“Yanlış üslup, doğru sözün celladıdır.” Sadi Şirazi
Öfke, başka birinin hatasından dolayı kendimize verdiğimiz bir cezadır.
Neden mi ?
Bize hata yapan kişiye, hatasını anlamasını sağlayacak ve telafisini yapmak için empati imkânı veren diyaloğu oluşturacak zemini her zaman bulamayabiliriz.
Sevdiklerimize bizden akıp gitmesi beklenen, dost bir ruh gülümsüyor gibi ta derinden gelen sevginin sıcaklığıdır. Nazikçe akacak olan kelimelerin emsalsiz şifasıdır özlenen. Böylece muhatabın bizi anlamasına ve gönlünüzü almasına fırsat sağlayacak ortamlar oluşur. Fakat bu hayatın akışında hayal edilen kadar kolay değildir.
Bu sağlıklı diyalog zeminini konuşmalarımızda oluşturmaya çaba sarf ederken, bir kısım geleneksel bakışın bu güne yansırken adaletini kaybetmiş toplumsal yargıları, modern bakışın hikmetini yitirmiş egoist çıkışları, sosyal vazifelerin bize nefes aldırmayan hummalı çalışmaları bu sıhhati oluşturacak sakin ve dingin ortamı hazırlamaya imkan sağlayamayabilir.
Yıllardır aynı hata ile yaşamımızda rol alan kişiye tahammülümüz azalır ve yüreğimiz daralır. Bu hatayı yıllardır yapmasına izin veren zemini hazırlayan davranışlarımız için kendimize kızmaya ve yakınmaya başlarız.
Sevgimizi, gönlümüzü, değerlerimizi ve imkanlarımızı samimiyetle istifadesine sunduğumuz kişinin, ruh dünyamızı düşünmeden, bizi kaybetmekten endişe etmeden nasıl da silindir gibi ezip geçtiğini gördükçe acı çekmeye başlarız.
Müsebbibi olduğumuza kanaat getirdiğimiz bu haksızlığın ve beraberinde gelen acının altında ezilir, bunalır ve kendini ifade edebilecek muhatap bulamayınca da öfke ve kızgınlık hali ile fevri çıkışlar yaparız.
Kendimize yakışmayan, sakin ve olgun vaktimizdeki hâl ve hareketlerimizle asla örtüşmeyen, izzetimizin, genel ahlakımızın bizde görünen hali ile asla uyum göstermeyen davranışlar sergileriz. Bu davranışlardan sadır olan ve adeta etrafa yayılarak sevdiklerimizi ve sonra da kendimizi içine alarak yakan, mahveden azap günlerine mahkum ederiz.
Bu sefer bana yine aynı hatayı yapmasına izin vermeyeceğim iç güdüsü ile karşımızdaki insana hak etmediği ölçekte sert-keskin ithamlarda bulunmaya devam eder ve onu şaşkına çeviririz. İç güdü diyorum, çünkü akli bir karar bizi böyle bir davranışa sürüklemez. Beynimizin amigdala bölümüne teslim olmuşuzdur o an. Tehlike algısı ile çalışan en eski kadim atalarımızdan bize miras kalan, tehlike hallerinde vur-kaç refleksi olarak bizden şuursuzca hasıl olmuştur. O an muhatabımızı şaşırtan halimizi, o şaşkınlığın verdiği sessizlik ve kısa süreli sürecek sorunsuz zaman dilimini benliğimizde kazanç olarak hissederiz. Oysa ki unuttuğumuz bir gerçek var ki ;
O güne dek biriktirip sabrettiğimiz bir derdimiz vardı. O kişiyi seviyor ve bize yaptığı yanlışı susarak idare ediyorduk. Pasif iyi rolü oynayarak sabrederken bir gün düzeleceğini umuyorduk. Bize rahatsızlık verici davranış için ıslahtan çok görmezden gelme çabasına giriyor ve zamanla geçeceği gibi bir hayale kapılıyorduk. Pasif duruşumuz olumsuz davranışı pekiştiriyor ve onu ancak kalıcı bir davranış haline çeviriyordu. Süreç uzayınca çözümsüzlük çarkları dönüyor, kendimize tahammülsüzlük ve muhatabımıza da kendi kendini fark edemeyecek bir körlük olarak zarar verdiğini pek de göremiyorduk.
Oysa ki, ertelenen her sıkıntılı durum, ertelendikçe anlamından, kıymetinden, faydasından daha da uzaklaşıp bize ait filmin çok kötü yazılmış senaryosu olarak vizyona girmeye hazır hale geliyordu.
Her şeyle dövüşürsem kendimle barışırım sanarak ; kalbimizden geçeni söylemek, sözleri eğip bükmeden içimizden geldiği gibi feryad etmek hissimiz ile artık baş edemez hale gelme sürecini tetikliyorduk.
Söylenmek istenip de söylenmeyen sözler kalpte yük bırakır. Ruhu yorar. Büyük bir ruhsal patlama ile yüz yüze gelmeye bizi hazırlar.
Sonra bakarız ki, söylemeyi erteler iken kırmaktan, kaybetmekten endişe ederek sakındığımız kötü senaryonun, kötü kahramanı olarak bizzat baş rolünde biz oynuyoruz. Kötü kahramanı bizim olduğumuz o film gösterime girmiş bile…
Oysa ki yıllardır sakınılması gereken davranış ön yargılı yakınmalar, tenkitler ve şikayetler idi. Diyaloğumuz tenkite mahkum ve mecbur olmak zorunda değil ki!
Gönülde yürünmeyen yol, hayatta birikir. Her şey yerinde ve zamanında güzel. A’lâ suresi 8 ayette “Sana kolaylık ve huzurun yollarını açacağız” diyen rabbin o yolları açmasına ne kadar muhtacız. Yolumuzu kaybetmemenin ve doğru yolu bulamamanın verdiği ‘Ne olacak’ bu işler telaşına kapılınca imdadımıza yetişen ayetleri okuyup yaşamalıyız.
“Rabbin sana verecek, sen de razı olacaksın.” Duha 5. ayette söylediği gibi Allah’ın bize bahşettiği beyan nimetini kullandığımızda Rabbim bize verecek ve bizde hoşnut olacağız.
Bu süreci yüzyıllar önce Hz. Ali ra bilgelikle ifade etmiştir. “Söz ağızdan çıkmadan senin esirindir. Ağızdan çıkınca sen onun esiri olursun. ” der.
Yüce Yaradan’ın bizi layık gördüğü eşrefi mahlukat halimize yakışır bir özgürlük ile vahyin ışığında, o ışığın en güzel kandili peygamber ahlakında söz ve davranışlarımızı şekillendirmeliyiz. İçimizde birikenleri bizi zehirleyecek hale getirmeden mutedil bir diyalog ile dünya cennetimizi inşaa edebiliriz.
Sadi Şirazi’nin “Yanlış üslup, doğru sözün celladıdır.” sözünü dikkate alarak vaktinde diyalog kurmanın önemini idrak etmeliyiz. Sağlıklı günlere doğru elimizde güzel sözlerden, seven kalplerden derlenmiş demet demet çiçekler ile hayata yürümeliyiz. Yoruluncaya ve son nefese kadar bu hal üzere kalabilmeliyiz.
Selam ve Dua ile…
MİRATHABER.COM – YOUTUBE
Selamün aleyküm hocam o kadar doğru bir konuyu ele almışsınız ki malesef ki toplumun kanayan yarası ve özellikle biz kadınlar başta karşılaştığımız zorluklara susuyoruz kendimizi bastiriyoruz daha sonra tehlikeli bir volkana donusuyoruz.Rabbim cümlemizi korusun Peygamber ahlakıyla ahlaklanmak dileğiyle Allah razı olsun hocam her hafta yazılarınız bir ilaç gibi geliyor kendime karşı öz eleştiri yapmamı sağlıyor. Selamlar
Amin hocam kaleminize sağlık bu konuyla ilgili mevlananın bir sözü geldi aklıma dost acı söyleyen değil acıyı tatlı söyleyebilendir gerçekten uslup çok önemli insanın iyi niyetini ortaya çıkarır uslubumuz iyi olmazsa niyetimizde muhatabımız tarafından yanlış anlaşılır.
SEVGİLİ. SAYGİ. DEGERLİ HOCAM COK GUZEL YAZİYA DEGİLMİSSİNİZ İNSANLAR İNSANLARİN ALLAH YARATİLİSİNİ. UNUTMASALARDİ KİMSE KİMSENİN NE KİRARDİ NEDE. KUL HAKKİNA. GİRMEZLERDİ. İNSANLARİN KALPLERİNDE BİR USTUNLUK BENCİLLİGİ. VE ALCALTMA. EGOSU VAR HALBUKİ. HİC KİMSE HİC KİMSEDEN USTUN DEGİLDİR BİLMEZLERMİKİ. MEZAR. ZENGİNİ VE FAKİRİ AYİRT ETMEZ BİZLER BİR MUSLUMAN OLARAK KALBİMİZİ VE BEYNİMİZİ AKLİMİZİ İYİLİKLE TEMİZLİKLE. TEMİZ TUTMAMİZ GEREKİR CUNKU KALBİNDE ZERRE KADAR PİSLİK VE KOTU DUSUNCELERİ BARİNDİRMAMAK GEREKİR HOCAM. SİZDEN ALLAH RAZİ OLSUN İNSAALLAH BİZLERİ BOYLE GUZEL YAZİLARİNİZLA. AYDİNLATİYORSUNUZ
Çok sevgili ve kıymetli kardeşim, size böylesine dolu yazıları yazdıran, bana da okuyabilmeyi nasip eden Rabbime hamd olsun.. İletişim bir sanat bence. Bazılarımızın bu konuda Allah vergisi kabiliyeti var ama olmayanlar da kendini yetiştirebilir. Huzurlu bir birey, aile ve toplum olabilmek için bu muhakkak gerekli