Sosyal medyada bir güzel söz ilişti gözüme: “Bilen yapar, az bilen akıl verir, bilmeyen eleştirir.”
Kimse alınmasın ama ortalık eleştirenden ve akıl verenden geçilmiyor; lakin iş yapan, sorumluluk alıp taşın altına elini koyan maalesef çok az. Zira kenardan, fildişi kuleden, oturduğu yerden akıl vermek ve eleştirmek (aslında yakınmak) kolay; ancak yekinip ayağa kalkmak ve sahaya inip iş yapmak riskli ve zor…
“Yekinmek” belki de ilk defa duyduğunuz bir kelime! Bizim Çukurova’da sık kullanılırdı. Sözlüklerde bu fiile şu anlamlar verilmiş: D. Mehmet Doğan’ın, Büyük Türkçe Sözlük’ünde: “1. Kalkmak, doğrulmak için davranmak, 2. Yükselmek”; TDK Sözlük’te: “1. Davranmak, olduğu yerden fırlamak, ayağa kalkmak, kalkmak için hareket etmek, kımıldamak (halk ağzı), 2. Gereğinden fazla gayret sarf etmek (mecaz)”; Oxford Sözlüğünde: “1. Yatış ya da oturuş durumundayken ayağa kalkmak, doğrulmak, 2. Bir eylem yapmaya davranmak, kalkışmak”. TDK Sözlük’te yer alan “Gereğinden fazla gayret sarf etmek” şeklindeki mecaz anlam Çukurova’da ‘Yorulup dinlendikten sonra bütün gücünü toplayarak yeniden ayağa kalkmak’ manasında da kullanılır. Neyse, burada amacım bir dil tahlili yapmak değil, yekinmeye duyulan ihtiyacı vurgulamaktır (zaten “dilci” de değilim). Kanaatimce, derdi ve davası olan duyarlı insanlar olarak kımıldamak, davranmak, doğrulup ayağa kalkmak ve yeniden büyük bir hamle yapmak zorundayız.
Doğrusu, birilerine akıl verme ve önüne geleni eleştirme ucuzculuğuna kapılmadan, ‘eleştirinin de eleştirisini’ yaparak ve yakınmayı bir kenara bırakarak yekinmek, ayağa kalkıp iş yapmak veya en azından şu “korona günleri”nde korona sonrası için iş ve eylem planları hazırlamak görevimizdir diye düşünürüm.
Bilindiği gibi, Peygamber Efendimize (s.a.) Kadir Gecesi’nde vahyedilen Alak suresinin ilk beş ayeti ile risalet süreci başlamış, ancak yaşadığı olayın endişe ve heyecanını yatıştırmak için örtüsüne bürünüp evine kapanan Rasûlüllah’a (s.a), vahyin gelmediği kısa bir dönemin (fetret-i vahiy) ardından Müddessir suresinin ilk yedi ayeti gelmişti. Birçok müfessirin de işaret ettiği gibi, bu ayetler, içine kapanmış olan Efendimiz (s.a) üzerinden, benzer bir “fetret” ve “kapanma” halini yaşayan bütün davetçilere hemen ve acilen yerine getirmeleri gereken talimatları içermektedir:
“Ey Müddessir (Ey disarına/örtüsüne bürünen Muhammed)!” Ve ey Peygamberinin izinden giderek insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkarmakla kendini görevli bilen davetçi mümin! Artık örtüne bürünüp yatma, uyuma ve dinlenme vakti geride kaldı. Şimdi yekinip kımıldama ve davranma vaktidir!At örtünü!
“Kalk ve inzar et!” Ayağa kalk, yekin ve insanlığı bekleyen büyük tehlikelere karşı onları uyar! Şefkat ve merhametle onları gaflet uykusundan uyandır. Hem dünyanın mahvedici kötülüklerinden hem de kötüleri, zalimleri, nankörleri bekleyen Ahiretin acıklı azabından kurtulmaları için onları güzelce ikaz et!
“Rabbini tekbir et!” Yalnızca Rabbinin büyük olduğunu “Allahu ekber” diyerek dile getir! Bazı alimler bu ayeti ‘ilk namaz emri’ olarak anladılar. Öyleyse günde beş vakit olarak farz kılınan namazını özenle kıl ve gerek günde beş kez okunan ezanda, gerekse namazda tekrarlanıp duran tekbir ile Rabbini yücelt!
“Elbiselerini temiz tut!” Arap dilinde “elbise temizliği” dolaylı olarak kalp, ahlâk ve davranış temizliği anlamını taşır. Bu anlamıyla Efendimiz (s.a.) ahlaki açıdan tertemizdi. Öyleyse bir davetçi olarak sen de kişiliğini, ahlakını, elini-eteğini her türlü kir ve lekeden arındır; sakın kirli işlere ve ilişkilere bulaşma!
“Çirkin davranışlardan hicret et!” En büyük zulüm olan şirk başta olmak üzere, bütün haramlardan, çirkin ve iğrenç kötülüklerden, büyük-küçük tüm günahlarla bunların sergilendiği ortamlardan uzak dur!
“Yaptığın iyiliği çok görüp başa kakma!” Davet görevin sırasında çok özverilerde bulundun, büyük gayretler gösterdin, enerji harcadın diye bütün bu yaptıklarını çok görüp insanların başına kakma!
“Rabbin için sabret!” Sabırlı ol!Zira insanları Allah’ın yoluna çağırmak, iyilikleri emredip kötülükleri engellemek sabır ve sebat gerektiren zor bir iştir. Sabır, davetçinin vazgeçilmez azığı ve cephanesidir.
Özetle; yatma ve yakınma vakti değil yekinme vaktidir!
Abdullah Yıldız