Son zamanlarda ulusçu/ırkçı eğilimlerin bütün dünyada ve özellikle İslâm ülkelerinde yeniden hortladığı, daha doğru bir ifade ile “hortlatıldığı” müşahede ediliyor. “İslâm âlemi (ümmeti) diye bir şey kalmadı, o halde haydi ulusçuluğa” türünden ırkçı söylemlerin ısrarla terviç edildiği görülüyor.
Esasen, Carlton Hayes’in yıllar önce “Nasyonalizm/Ulusçuluk Dini” diye isimlendirdiği bir sapma ile karşı karşıyayız. Ona göre; ‘Ulusalcılık Dininin her yerde bir ilâhı vardır: Sam Amca, Boğa John, Hans, İvan… Seçilmiş bir halkın tanrısı, kıskanç bir tanrı… Her din gibi ulusalcılık da sadece iradeye değil, akla, muhayyileye, duygulara da seslenir. Akıl, spekülatif bir ulusalcılık teolojisi veya mitolojisi inşa eder. Muhayyile ulus merkezlibir âlem kurar. Tanrıya tapınma ve ayinlerle duyguya hitap edilir…’
Hayes devam ediyor: ‘Günümüzde bireyler artık ulus devlet içinde doğmakta, doğumun laik kaydı “milli vaftiz” ayinini teşkil etmektedir. Sonrasında devlet onu tüm hayatı boyunca tecessüsle takip eder, ona “ulusal ilmihal” dersi verir, ulusal okul eğitiminden geçirir ve ulusal kutsiyetin güzelliklerini (!) öğretir, ulus devlete kulluk etmeye uygun hale getirir… Ulusal kahramanların ve liderlerin cenaze törenleri muazzam bir geçit resmiyle ve görkemli şekilde gerçekleştirilir. Birinci Dünya Savaşı’ndan beri ulusal başkentteki en kutsal türbe “Meçhul Asker Anıtı”dır; burası sürekli çiçeklerle bezenir.’
Modern ulusalcılık dinlerinin ayinlerinin diğer dinlerden daha basit olduğunu hatırlatan C. Hayes, her ulusalcılığın kendisine ait kutsallarına, tapınaklarına, ulusal günlerine… dikkat çeker. Modern ulusalcıların, ortaçağdaki atalarının putlara, ikonlara, kutsal nesnelere ihtiramlarını belki “batıl itikat” diye nitelediklerini ama kendi ulusal atalarının ve kahramanlarının resimlerini kutsama çelişkisine düştüklerini vurgular. Ulusalcı entelektüellerin nasyonalizm dinini besleyen ‘uzun’ ve ‘derinlikli’(!) eserler yazdıklarını ve bunların popüler tüketim için ‘hassas gazeteci’ ve ‘duygulu hatiplerce’ basitleştirilip avamileştirilerek, eğitimciler tarafından da ders kitapları haline getirilmek suretiyle ulusalcı teolojinin ve ulusalcı mitolojinin inşa edildiğini tespit eder (Umran Dergisi, Mart-Nisan 1994).
Parçalayıcı ulusalcı/ırkçı sapmalara karşı İslâm Dini, birleştirici “ümmet” anlayışını getirmiştir. İlk peygamber Hz. Âdem’den (a.s) son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a) kadar bütün peygamberler, insanlığı “Allah’tan başka ilâh yoktur” esasına dayanan Tevhid akidesine ve ırk, kavim veya kabile gibi bölücü unsurlar yerine birleştirici imana, İslâm’a (silm: barış) ve ümmet olmaya çağırmışlardır…
Bütün peygamberler gibi, Hz. İbrahim de (a.s), kavmini Tevhid akidesine davet etmiş; onların inanç dünyalarını ve sosyal hayatlarını parçalayan uyduruk/üretilmiş ilâhları ve bunları simgeleyen putları reddederek ve bir bir devirerek zalim Nemrut düzeninin çıkarlarını koruyan kavmiyetçi putperest ideolojinin zihinlerdeki egemenliğine son vermek istemişti…
Esasen, bütün paganist (putperest) sistemlerde olduğu gibi Nemrut düzeninde de putlar etrafında bir mitoloji ve teoloji inşa edilir ve bu putların arkasına sığınılarak toplumlar kolayca sevk ve idare edilip sömürülür. Hz. İbrahim’in (a.s), putperest toplumun önde gelenlerince üretilmiş olan putların zulüm ve sömürü çarkına nasıl alet edildiğini deşifre etmesi anlamlıdır: “Siz gerçekten Allah’ı bırakıp da dünya hayatında aranızda bir sevgi bağı olarak putları ilah edindiniz” (Ankebût 29/25).
Putperest düzenlerde ve ulusçu sistemlerde, etraflarında mit ve efsane oluşturulan putlar sıkı bir koruma ve dokunulmazlık zırhına alınırlar; her şey tartışılır, eleştirilir ama putlar asla tartışılamaz… Aslında koruma zırhına alınan putlardan ziyade egemenlerin çıkarlarıdır; zan ve hevâlarıdır:
“Bu putlar, sizin ve atalarınızın (hevâlarınıza göre) isimlendirdiğiniz (uydurma) isimlerden başkası değildir. (…) Onlar zanna ve hevâlarına (nefislerinin arzularına) uymaktadırlar” (Necm 53/23).
İmdi, Ulusçuluk dininin ve çağdaş putperestliğin yeniden hortlatıldığı günümüzde, insanların zihinlerine ve gönüllerine çöreklenen sayısız putları bir bir devirip onları Tevhid’in hakikatine erdirmek ve gerçek özgürlüklerine kavuşturmak için Hz. İbrahim’in (a.s) “Tevhid baltası”nı ele almak gerekmektedir. İhtar edelim ki, Tevhid vahdeti (birliği) ulusçuluk ve putçuluk bölünmeyi getirir.
(Zihinlerdeki çağdaş putları devirmek için Hz. İbrahim’in Tevhid mücadelesini kitaplaştırdık: “İçindeki Putları Kır-Hz. İbrahim Gibi Ol”, Pınar Yayınları)
Abdullah YILDIZ
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi