en büyüğü ve en şiddetlisi vicdan azabıdır. Allah’a emanet olunuz