Sekülarizmin[1] girdabında cayır cayır yanan batı dünyası, hiçbir zaman insani düşünceler ile hareket etmemiş, her durum ve şartta kendi çıkarları doğrultusunda politikalar üretmiştir.
Şaban Doğan
Sekülarizmin[1] girdabında cayır cayır yanan batı dünyası, hiçbir zaman insani düşünceler ile hareket etmemiş, her durum ve şartta kendi çıkarları doğrultusunda politikalar üretmiştir. İslam ülkelerinde meydana gelen olumlu ve ya olumsuz sosyal olaylarda, insan haklarından dem vuran batı; İsrail Müslümanları katlederken aynı hassasiyeti gösterememektedir. Aynı batı, eski Yugoslavya da ki Sırpların yaptığı Müslümanlara yönelik soykırıma sessiz kalabilmektedir.[2] Günümüzde ise, Irak, Suriye gibi ülkelerde meydana gelen katliamlara göz yumabilmektedir. Batı âleminin bu çifte standardı, insan hakları konusunda ki samimiyetsizliğini ortaya koymaktadır. Bunun tek çözüm yolu vardır.
Din olgusunun Uluslar arası platformlarda çatışma aracı olarak kullanılmasından bir an önce vazgeçilmesi gerekmektedir.
Batı âleminin, dünya üzerinde oluşturduğu “İslam Korkusuna”(İslamofobi) son vermesi, insanlar ve özellikle ülkeler arasında ırkçılık hareketlerini nihayetlendirmesi gerekmektedir. İslamofobi ve ırkçılık politikaları, topyekûn insanlığın sonunu ve felaketini hazırlayan unsurlardır.
İşte tam da bu nokta Veda Hutbesi, insanlığı bu gün düşmüş olduğu cenderenin içinden çekip alabilecek mahiyettedir. Zira Veda Hutbesi, fert bazında insanların hak ve hürriyetlerini düzenleyen ilkeleriyle birlikte; sosyal hayatı tanzim eden bir dizi unsurları da içinde barındırmaktadır. Güzeller güzeli Peygamberimiz (sav), 23 yıl gibi uzun bir zaman diliminde nazil olan Kur’an-ı Kerim hükümlerini, bu hutbeyle özetlemiş ve bütün insanlığa ışık tutacak mükemmel bir yol haritası çizmiştir.
Batı kültürünün “insan hakları” konusunda sınıfta kaldığını örneklendirmek adına, pozitivist uygulamalar ile İslam medeniyeti arasındaki mukayeseye devam edelim.
1789 yılında ki Fransız ihtilal i ile din ve vicdan hürriyetinin temellerini attığını ileri süren yobaz batı kültürü; Hz. Muhammed (sav)’in 622 yılında Medine de Yahudiler dâhil çeşitli etnik gruplara, dinlerini yaşama serbestliği verdiğini artık görmelidir. Vahşeti ve zulmü kendine mihmandar edinmiş batı kültürünün, Avrupa da ırkları sebebiyle katledilen ve göç etmek zorunda kalan Yahudilere, 1492 yılında Osmanlı devletinin kapılarını açtığını hatırlatmakta fayda vardır.
Yakın tarihlerde ikinci dünya savaşı sırasında, başta Yahudiler olmak üzere ırklarından dolayı insanları toplama kamplarında ve gaz odalarında katleden batı kültürünün, Müslümanlara gelince “İnsan hak ve hürriyetlerinden” dem vurması, hiçte inandırıcı değildir.
Özellikle Osmanlı devletinin dağılmasından sonra (1.Dünya savaşından sonra) birçok bölgeyi sömürüsü altına alarak medeni olduğunu zanneden Batılı ülkeler, kirli ellerini yıkamak ve temizlenmek adına, Veda hutbesinin insanlığın ilk anayasası olduğunu artık kabul etmelidirler. Müslümanları ikinci sınıf insanlar olarak görmekten vazgeçmedikleri müddetçe, dünya üzerinde ki “medeniyetler çatışması” dediğimiz savaşların bitmesi mümkün değildir. Hülasa, batı âlemi tutulmuş olduğu narsizm hastalığından kurtulmalı, bütün insan ırklarının hak ve hukuk bakımından eşit olduğunu kabul etmelidirler. Bunu yaparken ise “Veda hutbesinden” istifade etmeleri, tutulmuş oldukları narsizm hastalığından kurtulmaları açısından isabetli olacaktır.
Sevgili gençler!
Bizler medeniyet veya namı diğer uygarlığı, yanlış adreslerde aramayalım. Eğer bizler Kuran ve Sünnet ikliminden ayrılarak medeniyet ararsak, yanılırız.
Bizim uygar ve özgürlükler ülkesi olarak bildiğimiz Amerika dahi, 20yy başlarında insanlar arasında ki siyah ve beyaz kavgalarına ve savaşlarına sahne olmuştur. Günümüz de dahi ABD’nin çeşitli bölgelerinde zencilere yapılan insanlık dışı muamele, tarihin akışı içinde küçük bir olay gibi görünse de Amerika’nın tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Yüzyıllar öncesinde yaptığı “Kızıl derili katliamları” dâhil ABD hiçbir zaman özgürlükler ülkesi olamamıştır. Başka bir deyişle yüzyıl başında bizlere “Wilson ilkelerini” dayatanlar, aynı yıllarda Colorado eyaletinde, karın tokluğuna çalışan maden işçileri haklarını isteyince, bu insanları çoluk çocuk demeden üzerlerine ateş açarak katletmişlerdir. Tarih sahnesinde bu örnekler o kadar çoktur ki…
Değerli genç kardeşim!
Başta da dediğimiz gibi, tarihi gerçekler ışığında batı kültürü incelendiğinde; batının hiçbir zaman medeniyet çizgisini yakalayamadığını görüyoruz. Oysa İslam; insanlar arasında öngördüğü sevgi, saygı ve muhabbet vesilesiyle medeniyetler kurmuş, insanlar arasında ki adaletli davranma metoduyla da tarihe geçmiştir. Hiç şüphesiz ki Müslümanlar, “Adaletli davranma metodolojisini” İslamiyet’in vazgeçilmez kaynağı konumunda ki Kur’an ve Sünnetten almışlardır.
Bütün bunlar da bize göstermektedir ki, başta İslam âlemi olmak üzere tüm insanlığın, veda hutbesinde bildirilen ilkelere her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır.
Selam, saygı ve muhabbetlerimle…
[1]Toplum da ahiretten ve diğer dinî, ruhanî meselelerden ziyade dünya hayatına odaklanılması yönündeki hareket.
[2]1995 yılında Srebrenitsa, Avrupa’nın göbeği denilebilecek bir bölgede, Sırplar Müslümanları katletmişler, batı dünyası da bu katliama sessiz kalmıştır. Hatta Birleşmiş milletlerin görevlendirdiği Hollandalı askerlerden oluşan barış gücü, kendisine sığınan Müslümanları, Sırplara teslim etmekten çekinmemiştir.