GİRİŞ
Yüce Allah insanları diğer varlıklar arasında üstün bir derecede yaratmıştır. Varlıklar, imkânlar nispetinde insanların emir ve hizmetlerine sunulmuştur. İnsanlar, dünyayı mamur etme, hizmetlerinde kullanma ve ondan istifade etme görevlidir. İnsanoğlu, bu görevi akıl, mantık, bilim ve ilahi emirler doğrultusunda yerine getirmekle yükümlüdür. Bu görevleri yerine getiren kişiler, dünya ve ahiretin huzur, saadet ve mutluluğuna kavuşacaklardır. Bunun için güzel ahlak ilkeleriyle hareket etmek, insan olmanın başta gelen olmazsa olmazıdır. “Vicdan” duygusuyla hareket etmek, güzel ahlakın önemli hususiyetlerindendir. Dolayısıyla bu yazımızda, “vicdan” kavramını kısaca tanıtmaya çalışacağız.
I – VİCDAN’IN TANIMI
“Vicdan” kelimesi, bulmak, sanmak, herhangi bir şeyi bir halde görmek, kalple hissetmek, üzülmek ve benzeri anlamları ifade eden Arapça “vecede-yecidu” fiilinden türemiş bir isimdir. Kavram olarak “vicdan”, insanı kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kendi ahlak değerleri üzerinde değerlendirme yapmasını sağlayan iç duygudur. “Vicdan”, kalb gözü, basiret, insanın ruh dünyasında bulunan insaf ve merhamet hissi, onun iyiliği kötülükten ayıran fıtri meleke ve ruh gücüdür. “Vicdan”, insanın ruh dünyasında bulunan ahlaki değerler, otorite ve eylemler hakkında hüküm verme yeteneğidir. Dil, ahlak, edebiyat, tasavvuf, din ve felsefe âlimleri, “vicdan” kavramı hakkında çeşitli tanımlarda bulunmuşlardır. Hemen hemen bütün bu tanımlar, birbirlerini tamamlar niteliktedir.
II – KUR’AN VE SÜNNETTE VİCDAN
Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in (sav.) hadislerinde dolaylı da olsa, vicdan hakkında çeşitli açıklamalar bulunmaktadır. Örnek olarak bunlardan bazılarına yer vermek istiyoruz. “Vicdan” hakkında bilgi veren bazı ayetler şöyledir:
وَالشَّمْسِ وَضُحَاهَا {1} وَالْقَمَرِ إِذَا تَلَاهَا {2} وَالنَّهَارِ إِذَا جَلَّاهَا {3} وَاللَّيْلِ إِذَا يَغْشَاهَا {4} وَالسَّمَاء وَمَا بَنَاهَا {5} وَالْأَرْضِ وَمَا طَحَاهَا {6} وَنَفْسٍ وَمَا سَوَّاهَا {7} فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا {8} قَدْ أَفْلَحَ مَن زَكَّاهَا {9} وَقَدْ خَابَ مَن دَسَّاهَا {10}
“Güneşe, aydınlığına, onu izlediğinde aya, onu ortaya çıkardığında gündüze, onu bürüdüğünde geceye, göğe, onu bina edene, yere, onu yayıp döşeyene, nefse, onu düzenleyene, sonra da ona kötülüğü ve iyiliği ilham edene ant olsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa erecek, onu kirleten ise kaybedecektir.”[1]
Bu ayetlerde haber verildiği gibi nefsi arında, “vicdan” duygusuyla hareket eden, hem dünya hem de ahiret hayatında kurtuluşa erer; huzur, saadet ve mutluluğa kavuşur. Hz. Muhammed’in (sav.) bu konudaki bazı açıklamaları da şöyledir:
“İyilik güzel ahlâktan ibarettir. Günah ise kalbini tırmalayıp durduğu halde insanların bilmesini istemediğin şeydir.”[2]
“Kim bir iyilik yaptığı zaman seviniyor ve bir kötülük yaptığı zaman üzülüyorsa, o mümindir.”[3]
İyi ile kötüyü birbirinden ayırt etme ve hakkı ortaya koyma duygusu olan “vicdan”, zaman zaman nefsin etkisinde kalarak işlevsiz kalmaktadır. Çünkü hak ile batılı birbirinden ayırt eden akıl nefis ve hava karşısında yenilince, “vicdan” duygusu devre dışı kalmaktadır. Yüce Allah, insan nefsini ve onun “vicdan” duygusunu bu durumdan kurtarmak için, peygamberler göndermiş ve onlar vasıtasıyla kutsal kitaplar indirmiştir. Bu durumda akıl, Allah’ın gönderdiği vahiy sayesinde hakkı bulur ve “vicdan” duygusu da görevini yapar.
SONUÇ
Sonuç olarak Hz. Muhammed’in (sav.) şu hadislerini göz önünde bulundurmak gerekir: “Sizden biri, kendi şahsı için istediğini kardeşi için istemedikçe, iman etmiş olamaz.”[4] “Kendi nefsin için arzu ettiğin şeyleri, tüm insanlar için istemedikçe, Müslüman olamazsın!”[5] Ona göre tüm insanların maddi manevi tüm haklarını yerine getirerek “vicdan” duygusu ile hareket etmemiz gerekmektedir. Haksızlık karşısında rahatsızlık hissetmiyorsak, “vicdan” duygusunu taşımadığımızı bilmemiz gerekmektedir. Çünkü “vicdan” duygusunu taşıyan insan, iyilik karşısında mutluluk hisseder ve kötülük karşısında da “vicdan” azabını duyarak acı hisseder. Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
Anahtar Kelimeler: İnsan, vicdan, Kur’an, sünnet.
[1] eş-Şems 91/1-10.
[2] Müslim, Birr, 14, 15; Tirmizî, Zühd, 52.
[3] İbn Hanbel, IV, 399.
[4] Müslim, İman, 71, 72; Buhârî, İman, 7; Tirmizî, Kıyame, 59; Nesai, İman, 19, 33; İbn Mace, Mukaddime, 9; Dârimî, Rikâk, 29; İbn Hanbel, III, 176, 177.
[5] Tirmizî, Zühd, 2; İbn Mace, Zühd, 24; İbn Hanbel, II,310; III, 473; IV, 70,77.
Prof. Dr. Nurettin Turgay