Allahuekber!
Bir yıldır kan gölüne dönmüş Gazze, gözü dönmüş, rotasını yitirmiş delifişek Siyonist İsrail’in bebek, çocuk, kadın katliamı derken; “alışmış kudurmuştan beterdir!” misali Lübnan’a uzanan vahşet ve cinayeti… Kesintisiz felaketler zincirinden oluşan trajedi yüklü bir dizi film seyreder gibi kabus dolu acı günler aylar ve yıllar…
O da ne? Ana, amca, kardaş ve uşak koalisyonunun sergilediği, sebebi meçhul ama henüz 8 yaşında vahşice katledilen Nadir kızımızın acısına âhu enîn edip gözyaşı dökerken, Peşpeşe gelen boncuk gözlü Leyla’nın, iki yaşındaki sıla bebeğin, ve gencecik Rojin’in kurban edilmeleri yüreğimizi dağladı.
Bismillahirrahmanirrahim!…
Yâ Rab! Sen Rahman ve rahimsin. Nerede bizim vicdanımız? hani bizim insaf ve merhametimiz? Henüz yeni doğmuş küveze ve yoğun bakıma emanet edilmiş, daha gün güneş görmemiş, yenidoğan bebeklerimizi, dört gözle bebeğini bekleyen, kucağına almaya can atan anne ve babaların umutlarını, sevinçlerini ve nesillerini katleden bu katiller de kim? Nerede bu caniler? Hele bir tükürelim şu utanmaz, arlanmaz suratlarına derken…
Allahu ekber! yüreğimize saplanan bu hançer de neyin nesi? TUSAŞ gibi can bekçimize, gönül kafesimize saldıran bu hainler de kim?
Öncelikle zulüm, terör, şiddet ve işkence, nerden ve kimden gelirse gelsin; peşinen lanetliyoruz. İster devlet terörü Siyonist İsrail‘den, İster küresel güçlerin taşeronu PKK ve yandaşlarından, ister cihatçı terör örgütü el-kâide, deaş/işid, şebab ve boko-haram’dan, isterse ılımlı, sinsi taşeron FETÖ’den gelsin; hepsini tel’in ediyoruz. Belki boş laf olur ama yine de dua sadedinde kendime ve tüm iman kardeşlerime “daha akıllı, ferasetli, basîretli ve de teyakkuzda uyanık olalım!” hatırlatmamı arzetmedim edemiyorum.
Ne hikmetse, CİHAD kavramının en büyük tahrife uğradığı dönem; VEKALET SAVAŞLARININ hortlatıldığı, içinde bulunduğumuz modern zamanlardır. “İSLAM, İSLAMA KARŞI!” sloganı ile küresel güçler direkt savaşmak yerine, kendilerine vekaleten oluşturdukları taşeron örgütleri sahaya sürdüler. Yakinen tanıdığımız terör devleti İsrail’i, en sadık taşeronları PKK ve versiyonlarını, cihatçı örgütler el-kaide, deaş/işid, şebâb, Boko-haram ve de ilımlı,sinsi ve hain fetö’yü içimizde hem de ciğerimizde yaratarak, büyüterek ve destekleyerek hem bizim hem de dünyanın başına bela ettiler.
Tamam düşman, sütünün, vicdanının gereği bu çorapları ördü başımıza. Peki bizim aklımız, irademiz, idrakimiz ve de bunca müktesebatımız neredeydi? Öyleyse her şeyden önce bin yıldır kullanmadığımız veya kaybettiğimiz şu aklımızı, başımıza alalım da ondan sonra haklı olarak sinsi düşmanın yüzüne tükürelim. Müslümanlar olarak dinimizin koyduğu ilkeler, değerler, doğrular ve sınırlarla akıllıca hareket edebilsek hiçbir sorun yaşamayacağımızı elbette göreceğiz. Ama gelin görün ki Rabbimizin bizim için koyduğu değerlerden, sınırlardan/hududullahtan ve bunların kaynağı Kur’an‘dan gerçekten bîhaberiz, uzağız ve de uzak olduğumuzun farkında bile değiliz.
Şu kesin ki, haksız yere bir cana kıymayı, şiddeti, terörü ve zulmü meşru gösterecek hiçbir din ve inanç yoktur. Özellikle adı İslam, anlamı barış, esenlik, selam, selamet, teslimiyet ve kurtuluş olan bu dinin teröre, şiddete ve zulme, hatta zerresine izin vermesi, hiç düşünülebilir mi? Asla…
Şiddetin, terörün, zulmün olduğu yerde Kur’an yoktur. Zira zalimler, hainler, caniler, Kur’an’dan zerre kadar da referans alamazlar. Bilakis
“Ey müminler! İşte böylece sizi, her türlü aşırılıklardan uzak, vahye/Kur’an’a dayalı, dengeli, ölçülü, uyumlu, âdil, iyiliksever ve orta yolu izleyen bir ümmet yaptık ki, tüm insanlığa karşı hakîkate şâhitlik eden güzel örnekler ve âdil şâhitler olasınız ve bu Elçi de size karşı güzel bir örnek ve şâhit olsun.”(Bakara, 2/143) ayetinin yüklediği sorumluluk ile mü’minler, insanlığa hem örnek ve rol-model, hem de yapıp ettiklerinin şahididirler.
Evet zalimlerin, vicdansızların, katillerin acımasız terörüne, devlet terörüne, zulümlerine, soykırımına şahidiz. Bu taşeronlara arka çıkan küresel güçlerin insanlık ihanetine de şahidiz. Zulüm, şiddet, işkence ve terör karşısında sadece şahit değil; davacıyız davacı, hem burada hem de mahkeme-i kübrada. Bu soysuz kıyıma ve teröre ses çıkarmayan, göz yuman “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!” diyen sözde müslümanlardan da yöneticilerinden de davacıyız Hak katında.
İnsanı ve insanlığı vekalet savaşlarına kurban etmeyeceğiz inşallah.
Nuri Çalışkan