İnfak, Allah’ın insanlara az veya çok emanet olarak verdiği mal, mülk ve diğer maddî imkânları O’nun gösterdiği şekilde kendimiz, ailemiz, akrabamız, din kardeşlerimiz ve bütün muhtaç insanlar için harcamaktır. Zengin sahabilerin her birisi infak, yani sadaka ve hayrat noktasında çok mümtaz vasıflara sahipti. Bazen sahip oldukları her şeylerini, muhtaçlara bir hamlede verme hususunda hiç tereddüt etmezlerdi. Allah yolunda yapılan infak ve her türlü harcama, hele de bu harcamanın malın sevilen çeşidinden yapılması, kişiyi “birr”, yani “üstün iyilik” derecesine yükseltmektedir. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça birre (iyiliğe) asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız (infak ederseniz) Allah bilir.” (Âl-i İmran; 3/92).
Bu âyet indiği zaman, birçok sahabi, Hz. Peygamber’e (sav) müracaat ederek, en çok sevdikleri şeyleri Allah rızası için bağışladıklarını bildirmiştir. Allah yolunda infak etme hususunda kendilerini yükümlü ve sorumlu hisseden zengin sahabiler, aslında mal, mülk, servet ve gelir sahibi oldukları halde dünya metaına hiç önem vermemiştir. Bütün zengin sahabiler, kanunî bir vecibe olan zekâtın yanında gönüllülük esasına dayanan sadakayı da seve seve vermiştir.
Darlıkta Olduğu Gibi Refahta Da İnfakta Bulunmak
Sahabiler, cömertliğin bir tezahürü olarak darlıkta da, refah dönemlerinde de yani her zaman verici olmuştur. Vermekten hiçbir zaman korkmamışlardır. Verirken, içlerinde hiçbir zaman yoksulluk endişesi yaşamamışlardır. Hiçbir zaman maddenin kurbanı olmamışlar ve paranın egemenliğine boyun eğmemişlerdir. Cimrilikten hep uzak kalmışlardır. Başkalarına Allah rızası için az veya çok vermek, sahabilerin ortak özelliklerindendir. Onlar, bu niyet doğrultusunda hareket ettikleri için, Allah da onlara değişik lütuflarda bulunmuştur. Nitekim Allah, herkesten daha çok verici olduğunu ve özellikle kendisi için infakta bulunanlara daha da cömert davranacağını şu âyetinde açıklamaktadır:
“Şüphesiz, Rabbim rızkı kullarından dilediğine bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Allah yolunda her ne harcarsanız (infakta bulunursanız), Allah onun yerine derhal başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Sebe; 34/39).
Bol bol infakta bulunmalarından dolayı sahabiler, meleklerin özel dualarına nail olmuş ve hayatları bundan dolayı hep bereketli geçmiştir. Nitekim Peygamberimiz (sav) bu hususta cömert davranıp infakta bulunan Müslümanlara şu müjdeyi vermektedir:
“Her sabah gökten iki melek iner. Birisi: ‘İlahi, infak edene karşılığını ver’. Diğeri: ‘Allah’ım! Cimrilik edene de telef ver (malını yok et)’ diye dua eder.” (Nevevî, Riyâzü’s-Sâlihin, 1/ 253).
Gönülden vermenin, Sosyal Sünnete ne kadar uygun olduğu ile ilgili asr-i saadetten küçük bir anekdot vermek gerekirse: Aslında cömert olup, gönülden infakta bulunan Hz. Kays bin Sehl el-Ensarî’nin kardeşleri, Peygamberimize (sav) malını israf ediyor düşüncesiyle onun hakkında şikâyette bulunmuşlar. Resul-ü Ekrem’le (sav) görüşen sahabi Hz. Kays şöyle der: “Ey Allah’ın Resulü! Ben hurmalıktan olan payımı alıyorum. Hakkım olanı da Allah yolunda ve arkadaşlarım için sarf ediyorum”. Bunun üzerine Allah Resul-ü elini cömert sahabinin göğsüne koyar ve üç defa tekrarlamak suretiyle şöyle der: “Bu şekilde harcamaya devam et! Allah da sana verecektir.” Peygamberimizin (sav) sözünü dinleyen Hz. Kays’ın ağzından çıja şu cümleler ne kadar manidardır: “Seferlere çıktığımda benim her zaman bineğim olduğu gibi, kardeşlerime nispetle param da daha çoktu.” (Münzirî; et-Terğib; C. II: 173).
Allah Rızasını Kazanmak İçin İnfakta Bulunmak
Zengin sahabiler, infak edecekleri zaman, en değerli mallarını seçerdi. Bunu iyiliklerine karşılık olarak övgü almak veya toplum tarafından takdir edilmek için yapmazlardı. Çünkü zengin sahabiler, Allah’ın, kimin neyi ve hangi niyetle verdiğini hakkıyla bilen ihlâslı insanlardı. Tek gayeleri vardı. O da elde ettikleri malı, Allah yolunda sarf etmek ve bu şekilde Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaktı.
Onların gönül dünyasında helal malı, helal yolda harcamak ve bol bol infakta bulunmak, Allah’a yaklaştıran bir eylem biçimiydi. Nitekim Allah, Kuran-ı Kerim’de infak yoluyla manen arınan ve kendisinden sakınanlardan sıkça bahsetmekte ve kendisi için malını seve seve verenleri överek, şu şekilde özel iltifatlarda bulunmaktadır:
“O (mümin) ki, malını (Allah için) vererek arınır, yücelir. Temizlenmek için malını (Allah yolunda) hayra veren en muttaki (Allah’a karşı gelmekten en çok sakınan) kimse, o ateşten uzak tutulacaktır.” (Leyl; 92/17-18).
Malı Gizli ve Açık Olarak İnfak Etmek
Zengin sahabilerin hepsi, aşağıdaki âyet doğrultusunda hareket ettiklerini söylemek mümkündür:
“Mallarını gizli ve açık olarak gece ve gündüz harcayan kimseler var ya, iste onların Rableri katında güzel karşılıkları vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Bakara; 2/274).
Bu âyet, elbette her bir cömert Müslüman için de geçerlidir. Dolayısıyla aşağıdaki âyetin muhatabı da sahabiler olabileceği gibi günümüz Müslümanlara da yöneliktir:
“Sadakalarınızı gizleyerek fakire verirseniz, bu, sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara; 2/271).
Sahabiler, bu âyet gereğince zorunlu sadaka olan zekât hariç infaklarını daha çok gizli yapmayı tercih etmiştir. Zengin sahabiler, sadakayı gizleme konusunda Peygamberimizin (sav) tavsiye ettiği tarzda yani “sağ elinin verdiği sadakayı sol elinin bilemeyeceği şekilde” (Buhari, Salat, 187) hareket ederlerdi.
Tabiin, yani (zengin) sahabileri gören Müslümanlar da genelde gizlice sadaka verirdi. Hz. Ali’nin torunu ve Hz. Hüseyin’in oğlu Hz. Ali Zeynelabidin, hayırlı hizmetlerini gizleme konusunda örnek bir şahsiyetti. Hz. Ali Zeynelabidin, Medine’de yaklaşık yüz yoksul ailenin günlük yiyeceklerini gizlice karşılıyordu. Geceleri erzak dolu bir çuvalı sırtına alır ve gizlice ihtiyaç sahibi hanelerin kapılarına yiyecek bırakırdı. Vefat ettiğinde bu yardımlar birden kesilmesi ile birlikte kimin tarafından bu hayırlı hizmetin yapıldığı da anlaşılmış oldu. Medine halkı, bu örnek olay karşısında gizli yardımlaşmanın nasıl yapılacağı hususunda şu itirafta bulunmuştur: “Biz gizli sadaka vermenin ne demek olduğunu, Hz. Zeynelabidin vefât edince anladık.” (Ebu Nuaym; Hilyetü’-Evliya; C. III: 160). Allah, bizlere de gizli sadaka vermeyi nasip etsin. Amin.
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi