Ürdün yaklaşık 4 yıldır (Krallığın doğusundaki çölde bulunan) Ümmü’l Cemal arkeolojik alanını restorasyon planlarını tamamlayarak Dünya Mirası Listesi’ne dahil etmek için uğraşıyor. Şehir, Nebati Araplar tarafından bin yıl önce volkanik bazalt taşı kullanılarak inşa edildi.
Başkenti Petra olan müreffeh antik Nebati krallığı Ürdün çölü, Havran bölgesi, Sina, Negev, güneydoğu Filistin ve kuzey Arabistan’ın bir kısım bölgesinde MÖ 169 ile MS 106 yılları arasında kurulmuştur. Krallık, . Yunanlılar ve Romalılar tarafından Arap taş veya kayalık ülkesi olarak biliniyordu ve Nebatiler yazılarını Arapça ve Aramice alfabesiyle oymuşlardı.
Ümmü’l Cemal, Ürdün’ün en kuzeyinde, Suriye sınırına yakın, Mafraq şehri yakınlarında, başkent Umman’a 86 km uzaklıkta bulunan antik bir Roma kentidir. Kent, Taş kapıları ile ayırt edilir ve aynı şekilde “Kara Vaha” olarak da bilinir. Çünkü çok sayıda siyah volkanik taş içermektedir.
Eski Eserler Dairesi Müdürü Fadi Balavi, “Her ne kadar listeye dahil etmekte geç kalmış olsak da, bu kent Dünya Mirası Listesi’nde olmayı hak ediyor. Ancak bunun nedeni burada yer alan arkeolojik alan, bu alanın restorasyonu ve bakımı için yapılan çalışmalarla birlikte yönetimi ve korunması için bir planın hazırlanmış olmasıdır.
Balavi, ülkelerin her yıl bir arkeolojik sit alanını listeye dahil etmek için aday gösterme hakkına sahip olduklarına dikkat çekerek, “İnsanların buradan etkilendiği, mimaride kendine özgü olan bir taşın kullanılmış olması ve aynı zamanda yerel topluluğunun varlığıyla beraber kentle etkileşimi tamamlamak için Ümmü’l Cemal’i seçtik” dedi.
Petra ve Vadi Rum Bölgesi dahil olmak üzere Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilen Ürdün arkeolojik alanlarının sayısı 6’ya ulaştı.
Balavi, Ümmü’l Cemal sit alanını farklı kılanın “kendisinden inşa edildiği siyah bazalt yatağı olduğunu ve uzak bir bölgede bulunmasının da burası için çok önemli bir nokta olduğunu ve medeniyetlerde bir değişimin kanıtı olduğunu ve neticede hayatın temel unsurlarını sağlama girişimi olduğunu söylüyor.”.
“Bölgenin mimarisi, insanların bölgede nasıl yaşadığını ve ona nasıl uyum sağladığını, aynı zamanda çevreyi nasıl adapte ettiğini ve onu uzak bir çöl bölgesinden, yüzyıllardır süren medeniyetler için bir cazibe noktasına nasıl dönüştürdüğünü gösteriyor” diye sözlerine ekledi.
Balavi, Nebatilerin yaşadığı ve Emevi İslam medeniyetine kadar medeniyetlerin indiği yerin inşasının çok sert bir taş olan bazalt ile yapıldığına inandığını, dolayısıyla güçlü bir fiziksel yapıya sahip olduğunu, bununla başa çıkma sürecinin ise zor olacağını ve bu işlemin büyük mimari ve mühendislik yeteneklerini gerektirdiğini söyledi. Bu durum da bölgenin arkeolojik açıdan önemini oldukça arttırıyor.
Ümmü’l Cemal bölgesi, kapalı ve açık su havzalarını, 150 yerleşim bölgesini, 17’den fazla kiliseyi, mezarları, askeri kışlaları ve kale kalıntılarını içeren tarihi bir jeoloji ve arkeoloji müzesini ifade etmektedir.
Turizm ve Yerel Topluluk
Balavi, koruma ve bakım açısından yerel halkın bölge ile etkileşiminin onu farklı kıldığını, özellikle bölge halkının turistlerin ihtiyaç duyduğu seçkin hizmetleri sunarak nesilden nesile aktardıkları deneyimlere sahip olduğunu doğrulamaktadır.
Daha sonra “Ümmü’l Cemal için gelecek planımız, bölgeyi sadece bir ziyaret yeri olarak değil, bölgedeki tecrübeleri turistlere sunmak ve bölgenin yerel halkla etkileşimini sağlamak ve bölgeyi çeşitli şekillerde yorumlayarak sunmaktır.” şeklinde sözlerine ekledi.
Ürdün’deki turizm geliri, 2021’de aynı dönemde 641 milyon dolar olan bu yılın ilk yarısında %243 artarak 2,19 milyar dolara ulaştı.
Bunun nedeni, geçen yılın aynı döneminde 500.000 olan turist sayısının ilk yarıda 1,9 milyona yükselmesidir.
Buna karşılık, turist rehberi olarak çalışan bir bölge sakini olan Samar Arman, “yerel topluluk bölge ile etkileşim içindedir. Halk bölgeyi kültürel miras listesine dahil etmek için Tarihi Eserler Kurumu ile birlikte çalışıyor. Nitekim halkın bir görevi de bölge bölgeyi korumak ve farkındalık yaratmaktır.” dedi.
32 yaşındaki Arman, yerel halk ile arkeolojik alan arasındaki bağlantının çok eskilere dayandığını, ancak 1970’e gelindiğinde ise son Ürdünlü ailenin de burada yaşadıktan sonra dışarı çıkıp alanın eteklerine evler inşa ederek orada yaşadığını söyledi.
Yerel bir topluluk olarak kendilerinin bu konudaki rolünün; “konukları ağırlamak, onlara konaklama sağlamak, yerel yemekleri tattırmak ve bazalt taşının nasıl oyulacağını deneyimlemelerini sağlamak” olduğunu iddia ediyor.
Yerel halkın yararının buraya gelen ziyaretçi sayısına bağlı olduğuna ve büyük bir adım olarak Dünya Miras Listesi’ne alınması için de önemli bir adım olduğuna dikkat çekiyor.
Ümmü’l Cemal Mirası Koruma Derneği başkanı Samiha el-Mesaid, bölgenin Dünya Mirası Listesi’ne alınmasının turist sayısını artıracağını ve böylece derneğin faaliyetinin yeniden canlanacağını söylüyor.
Siyah bazalt taşının yontulması konusunda dernekteki kızlarla birlikte çalışan Mesaid, Ümmü’l Cemal’in listeye alınmasının dernekteki işçilere ve aynı zamanda yerel topluma da birçok fayda sağlayacağını vurgulamakta.