Zamanın birinde avlanmayı seven bir kral ve yaveri varmış. Zaman zaman ava çıkarlar avlanırlar eğlenirlermiş. Ancak yaverin bir özelliği varmış ki, yaşanan her olayın karşısında “Vardır bunda da bir hayır” dermiş.
Gel zaman git zaman avlanma partisinin birinde, bir kaza olmuş ve kralın başparmağı kopuvermiş. Kral acı içinde kıvranırken yaveri “vardır bunda da bir hayır” deyince, acı çeken kral sinirlenmiş ve “Parmağım koptu bunun neresi hayır olacak” diye bağırarak yaverini zindana atmalarını emretmiş. Yaver zindana atılma emrini duyunca da aynı tepkiyi vermiş. “Vardır bunda da bir hayır.”
Kral kopmuş parmağına rağmen avlanma işine devam ederken, yaver de zindanda olduğu halde yıllar geçmiş. Kralın avlanma partileri devam ediyormuş ki birgün kral ve mahiyetindekiler yamyamların eline düşmüşler. Kazanlar kurulmuş, ateşler yakılmış ve tam bizim kral kazana atılacağı sırada parmağının olmadığını gören yamyamlar, kralı serbest bırakmışlar. Çünkü o kabilenin gelenek ve göreneklerine göre, yiyecekleri insanların azalarının tam olması gerekiyormuş. Bu duruma çok sevinen kral, mutlu ve huzurlu bir şekilde yaverinin zindandan çıkarılması emrini vermiş. Yaver zindandan çıkartılarak kralın huzuruna getirilmiş. Tabiki de bu durum karşında da yaverin tepkisini ve sözlerini tahmin edebilirsiniz.
Aslında bu hikâyenin devamı var ama bura da bitirelim.
Corona ve pandemi mi dediniz? Ne diyelim? “Vardır bunda da bir hayır”
29 Mayıs Cuma günü, şeker veya çikolata bulmuş çocuklar gibi şen ve mutluydum. Aslında bu, iki buçuk ay sonra camilerimize kavuşacak olmanın buruk bir sevinci ve mutluluğuydu. Cuma namazında yüce rabbime, bizleri cemilerimize ve cemaate kavuşturturduğu için şükür secdesine kapanırken, bundan sonra ise camilerimize gidememekle ve cemaate katılamamakla imtihan etmemesi için dua ve niyazda bulundum.
Meğersem camilerimiz, sosyal hayatımızın en önemli yapıtaşı konumunda ve durumundaymış. Hatta mihenk taşı…
Camilerimizin açılışından dolayı Diyanet işleri başkanlığı, il ve ilçelerde ihtiyaç içinde olanlara dağıtılmak üzere kurbanlar kestirdi. Eh ne diyelim? “Allah kabul etsin! Vardır bunda da bir hayır”
29 Mayıs Cuma günü, başka bir büyük mutluluğumuz daha vardı. Bir çağı kapatıp başka bir çağı açan, dünya tarihinde önemli bir olay olan, dünyanın incisi ve merkezi güzel İstanbul’umuzun fethinin 567. Yıldönümüydü. Güzel bir organizasyon ile bu büyük fetih kutlandı.
Bu fetih programları çerçevesinde, fethin sembolü Ayasofya da Fetih suresinin okunması, “zulüm 1453’de başladı” diyen zihniyeti pek bir rahatsız etmiş olacak ki, özellikle sosyal medyada bulunan klavye kahramanları, vurun abalıya misali pek bir kudurdular. Pardon yaa ağzımdan çıkıverdi, “sinirlendiler ve öfkelendiler” diyecektim. Bu durum karşısında aklıma tek bir soru takıldı. Fatih Sultan Mehmet Hanın bizlere emaneti olan Ayasofya da Kuranı Kerim değil de İncil mi okutacaktık? Yoksa bizim topraklarımız içinde bizim yönetimizde olan Ayasofya’da Kuranı Kerim’den Fetih Suresinin okunması için birilerinden izin mi alacaktık?
1915 yılında yedi düvelin toplanıp İstanbulu ele geçirerek 15.Benoit’in hazırlatdığı büyük çanı Ayasofya’ya asma girişimleri Çanakkale önünde 250 bin şehit verilerek durdurulmamış gibi, Ayasofya Camiin de okunan Fetih suresini eleştirmek, “Medeniyet Çanakkale önüne kadar geldi ama biz elimizin tersiyle ittik” diyen Abdullah Cevdet’in sözleriyle pek bir benzeşiyor.
1918 yılında İngilizler İstanbul’a girdiklerinde, hiçbir camiye bakmadan neden Ayasofya’ya girmek ve işgal etmek istediler. O Ayasofya’yı, sizin vatan haini dediğiniz Vahidet’tinin emriyle, kendisini korumakla görevli askeri birliği Ayasofya’nın İngilizler tarafından işgalini engellemek için görevlendirildiğini unuttunuz mu yoksa?
Ayasofya’yı korumakla görevli bu birliğin Cami’nin her tarafına dinamit yerleştirdiğini, şayet İngilizlerin bu tarihi yapıyı işgal ve çan asma konusunda ısrarlı olmaları durumunda patlatacaklarını söylemeleri, hikaye gibi mi geliyor sizlere?
Fethin 567. yılında Ayasofya da Fetih suresi okununca, Yunanistan ve avaneleri rahatsız oluyor da siz neyin kafasını yaşayarak bu güzel olaya karşı çıkıyorsunuz?
Eğer zulüm arıyorsanız, İslam âlemi üzerine yapılan Haçlı seferlerine bakın!
1099 yılında Kudüs’de Müslümanlar başta olmak üzere, insanları katlederek taş üstünde taş omuz üstünde baş bırakmayan Haçlı ordusuna ve taşıdığı zihniyete bir bakın!
1204 yılında 4. Haçlı seferinde Haçlı ordularının, girdiği Ayasofya da Fansız fahişeleri çırılçıplak oynatan ve şarap içen, erkekleri öldürüp kadınlara ve çocuklara tecavüz eden, O zaman ki Ayasofya katedralinin içinde bulunan ikonları sökerek Avrupa’da satan, şehri yağmalayıp yıkan Haçlı askerlerine bakın!
Yetmedi mi? Peki devam edelim, o zaman…
Latin işgaline karşı “Ayasofya’da kardinal külâhını görmektense, Müslüman sarığını tercih ederiz” diyenlere de bir zahmet bakıverin!
Bütün bunlara bakarken de Osmanlı’nın fethettiği yerlerde, insanların dini yaşayışlarına karışmadığını, tam tersi dini özgürlükler bağlamında hoşgörü sahibi olduğunu din mensuplarını ibadetlerinde serbest bıraktığını hatırlayıverin. Bilmiyorsanız da öğrenin!
Fethi mübinin yıldönümünde Ayasofya Camiinde Fetih suresinin okunarak bu güzel günün kutlanması, bizleri sevindirmiş, mutlu etmiş ve cami olarak tekrar açılması noktasında da umutlandırmıştır. Bendeniz, Fethin Sembolü ve Fatih’in emaneti Ayasofya’nın müze olmaktan çıkartılıp tekrar cami olarak açılmasının çok yakın olduğu kanatindeyim. Hem de çok yakın… Bekleyip göreceğiz.
“Her olanda vardır bir hayır”
Selam, saygı ve muhabbetlerimle…
Şaban DOĞAN
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…