Kur’an’ın İbrahim Suresinden ilk üç ayet. Rabbimiz buyuruyor:
الٓـرٰࣞ كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ بِاِذْنِ رَبِّهِمْ اِلٰى صِرَاطِ الْعَزٖيزِ الْحَمٖيدِۙ ﴿١﴾ اَللّٰهِ الَّذٖي لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِؕ وَوَيْلٌ لِلْكَافِرٖينَ مِنْ عَذَابٍ شَدٖيدٍۙ ﴿٢﴾ اَلَّذٖينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبٖيلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجاًؕ اُو۬لٰٓئِكَ فٖي ضَلَالٍ بَعٖيدٍ ﴿٣﴾
“Elif Lâm Râ! Bu (Kur’an), sana indirdiğimiz bir kitaptır. Onu biz sana, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarman ve Rablerinin izniyle onları, güçlü ve övgüye layık olan Allah’ın yoluna iletmen için indirdik. O Allah öyle bir Allah’tır ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Buna inanmayan kâfirlerin vay haline! Şiddetli azap (onları bekliyor.) O inkârcılar öyle kimselerdir ki onlar: Dünya hayatını âhirete tercih ederler, (ahireti hiç gündemlerine almazlar.) (İnsanları) Allah yolundan alıkoyarlar, Allah yolunu bozuk ve eğri gösterirler. İşte onlar derin bir sapıklık içindedirler.”[1]
Burada olduğu gibi Kur’an’ın bazı surelerinin başında işte böyle “ الٓـرٰࣞ =Elif-Lâm-Râ” şeklinde harfler vardır. Bunlara “hurûf-u mukattaa” “kesik kesik okunan harfler” denilir. Sahanın otoriteleri bu harfler hakkında çeşitli izahlar ortaya koymuşlardır. Onlardan bir kısmı, bu harflerden ne kast edildiğini Allah’tan başka kimse bilemez, demiş; bir kısmı bu harfler, Allah ve elçisi Hz. Muhammed (sav) arasında bir şifre, bir çeşit haberleşme işaretidir, demiş; bir kısmı da Allah Teâla, bu harflerle her devrin kâfirlerine, müşriklerine ve müsteşriklerine meydan okumakta ve adetâ şöyle demektedir: İşte Kur’an’ı oluşturan harfler bunlar. Haydi sizi göreyim, eğer kulumuz (Muhammed’e) indirdiğimiz bu Kur’an hakkında şüpheniz varsa,[2] eğer Kur’an, dediğiniz gibi hâşâ “Allah’ın değil de, Muhammed’in uydurup Allah kelamı diye takdim ettiği bir kitaptır,” diyorsanız, siz de bütün edebiyatçılarınızı toplayın, bu harflerden Kur’an’ın benzeri bir kitap getirin. Buna gücünüz yetmezse tek bir sûresinin benzerini getirin.”[3]
Hiç birini getiremediler. Kolay olan bu işi, yani edebiyatla karşı çıkmayı başaramadıkları için, zora, kaba kuvvete baş vurdular. Diğer bir ifade ile mukabele-i bi’l-hurufu bıraktılar, mukabele-i bissuyûfa geçtiler. Yani, harflerle karşı çıkmayı terk ettiler, ölümü göze alarak kılıca sarıldılar. Onda da muvaffak olamadılar. Asırlar önce inmiş olan Kur’an, o gün bu gün tazeliğini ve mucizeliğini koruyor. Her gün yeni nazil oluyormuş gibi etkisini gönüllerde icra ediyor.
Kâfirlerin işi, ahireti hesaba katmadan yaşamak, Müslümanların işi ise, ahireti gündemlerinin birinci maddesi yapmak, dünyadan da nasiplerini unutmamaktır.[4] Çünkü Müslümanın kitabı olan Kur’an: Ahiret hayatının gerçek[5], en hayırlı ve sürekli bir hayat,[6] olduğunu, dünya hayatının ise, ahiret hayatının yanında bir oyun ve oyuncaktan ibaret bulunduğunu[7] söyler.
Dünyanın fani ve fena oluşundan dolayıdır ki Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuşlardır: “Dünyada (kimsesiz) bir garip gibi yahut bir yolcu gibi ol!”[8]“Eğer dünyanın Allah katında sivrisineğin kanadı kadar bir değeri olsaydı, Allah hiç bir kâfire dünyadan bir yudum su bile içirmezdi.”[9]“Ahiret nimetleri yanında dünya nimetleri, sizden birinizin parmağını denize batırıp ta geri çektiğinde parmağına o denizden bulaşan su kadardır.”[10]
Öyleyse Müslümana yakışan, böyle bir dünyaya aldanmamak, ebedî ve bakî bir dünyayı, fani dünyaya feda etmemektir.
Dünyanın üç yüzü var:
Bir yüzü: Allah’ın isimlerinin aynası,
Bir yüzü: Ahiretin tarlası,
Bir yüzü de: Ahirete inanmayan dünya ehlinin oyun ve eğlence sahasıdır.
Müslüman için faydalı olan dünyanın ilk iki yüzüdür. Müslüman, dünyanın birinci yüzüne bakar, Allah’ın isimlerini okur, tecellilerini tefekkür eder. İkinci yüzüne bakar, çalışır, ter döker, ibadetle meşgul olur, ahirette ebediyyen keyif ve sefa süreceği cennetini kazanır. Dünyanın üçüncü yüzüne ise asla yaklaşmaz. Çünkü dünyanın üçüncü yüzü, haktan sapmış dünya ehlinin oyun ve eğlence sahasıdır. Bunlar, ömürlerini, Allah’a isyanda geçirirler. Allah’ın ahkâmı, peygamberin ahlakı hakim değildir onlara. Bunların hali, tarlada tatil yapan ve eğlenenlerin haline benzer. Öldüklerinde de bunlar, gözlerini inanmadıkları dünyada, yani ahirette açarlar. Cennetlikler cennete yollanırken onlara: Siz dünyada cennetinizi yaşadınız, artık burada size cennet yok,[11] denilir ve müstehak oldukları yere, esfele-i safiline,[12] aşağların aşağısı olan cehenneme gönderilirler. Bu akıbetten Allah’a sığınıyor, dünyanın ilk iki yüzünde yaşayan Müslümanlardan olmayı, ahirette de cennet-i ala’ya alınmayı merhameti sonsuz Rabbimizden niyaz ediyoruz.
Dr. Vehbi KARAKAŞ
[1] İbrahim, 14/1-3
[2] Bkz. Bakara, 2/23. Ayrıca bkz. İsra, 17/88
[3] Bkz. Bakara, 2/23
[4] Bkz. Kasas, 28/77
[5] Bkz. Ankebut, 29/64
[6] Bkz. A’la, 87/16-17
[7] Bkz. Ankebut, 29/64
[8] Buhari, Rikak, 3
[9] Tirmizi, Zühd, 13; İbn Mace, Zühd,3
[10] Tirmizi, Zühd, 15
[11] Bkz. Şûrâ, 42/20; Al-I İmran, 3/77, 176
[12] Bkz. Tîn, 95/5