İslâm’ın teşvik ettiği faziletlerden biri de sözünde durmak, anlaşmalara riâyet, vaadlere sadâkattir, yani ‘ahde vefâ’dır. Çünkü ahde vefâsızlık (sözünde durmamak) dinde, ahlâkta, karakterde noksanlıktır. Kişi Allah’ın hakkını ve kulların olabilecek hakkını bu ahlâkla ödeyebilir.
Kur’an’a göre insanlar “İlk ahid-fıtrat” ile, zaman zaman Allah adına olan yemin ve akitlerle Allah (cc) ile sözleşme yaptılar ve hayatları boyunca yapmaya devam ediyorlar.
Kim Allah ile olan sözleşmesine uymazsa, insanlarla olabilecek sözleşmelerini de bozabilir. Allah’ı aldatmaya yeltenenler insanları da aldatmaya kalkışırlar.
Müslümanların kim olursa olsun, insanlarla yaptıkları anlaşmalar bâtıl olmadığı sürece Allah adına yapılmış yemin gibidir. Hele bu anlaşmalar Allah’ın adıyla başlarsa, “vallahi-billahi”, “Allah şahit olsun ki”,”uqsimu billah” ile tamamlanırsa, müslümanların bu anlaşmalara harfi harfine uymaları gerekir.
1-Vefâ
2-Ahd veya ahid (ahidleşme, söz verme),
3-Vaad (söz verme),
4-Misak (kendisiyle bağlanılan söz),
5-Yemin (kasem),
6-Akd (akdetme, anlaşma yapma),
7-Biat (kabul etme, onaylama),
8-Nezretme (adama).
‘Vefeye’ fiili ve onun masdarı ‘vefa’; ölçeyi tamamlamak, ondan hiç bir şey eksiltmemek demektir.
Nitekim Kur’an’da şöyle deniliyor:
“Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın (evfû)” (İsrâ 17/35)
“… Ölçü ve tartıyı adaletle yapın (evfû)…” (En’am 6/152. Nahl 16/91)
Vefâ, ahdin îcâbını bütünüyle yerine getirmektir.
Kur’an bu fiili bu anlamda kullanıyor.
Hesap Günü herkese kazandığı ödenir:
“Bakalım, kendilerini o geleceğinde hiç şüphe olmayan gün için bir araya topladığımız ve hiç kimseye haksızlık edilmeden herkese kazandığı tamamen ödendiği (vuffiyet) vakit, hâlleri nice olacaktır.” (Âli İmran 3/25. Ayrıca bkz: Bekara 2/281. Zümer 39/10)
“Kim yalnız dünya hayatını ve onun zinetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz (nuveffi). Orada onlar bir eksikliğe uğratılmazlar.” (Hûd 11/15)
“… Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir (yuveffe). Size zulmedilmez.” (Enfal 8/60. Bir benzeri; Nûr 24/39)
Görüldüğü gibi bu kullanımlarda ‘vefeye’ fiili, tam olarak, eksiksiz bir şekilde ödeme anlamında kullanılıyor.
Bu fiilden ‘el-vâfi’; tamam noktasına ulaşmış olan, ölçek.
Bir kimse anlaşmasını, sözleşmesini tamamladığında, verdiği sözü çiğnemediği zaman “vefâ bi-ahdihi-ahdini tamamladı (yerine getirdi)” denir.
Allah (cc) bile ahdine vefa gösterir.
Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren (vefalı) kim vardır!
O halde O’nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır.” (Tevbe 9/111)
Aynı kökten ‘mûfûn; ahdini yerine getiren demektir;
“… namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ( tutum ve davranışları ideal iyiliktendir)…” (Bekara 2/177)
Aynı kökten ‘vefâ’; ahdini veya nezrini yerine getirmek, bir şey tamam olmak,
‘evfâ’; vaadini veya yeminini yerine getirme, sözünde durma,
‘veffâ’; birinin hakkını temamen vermek
‘teveffa’; (Allah) birinin ruhunu kabzetmek, vefat ettirmek, vefat/ölüm.
‘vefiyyü’; tam ve bol şey. Hakkı tam olarak veren, sözünde duran.
Kur’an bunu İbrahim (as) hakkında kullanıyor:
İbrahim’in (as) kendisinden talep edilenlerin tümünü yerine getirmede bütün gücünü sarfedişi kasdediliyor. Zira Allah (cc) onu ağır denemelerden geçirmiş, o da hepsini yerine getirmişti. (Bkz: Bekara 2/124) (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 829)
Vefâ; 1.Sözünü yerine getirme, sözünde durma, borcunu ödeme.
2.Sevgi, dostluk ve bağlılıkta sebat.
3.Yetme, yetiştirme (ömrü vefâ etmedi, gibi) (Doğan, M. Büyük Türkçe Sözlük, s: 1714)
Vefâyı şöyle de açıklamak mümkün; sevgi ve dostluğa bağlılık, kâfi gelme, minnettarlık, dostluğu sürdürmek, sadâkat…
Vefâ ile ilgili bir kaç deyimi hatırlayalım:
“Eski dost düşman olmaz, yenisinden de vefâ gelmez.
“Ömrü vefâ etmemek.”
“Vefa göstermek, vefali olmak.”
“Vefâ borcu.”
“Ahde vefâ etmek.”
“Elden vefâ, zehirden şifa (olmaz).”
“Vefâsızlık etmek, yapmak.”
“Vefâyı köpekten öğren.”
‘Ahd’ kelimesi isim ve fiil olarak Kur’an’da kırkaltı yerde geçmektedir.
‘Sözlükte, bir şeyi her durumda koruyup gereğini yerine getirmek, talimat vermek, söz vermek, bir şeyin yerine getirilmesini emretmek demektir.
‘Ahd’, isim olarak; gereği yerine getirilen şey, emir, taahhüt, yükümlülük, verilen söz demektir.
Bir başka deyişle ‘ahd’, bir şeyi tavsiye etmek, ya da yapmaya söz vermektir. Bu tek yanlı olabileceği gibi karşılıklı da olabilir.
Ahd, kayıt altına alınmış sözlü veya yazılı anlaşma manasına da gelir.
‘Ahd’de hem yemin, hem de kesin söz verme anlamı vardır. Bu durumda sözünde durmak dini açıdan ahlaki bir boyutu olan bir ameldir. Yemin de; ahdin dinî tarafını, söz verme de; ahlâkî yönünü oluşturur. (Ece, H. K. İslamın Temel Kavramları, s: 419)
Ahd ahlâkî bir kavram olarak Kur’an’da genellikle, birine söz verme, vaad ve taahhütte bulunma, anlaşma yapma mânalarında kullanılıyor.
Hadislerde de bu mânalar hem ahid hem de vaad kavramlarıyla ifade edilmiştir. (Wensinck, Mu’cemu’l-Mufehres, Ahd ve Va’d maddeleri)
Kur’an, Allah’ın Âdem’e, Musa’ya, İbrahim ve İsmail’e ahid verdiğini söylüyor. (Bekara 2/125. A’râf 7/134. Tâhâ 20/115) Buradaki ahid verme genellikle emir veya talimat verme şeklinde açıklanmıştır.
Kur’anda Allah’la kulları arasındaki bir ahidleşmeden de bahsediliyor (Yâsîn 36/60) ve Allah adına verilen ahdin bozulmaması isteniyor. (Nahl 16/91).
Allah’a verdiği ahidlerine vefâ gösterenler, buna karşılık vefâ görürler.
“ve evfû bi-ahdî, ûfi bi-ahdikum-Siz bana verdiğiniz ahde sâdık kalın ki ben de size verdiğim ahdi ifa edeyim”. (Bekara 2/40)
Bir yoruma göre âyette geçen birinci ahid, Allah’ın kullarına olan emir, yasak ve tavsiyeleri, ikinci ahid ise Allah’ın kullarına vaad ettiği af ve mükâfatıdır. (TDV İslâm Ansiklopedisi, 1/533)
Vefânın arkadaşı ahd veya ahidtir dedik. Bunu “ahde vefâ’ olarak ifade ediyoruz.
Hüseyin K. Ece
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARUN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ