Hürriyet Gazetesi yazarı Naci Cem Öncel’den ‘Yapay Zekânın Ahlaklısı’ yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz.
Hürriyet’te geçen gün yayınlanan “Yapay Zekâ Canlandı mı?” başlıklı haberi okumuşsunuzdur.
Google’da çalışan bir mühendis, bir yapay zekâ programının öz bilinç geliştirdiğini, kendini “insan gibi” hissettiğini öne sürmüş. Şirketten bu gelişmeyi doğrulayan bir açıklama gelmese de bu haber pek çok soruyu beraberinde getiriyor: Makineler özgür irade sahibi olabilirler mi? Peki böyle olursa yapay zekâlı araçlar, “kişisel” tercihlerini neye göre belirleyecek? Onların değer yargıları nasıl olacak?
İNSAN YAPIMI BİR CANAVAR
Bu meseleler, günümüze gelinceye kadar pek çok yazarın aklını kurcalamış aslında. Örneğin 1818 tarihli Frankenstein romanı, laboratuvarda üretilen zeki bir varlığın değer yargılarından yoksun olunca nasıl acımasız bir katile dönüştüğünü anlatır. Bilim-kurgu romanlarının öncü ismi Isaac Asimov ise 1942’de, insan yapımı robotların tabi olması gereken ahlaki esasları 3 kısa maddede özetlemiş. Buna göre “Bir robot, bir insana zarar veremez ya da zarar görmesine seyirci kalamaz”. (Bu kuralı sonradan robotlar “insanlığa zarar vermez” ifadesiyle güncellemiştir). Terminatör ve Matrix gibi filmlerse, bu etik kanunların işlemediği, dolayısıyla “kötü, acımasız” makinelerin insanlara hükmettiği karanlık bir gelecek öngörür.
HAYALLER GERÇEĞE YAKLAŞINCA
Elbette tüm bunlar, “hayal ürünü” eserlerdi. Ne var ki, 2000’lerde dijital ve robotik teknolojinin hayatımızdaki etkisi gözle görülür boyuta ulaşınca, akademik dünya, bu konuda ciddi ciddi çalışmaya başladı. “Makine etiği”, “robot etiği”, “yapay zekâ etiği” gibi başlıklar, son dönemde pek çok saygın üniversitede araştırma konusu haline geldi. Özel hayatın gizliliği, sağlık verilerinin korunması, insan iradesini perdeleyen teknolojiler… Düşünürler ve biliminsanları, şimdilerde bunların “ahlaki” sınırlarını tartışıyor.
DEĞERLER OLMAZSA
Makineler ne kadar gelişirse gelişsin, insanlığın ahlaki/etik değerlere ihtiyacı değişmiyor. Çünkü teknoloji, “vicdan” olmadan tek başına anlamlı değil. Onu insanlığı yok etmek için de kullanabilirsiniz, dünyayı güzelleştirmek için de. Belki de “robot istilasından” kaygılanırken asıl tehlikeyi görmezden geliyoruzdur: Değer yargıları, ahlak falan gibi “şeyleri” umursamayan insanların elindeki teknolojilerin dünyamıza neler yapabileceği. Yani mesele dönüp dolaşıp makinelerde değil, onların mucidi olan insanlarda düğümleniyor.
AHLAKIN TEMEL KAYNAĞI
İnsanlık tarihinde ahlaki değerlerin kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlayan en temel olgu, din olmuştur. Başkalarını öldürmemek, merhamet, adalet, yardımseverlik, zayıfın hakkını korumak, kibre kapılıp başkalarını ezmemek… Tüm bu değerler, özünü dini ahlaktan alır. Nitekim Hz. Peygamber, bunu “Din, güzel ahlaktır” diyerek ifade etmiştir. Öte yandan tarih boyunca insanların aynı dini değerleri, dünyevi çıkarlar uğruna çarpıtıp kötüye kullandığı örnekler de var. Modern Batı medeniyetiyse bu örnekleri esas alarak ilerlemenin ve bilimin önündeki en büyük engeli din olarak belirlemiştir. Ancak dini bir kenara iterken oluşan ahlaki boşluk, facialara neden olabiliyor. Örneğin Hitler Almanya’sının veya Stalin Rusya’sının gösterdiği üzere “vicdansız” teknoloji, bizi sadece “terminatör” yapar. Dolayısıyla bırakın insanları, kötülük aracına dönüşmemesi için “akıllı makinelere” bile ahlak kuralları getirmek durumunda kalırsınız. Yani mesele doğrudan inanç veya bilim meselesi değil, elinizdeki aracı hangi etik değere göre kullanacağınız meselesidir. İster insan olun ister robot…
Gelin biz kişisel tercihlerimizi daima yaşatmaktan, koruyup kollamaktan, güzellikten, barış ve esenlikten yana kullanalım. Bilimi, yıkım değil gelişim aracı olarak sahiplenelim. Belki de bizler “aklını kullanmayı bilen” robotlara, vicdanlı ve iyi rol modelleri oluruz… Ve böylece dünya hiç şüphesiz daha yaşanası bir yer olur.
AHLAK MI ETİK Mİ
Yabancı kökenli “etik” kelimesinin sözlük karşılıklarından birisi “ahlaki, ahlakla ilgili”. Yani özünde iki kelime eşanlamlı. Ancak “ahlaklı olmak” son yıllarda gündelik konuşmadan giderek uzaklaşıyor. “Ahlaksız” kelimesiyse bir hakaret olarak varlığını sürdürüyor. Özellikle “din dışı” kabul edilen konularda “etik” kelimesinin giderek daha fazla kullanıldığını görüyoruz. Örneğin “çalışma ahlakı” yerine “çalışma etiği”, “ahlaki değerler” yerine “etik değerler” gibi. Ne var ki ahlak kelimesini yabancı kökenli “etik” kelimesiyle değiştirmek meselenin özünü ve temel ihtiyacı değiştirmiyor. Adına ister ahlak deyin, ister etik… Medeniyetin “medeni” kalabilmesi için daima soyut değerlere ve ortak ilkelere ihtiyacı var.
HÜRRİYET. COM