Faik Emre ÖZDEMİR
Küresel yardım sistemi öyle ayarlanmış ki beklenenin aksine fakir ülkeleri daha da fakirleştiriyor, onları daha da sömürülebilir hale getiriyor
Dünyada ülkelerin sayısı hızla artmakta. 1935 yılında dünyada 40 kadar bağımsız ülke varken bugün bunun sayısı 6 kat fazla. Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerin sayısı bile 193 ülke. Ancak bu ülkelerin çoğu gün geçtikçe fakirleşmekte.
Bunun başlıca nedeni hiç kuşkusuz para sistemi, bankacılık sistem, faize dayalı İMF, Dünya Bankası rejimi. Ancak bir nedeni de kâğıt üzerinde bağımsız olan bu ülkelere insani yardım yapıldığında bunun ülkeleri daha da zayıflatacak biçimde gerçekleşmesi.
Bir ülkeye yardım yapılmasının çeşitli yolları var. Örneğin devletlerden yardım yapıldığında bu çoğu zaman belirli projeler için ayrılmış olarak yapılmakta. O projeler de yardım yağan ülkenin kendi şirketlerinin mal ve hizmet satışıyla ilgili. Yani aslında yardım olarak görünen şey bir devletin kendi firmalarına sübvansiyon yapması. Bir yandan da eğer bir ürün veya altyapıysa hedef ülkeyi daha fazla kendisine ve kendi şirketlerine bağımlı hale getirmesi.
Ancak yardımların çoğu küresel sermaye tarafından finanse edilen sözde sivil toplum kuruluşlar ve uluslararası yardım örgütleri tarafından yapılmakta. Bunların profesyonelleşmiş, ülkeleri iyi tanıyan gedikli personelleri oluyor. Ancak yardım alan ülke tarafında da bu konuda uzmanlaşmış gedikli yardım alıcı uzmanlar ve örgütler oluyor.
Bu insanlar ve örgütler ülkeye para soktukları için ve bu esnada kendileri de ciddi şekilde bu işlerden zenginleştikleri için hedef ülkede, o ülkenin bürokrasisi, kurulu düzeni, elit kesimi üzerinde güçleri artıyor. Çoğu yabancılarla evli, ya da bir ayağı yurt dışında oluyor. Yabancı ülkeye bağlı, onların dili ve kültürünü benimsemiş kişiler oluyor. Bunlar kamuoyunda belirleyici hale geliyorlar.
Zamanla bu profesyonel yardım alıcı elit kesim yegâne yardım alıcılar oluyor. Onlara bağlı bir endüstri oluşuyor. Bunlar yabancı ülkelere tam bağımlı oldukları için onların adeta sömürge elemanı haline geliyorlar. Onların şarkısını söylüyorlar. Onların kültürel değerlerini savunuyorlar.
Bu Afrika’da olduğu gibi Güneydoğu Asya ya da Balkan ülkelerinde hep aynı. Zamanla ülke bu yardım dağıtıcı rolündeki sömürücülerin eline geçiyor. Eğer birden fazla ülke bu ülkeye girmek istiyorsa kendi yardım dağıtıcılarını çarpıştırıyorlar. Ülkede bu aşırı palazlanmış ama bir şey üretmeyen, ağzı laf yağıp, iş bitiricilikte uzman kesimlerin dışında bir faaliyet gelişemiyor ve halk buna gidecekse de bu semirmiş elitler onun önünü kesiyorlar.
Bu da bir tür yeni sömürge dönemi oluyor. Türkiye de sahada bunu gördüğü için bu yolu izlemek zorunda kalıyor. Hatta Türkiye’nin içinde de bilim, sanat gibi sektörlerde bu yaygın. Ancak Türkiye’nin bu çarkı kırması ve destek verdiği ülkelerde bu tabakasının oluşmasına izin vermemesi lazım. Çünkü Türkiye yardım ettiği ülkeleri kardeş görüyor ve onların gelişmesinin kendisinin de gelişmesi için altyapı oluşturacağını düşünüyor, düşünmeli.
Faik Emre ÖZDEMİR