Yasak aşk film oldu, sahnelere taşındı; kimseden ses çıkmadı. Evlenmeden sevgili, evlenmeden arkadaş edinme moda oldu; kimseden ses çıkmadı. Müstehcenlik son sınırlarına ulaştı. Bildiğim kadarıyla birkaç kişi hariç,[1][1]kimseden ses çıkmadı.
Bunlar yetmiyormuş gibi şimdi bir de erkeklerin birbiriyle evlenip düğün yaptıklarını ve bunu utanmadan dünyaya ilan ettiklerini görüyoruz. Maalesef yine kimseden doğru-dürüst bir ses çıkmıyor.
Bunları duyunca ve görünce diyorum: Aman Allah’ım yoksa Lut kavmi mi hortladı? Yoksa insanlık Lut kavminin devrine mi dönüyor? Yoksa bütün bunlar pek yakın bir gelecekte kıyametin kopacağının alametleri midir? Yoksa insanlık kendi elleriyle kendi kıyametini mi hazırlıyor?
Maddî müeyyide noktasında alınması gereken tedbirleri etkili ve yetkililere bırakarak ben, bana düşen tebliğ görevimi yapmaya çalışacağım:
Allah insanı, kâinatın bir meyvesi olarak yaratmış, kâinatı kucaklayacak sevgi duygusunu da o meyvenin çekirdeğine yani insanın kalbine yerleştirmiştir. Madem insanın kalbindeki sevgiyi, oraya Allah yerleştirmiştir; öyleyse o sevgi sadece ve sadece Allah’a ve Allah’ın razı olduklarına harcanacaktır, harcanmalıdır.
Allah’ın insanın kalbine yerleştirdiği sevgi duygusu, Allah’a ve Allah’ın razı olduğu yerlere harcanırsa bu sevgi rahmet olur, saadet olur, cennet olur. Bu duygu Allah’ın yasakladıklarına harcanırsa, harcayanın başına bela olur. Bu insan, gözünü ya hastahanede ya hapishanede ya kabristanda ya da cehennemde açar.
Yasak aşklar, nikâhsız birliktelikler ve eş cinsel evlilikler işte bu yerinde kullanılmayan sevginin sonucudur. Bunların akıbeti de merhametsiz musibettir.[2][2]Yasak aşk ve helal olmayan birliktelikler insanın iffet ve hayasını paramparça eder, yuvasını paramparça eder, bedenini, servetini, devletini paramparça eder. Bu belanın içinde ölenler, eğer bir de pişmanlıkları ve tevbeleri olmadan ölürlerse pisipisine giderler. Bunların dünyaları cehennem olduğu gibi, ahiretleri de cehennem olur.
Halbuki dinimizin helal kıldıkları keyfe kâfidir, onlarla yetinmek lazımdır. Dinimizin helalleri baldır, güldür, güzel kokudur, cennettir. Haram kıldıkları ve yasakları ise, dikendir, zehirdir, çirkin kokudur, cehennemdir. Onlardan uzak durmak lazımdır.
Hadis-i şerifte: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kimse, beraberinde yakını olmayan bir kadınla tenhada yalnız kalmasın. Çünkü (bu durumda) onların üçüncüsü şeytandır.”[3][3] buyurulmuştur. Şeytanın olduğu yerden de her türlü pislik beklenir.
-Akla gelebilir, acaba merhametli musibette mi var?
-Evet musibetin de merhametlisi ve rahmet yüklü olanı vardır. Eğer Müslümansanız, suçsuz olduğunuz halde bir zalim veya zalimler size musallat olursa veya deprem, yangın gibi acı ve feci olaylarla karşılaşırsanız sabrettiğiniz takdirde bu musibetler günahlarınıza keffaret olur, ölümünüze sebep olursa şehit olursunuz. Bu musibetle malınız telef olursa zekât ve sadaka yerine geçer. Yasak aşk ve helal olmayan birlikteliklerin neticesi ve ürünü olan musibetlerde bunlar yoktur.
KUR’AN HABER VERİYOR
Tarih boyu ülkeleri yerle bir eden bela ve musibetlerin, bir kısmı bu yasak aşk, helal olmayan birliktelikler yüzünden geldiğini Kur’an haber veriyor:
فَكُلًّا أَخَذْنَا بِذَنبِهِ فَمِنْهُم مَّنْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِ حَاصِبًا وَمِنْهُم مَّنْ أَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُ وَمِنْهُم مَّنْ خَسَفْنَا بِهِ الْأَرْضَ وَمِنْهُم مَّنْ أَغْرَقْنَا وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
“Nitekim, onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırdık. Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik,[4][4] kimini (sarsıntı ile beraber)[5][5]korkunç bir ses yakaladı,[6][6] kimini yerin dibine geçirdik,[7][7] kimini de suda boğduk.[8][8] Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine zulmediyorlardı.”[9][9]
Neden bunlar hatırlanıp ta ibret alınmıyor? Neden bu hususta paneller, konferanslar, sempozyumlar düşünülmüyor? Nerede bizim irşat postunda ve makamında oturanlarımız? Nerede peygamber varisi ulemamız, hutebamız, akademisyenlerimiz? Bu milletin evlatlarını bu bataklıklardan kurtarma diye bir derdimiz olmayacak mı? İyiliği emretmenin yanında bizim kötülüklerden sakındırma gibi bir görevimiz yok mu?
Evlenmedikleri halde bir erkek bir kızı, bir kız da bir erkeği arkadaş edinmişse, yine evlenmedikleri halde bir erkekle bir kadın birbirlerini sevgili edinmişlerse, buluşup görüşüyorlarsa, karı-koca gibi yaşıyorlarsa, eş cinseller düğün yapmaya başladıysa ve bunlara da kimse aldırmıyorsa başınıza gelecek helaket, felaket ve musibetlere hazır olun.
ÇOCUKLARIMIZA ŞUNU BELLETMELİ VE ÖĞRETMELİYİZ:
Kadından veya erkekten arkadaş ve sevgili olmaz. Bunlar, ancak birbirlerinin nikâh yoluyla evlenmiş sevgili eşleri olabilirler. Eşler birbirlerini severler, sevmelidirler de. Bir insanın nikâhlı eşini sevmesi ibadettir, sonu da cennettir. Nikâhsız bir şekilde erkeğin kadını veya kadının erkeği “arkadaşım” diyerek, “sevgilim” diyerek sevmesi karı-koca gibi yaşamaları ise, rezalettir, zinadır, sonu da cehennemdir.
Bir erkek bir erkeğin karısı veya kocası olamaz. Bunlar fıtrata aykırı edepsizliklerdir. Bunlar, Allah’ın azabıyla ülkelerinin altı üstüne çevrilen ve cehennemin dibini boylayan Lut Kavminin ahlaksızlıklarıdır. [10][10]
Bir kaide daha var: “Zarara rızasıyla girene merhamet edilmez.” diye. Biz, bir neslin dinden uzak kalmalarına acırız. Ötesine değil. Bizim vazifemiz, merhametimiz ve mücadelemiz yasaklardan uzak tutuncaya kadar devam eder, etmelidir. Ötesine geçmez. Şu an yine onu yapıyoruz ve diyoruz:
“Helal daire keyfe kâfidir, harama girmeye lüzum yoktur.”[11][11] Harama girip de ocağınızı söndürmeyin. İki dünyanızı da yakmayın. İslâmiyet, mahfazadır, muhafızdır, korumadır, mevzidir, siperdir, surdur, kaledir, zırhtır. Kurallarına uyulduğunda İslamiyet, barıştır, kardeşliktir, saadettir ve cennettir. İnsan dinle korunacak ve kurtulacaktır. Allah, İslamiyet’i her türlü şerden ve zarardan korunalım, koruyalım, kurtulalım, kurtaralım diye göndermiştir. İslâmiyet edeptir.
“Edep bir tâcdır nuri Huda’dan
Giy onu başına kurtul beladan.”
[12][1] Onlardan biri, Muhterem Ali Rıza Demircan hocamızdır. Benim “Müstehcenlik Depremi…” başlıklı makalemin adını vererek şunları söylemiştir: “Dr. Vehbi Karakaş kardeşimiz Sitemizde yayınlanan Müstehcenlik Depremi başlıklı yazısında yaşanan yarı çıplaklık depreminin önemine dikkatlerimizi çekmekte ve İslâmî örtünmeden yoksun yarı üryan müstehcenlere şefkatle yaklaşılması gereğine işaret buyurduktan sonra haklı olarak da şöylece şikâyette bulunmaktadır. (Devamı için bkz. https://www.mirathaber.com/ali-riza-demircan)
[13][2] Bkz. Sözler, 24. Söz, 5. Dal, 1. Meyve, 350
[14][3] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/339
[15][4] Lut kavmi gibi. Bkz. Es-Sâbûnî, Muhammed Ali, Safvetü’t-Tefasîr, 2/424
[16][5] Safve, aynı yer.
[17][6] Samud Kavmi gibi. Bkz. Safve, aynı yer.
[18][7] Karun ve Yandaşları gibi. Bkz. Safve, aynı yer.
[19][8] Nuh kavmi, Firavun ve ordusu gibi. Bkz. Safve, aynı yer.
[20][9] Ankebut, 29/40
[21][10] Bkz. Ankebut, 29/28-35
[22][11] Bkz. Sözler, 6. Söz.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi