Aile, toplumu doğuran ana rahmidir. Neslin inşasında, “Okçular tepesi” gibi stratejik bir öneme haizdir. Çocuğun yedi yaşına kadar kişiliğinin üçte ikisi ailede oluşur. Daha sonraki döneminde de takip ve kontrol edilerek kalan üçte birlik şahsiyet inşasıyla çocuk, ailesi ve toplum için katma değer üreten, sağlam kişilikli bir birey olarak hayatta yerini alır. Onun için aile, insan yetiştiren bir atölye konumundadır.
Eskiden ailenin ihmal ettiğini okul tamamlar, okulun ihmal ettiğini de toplum tamamlardı. Okullar, laik/seküler, Kemalist insan tipi üretmektedir. Çevre de bundan nasibini almıştır. Nesil yetiştirmede elimizde kala kala ailemiz kalmıştır. Onun için aile, çocuğuna ekilmesi gerekenleri zamanında ekecek, söküp atılması gerekenleri de zamanında söküp atacaktır.
Yüce Allah, Firavun düzeninde, kurtuluş ve değerleri yaşamak için evi adres göstermiştir. Bu konuda şöyle buyurur: “Derken, Musa’ya ve kardeşine şöyle vahyettik: Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın/karargâh edinin ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın. Namazlarınızı da dosdoğru kılın.” (Yunus:10/87).
Bugün de firavûnî değerlerin kol gezdiği okul ve çevrelerden neslimizi korumak için evlerimizi karargâh edinerek yavrularımıza sahip çıkmamız gerekmektedir.
Eğer aileler, çocuğuna sahip çıkmayarak içinde bulunduğu bozuk toplum yapısına çocuğunu havale ederse, o çocuğu kaybetmiş demektir. Çünkü toplum asit gibidir. İçine aldığı kişiyi -eğer sağlam bir şekilde yetişmemişse- kendine çevirir.
Bu konuda Merhum Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır; eserinde, “Hepiniz, topluca/cemaat olarak Allah’ın ipine sarılın.” (Âl-i İmran, 3/103) ayetinin tefsirini yaparken şunları söyler: “Ben, kendi başıma, yalnızca dinimi imanımı koruyabilirim’ demek tehlikelidir. Kendi başına kalmak isteyen fertlerin, iman ve İslam üzere ahirete gidebilmesi şüphelidir. Fert, zorlama ve baskı altında her şeyini kaybedebilir. Toplum asit gibidir. Ferdi, kimliğinden sıyırıp kendine benzetir. Bundan kurtulmanın yolu, cemaat içinde kalmaktır.” (Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, II/405). Onun için Müslümanlar kendi çevre, kültür ve inanç havzalarını oluşturmak zorundadır. Kendilerini ve nesillerini bulundukları toplum ve kültüre kaptıramazlar.
Peki, yavrularımıza sahip çıkmaz da “Saldım çayıra, Mevla’m kayıra” mantığı ile laik, seküler, deist, ateist nesil yetiştiren eğitim kurumlarına ve çevreye ihale edersek, hangi tehlikeler bizi bekliyor? Bu konuda dini bütün bir ailenin, okul ve çevreye bıraktığı iki kızının serüvenini anlatan şu tarihî olay bize örnek olsun:
Cebinizdeki elli lirayı çıkarıp arka yüzüne bakarsanız, orada bir hanımefendinin fotoğrafını göreceksiniz. Para üzerine fotoğrafı basılan ilk Türk kadını. Kendisi ilklere pek yabancı değil aslında. İlk Türk kadın roman yazarı, ilk Türk kadın çevirmen, ilk “muhafazakâr” feminist, eserleri batı dillerine ve Arapçaya çevrilen ilk Türk kadın yazar ve düşünür…
Evet, 1868-1876 yılları arasında hazırlanan meşhur Mecelle maddelerini karar altına alan Fıkıh heyetinin başkanı Ahmet Cevdet Paşa’nın muhtereme kızı, Fatma Aliye Hanımdan bahsediyoruz. Döneminin hemen hemen bütün İslamcıları gibi “Batı’nın iyi yönlerini almak lazım” diyen Fatma Aliye hanım, dört kızından ikisini, Nimet ve İsmet’i o dönemde yeni açılan Fransız okulu Dame de Sion’a kaydettirir.
Nimet okuldaki hocaların Hristiyanlık telkinlerinden rahatsız olur ve okuldan ayrılır. Fakat İsmet durumdan pek şikâyetçi değildir ve okulda kalmakta ısrar eder. İki kız kardeş daha sonra yüksek tahsil için Fransa’ya giderler. Nimet tahsilini tamamlayıp döner fakat İsmet geri dönmeyeceğini annesine bir mektupla bildirir ve uzun süre iletişimleri kopar.
Ve nihayet yıllar sonra sevgili kızından bir haber alır Fatma Aliye Hanım; İsmet bir Katolik rahibesi olmuştur.
Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa’nın yeğeni Faik Bey’den olma, Mecelle’nin müellifi anlı şanlı Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım’dan doğma İsmet Hanım rahibe olmuştur.
“Ölmeden önce ölmek bu olsa gerek” der Fatma Aliye Hanım. Bütün yazı hayatına son verir ve ömrünün bundan sonraki kısmını kızını aramakla geçirir. Yıllarca ne kendisi kızından bir haber alabilir, ne de kimse kendisinden bir haber alabilir. Hatta gazetelerde hakkında çıkan ölüm ilanını düzelttirmek isteyen yakınlarına engel olur, “bırakın öldü bilsinler” der.
Babasından kalan serveti kızını bulmak için harcar fakat nafile. Nihayet mustarip ruhu yorgun ve küskün bedenini terk eder ve kızını bulamadan bu dünyadan göçüp gider…
Rabbimiz; “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve kendilerine emredileni yerine getiren melekler vardır.” (Tahrim66/6) buyururken onları cehennem ateşinden koruyacak tedbirleri ailede almayıp sorumluluğu okul ve topluma yüklersek, onlar da çocuğumuzu kendine çevirerek bizden koparır ve işte o zaman bizler çocuğumuzun cehennemini kendi ellerimizle hazırlamış oluruz. Ayağına batan dikenin acısına dayanamayan bizler, onların cehenneme doğru koşuşlarına nasıl gönlümüz razı olabilir?
Öyleyse hep beraber yavrularımızı kimselerin eline bırakmayalım ve onları iyi bir Müslüman olarak yetiştirmenin bir yolunu bulalım. Hayatta yavrularımızdan daha önemli ne işimiz var ki…
Günümüzde böyle bir “Umut Nesli” inşa etmeye o kadar muhtacız ki.!!!
Teemmül oluna.
Musab SEYİTHAN
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi
Rio’da uzlaşma için görüş birliği sağlanamadı. Toplantı sonrası Rio’da başarısız bir darbe girişimi oldu. Dünyayı…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…