Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada İzmir’de bir vergi dairemizin bina cephesinde ’’ Vergi Kalkınmanın Temelidir’’ diye bir yazı gündeme geldi.
Üzerinde çok konuşuldu. Verginin gerçekten bir kalkınma kaynağı olduğunu söyleyenlerin delilleri nelerdir? Verginin kalkınmanın kaynağı olmadığını söyleyenlerin delilleri nelerdir? Gönül isterdi ki bu konu bir tv programında tartışma konusu olsun. Türkiye’deki vergiler her yönü ile halkın önünde tartışılsın. Böylece verginin alınma nedenleri, harcanılan yerler herkesçe bilinsin.
Yazımızın başlığını, Fransız merkantilizm öncüsü olarak da tanımlanan Fransız maliyeci Jean Baptiste Colbert (1619-1683) ‘’Vergileme sanatı kazı bağırtmadan ondan mümkün olduğu kadar tüy almaktır’’ diyor.
Türk halkı bu ifadeyi ödediği vergilerden dolayı yakinen tanıyor. Geçici gelen vergilerin zamanla kalıcı olduğunu, gelirine bakılmadan halkın ödediği vergiler dolaylı vergiler olarak % 70 oluşturuyor. Kurumlar vergisi ise %22 dir. Dünyada 92 ülkede Türkiye ilk sırada bulunuyor. AB ve OECD ülkelerinde doğrudan vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki ağırlığı yüzde 60’lar civarındayken, bu oran Türkiye’de tam tersidir. ÖTV, KDV dolaylı vergiler üzerinden, işçinin, emekçinin omuzlarında.
Şimdi mevcut vergi politikalarının aslında kurulu iktisadi düzenin zorunlu bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Bu vergi politikalarının sürdürülmesi tercih edilen iktisadi modelden ileri geliyor. Bu modelin işleyişi, sürekli borçlanmayı oluşturan para kredi sisteminin devletin kontrolünde olmayışıdır. Devlet bu mekanizmayı kontrol altına alamıyor. Bunun nedeni yöneticileri yanlış yönlendiren kripto bürokrasi olduğunu bir çok yazımızda ifade etmiştik.
Vergilerin dolaylı toplandığı bu yapı, kendi içinde bağımsızlığını sürdürerek sadece çıkartılmış yasalarla kontrol edilebiliyor. Sistemin işleyiş biçimi devlete vergi toplama görevini vermiştir. Bir yandan kurulu para kredi sistemi devleti borçlandırırken, bir yandan da halktan bu parayı toplamasını devletin gücü ile sağlıyor. Perdenin arkasında sürekli kazanan sistemin mabetleri bankalar var.
Uygulanan iktisadi politikalarda faiz önleyici sistemsel değişikliğe gittiğinizde vergiler bu kadar çok ve yüksek olmak zorunda mı?
Modeli değiştirdiğinizde, doğal bir etkileşim olarak vergi modeli de değişecektir. Yani vergi ile elde ettiğiniz gelirleri, halka yüklemeden, vergi olmadan kamusal otoriter gücünüzle elde edebilirsiniz.
Peki bu değişim nasıl olacak?
Önerdiğimiz yeni modelde iddiamız neyse, vergi politikamızda o minvalde gelişecektir. Bu temel değişimin gerçekleşmesi için, öğretilmiş çaresizliğin yıkılması, çözüm kümelerimizin çoğalması gerektiğini düşünüyoruz.
Şimdi biraz daha detaylandıralım; paranın kontrolü, üretimi tamamen devlete ait olacak. Basılı olmasına gerek yoktur. Ancak anayasal bir koruma şarttır. Devlet üretilen mal ve hizmetlerin doğal döngü içerisinde gerçekleşmesini sağlayacak şekilde planlamayı yapar. Para üretimi mal ve hizmet üretimi gibi eş zamanlı gerçekleştirilir. Bu süreçte üretilen ve üretilecek tüm mal ve hizmetlerin parasal değerini karşılık olarak devlet bir denklik içerisinde var eder.
Devletin doğal harcamaları maaşlar, ARGE, milli savunma gibi giderler bu ölçü ve mizan denkliği içinde gerçekleştirilir. (faiz harcamaları modelde yoktur). Vergilerin çok büyük bir nedeni faiz ödemeleridir. Devletin adaleti gerçekleştirmek için bu denkliği koruması, haksız vergilerin kaldırılması gerçekleştirilebilir. Bu haksız vergilerin kaynağı olan faiz ödemeleri sistemsel olarak kaldırıldığı için; kalkınmanın vergi ile değil üretimle gerçekleşmesi sağlanacaktır.
Paranın oteritesi bütün milleti temsilen mevcut durumdaki özel şirket değilde, devlet olduğundavergiye gerek var mı?
Bizim bu söylediklerimizi Ortodoks ekonomi kafası ile düşünenlerin anlaması mümkün değildir. Bu milli ve yerli yeni bir model olan ‘’Taban Ekonomisinin’’ önerisidir.
Selam ve dua ile…
Yunus EKŞİ
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi