Bu haberi okuyunca birbirleriyle irtibatlı olan konuları yani Yaşar Nuri’yi ve bazı hadisleri ve aldığım bir maile verdiğim cevabı hatırladım.
Oda TV’de derin bir üzüntüyle okuduğum haber şöyle:
“İsmailağa Cemaati’nde yetişen Talha Hakan Alp, sosyal medya hesabından bir açıklama yaptı. “Tanrı’ya inanıyorum ama onu tanımlayacak, hakkında O şöyledir, böyledir diyecek hiçbir kesin inanç ve fikrim yok. Sebep ve detaylarına giremeyeceğim. Sorgulama ve arayıştayım” ifadelerini kullandı.”
Bu haberi okuyunca birbirleriyle irtibatlı olan konuları yani Yaşar Nuri’yi ve bazı hadisleri ve aldığım bir maile verdiğim cevabı hatırladım.
Yaşar Nuri zeki, bilgili, kalemi ve konuşması güçlü ve etkili bir adamdı. Ölümünden bir yıl kadar önce, deizmi kabul edici ve benzeri bazı yaklaşımları ve ifadeleri sebebiyle kendisiyle telefonda görüştüm. Kendimi tanıttıktan sonra konuşmaya başladı. Ama uyarılarımdan bir sonuç alamadım. Hoca görüşlerinde derinleşmiş ve sabit kadem olmuştu.
Hulâsa Hocanın bende bıraktığı derin iz, Şanlı Peygamberimizin şu duasını anlamama vesile olmasıdır:
-Ey kalpleri dilediği gibi evirip çeviren Rabbim! Kalbimi dinin üzerinde sabit kıl.
Şüphe İlgili Bazı Hadisler
Gelip-giden şüpheler, îmana da delil olabildiği için yadırganmamalıdır.
Çünkü Aziz Peygamberimizin bazı sahabileri de imani tereddütler geçirmiştir. İki örnekle konumuza açıklık getirelim:
“Hz. Aişe (R.) rivayet ediyor.
Sahâbîlerden bir topluluk kalplerinde zaman zaman hissettikleri bazı îmani tereddütlerden Alah’ın Resûlü’ne (S.) dert yanarak şöylece sızlandılar:
– Ey Allah’ın Resûlü! (Allah’ı kim yarattı, gerçekten Cennet ve Cehennem var mıdır? şeklinde) öylesine düşünceler ve duygular hissediyoruz ki (herhangi) birimiz semadan düşüp parçalanmayı, bu düşünceler ve duyguları dile getirmeye sevip tercih eder. (Ne buyurursunuz?)
– Bu tür (den ruhunuzda kopup dinen itikadî kasırgalar) şüpheden arınmış îmanın belirtileridir. ( M. Zevaiid1/33; Müsned 4/106)
“Peygamberimizin eşi Ümmü Seleme (R.) de bir sahâbînin Allah’ın Resûlü’ne
şöylece sorduğunu işittim, diyerek anlatıyor.
“- (Ya Resûlellah!) Kendi kendime (iç dünyamda) öylesine duygular dile getiriyorum ki, bu duyguları açığa vursam (kâfirliğe düşer de) âhiretimi mahvetmiş olurum. Ne öğüt verirsiniz?
Allah’ın Resûlü şöyle buyurdu:
(Bu gibi duyguların arız olmasından dolayı) ancak mümin bu şekilde konuşabilir. ”(Buhari Salât 46)
Yorumumuz
Gerçekten kişi kafasında ve kalbinde oluşan ve İslâm Dîni’nin îman esaslarıyla da çelişen düşüncelerin bâtıllığını kavrayabilir ve bu düşünceleri gerçekmiş gibi açığa vurmanın kâfirliğe götürücü manevî tehlikelerini idrak ve ifade edebilirse, bu kavrayış ve dile getiriş onun gerçek mü’min olduğuna delildir.
Okurlarımdan biri bana Allah’ın varlığından şüpheye düştüğünüz olmuyor mu, diye sormuştu. Ona elbette olmuştur ama “evrendki ihtişama baktıkça, kendimi aynada izledikçe ve topraktaki dirilişi gördükçe ve sebepsiz sonuç, yaratansız yaratılan olamayacağı hakikatini kavradıkça “Ben Allaha inandım,” dedim.
Felsefeciler- Kelamcılar
Felsefeciler hakikate akıl yoluyla ulaşmaya çalışırlar. Kelamcılar da aklı kullanarak açıklama yaparlar. Aklın temel görevi, Allah, evren, ölüm ve ötesi gibi ana konularda kendi yetersizliğini anlaması ve vahye muhtaç olduğunu idrak etmesidir. Bunu beceremeyen akıl taşıyamayacağı yükü yüklemiş olur. Sonuçta sahibini tökezletir ve çökertir. Mesela biz Evrenin halıkını, zatıyle nasıl bir varlık olduğunu düşünerek kavrayamayız. Sıfatları ile olsun gereğince bilemeyiz. Bunun içindir ki Allah bize kendisini Kur’ân’da zatıyla değil, yüzü aşkın sıfatıyla tanıtmaktadır.
Dücane Cündioğlu
Yakın geçmişte bazı eserlerini okuyup yararlandığım Dücane Cündioğlu’nu, son dönemde her dinlediğimde anlaşılmaz mütekebbir üslubu içinde yıkılmak üzere tökezlediğine tanık oldum. Ve Yaşar Nuri ile konuşmamdan sonra gereğini daha iyi anladığım duaya sarıldım:
-Ey kalpleri dilediği gibi evirip çeviren Rabbim! Kalbimi dinin üzerinde sabit kıl. (Tirmizi Kader 2)
Bu duaya Taha Hakan Alp vesilesiyle de sarılacağımı, doğrusu zaman zaman tekebbürleşen aklıma hiç mi hiç getiremezdim. Bu kardeşimin bizi üzen en büyük hatası, iç dünyasında yaşadığı ve muhtemelen kavi bir imana dönüşeceğine inanmak istediğimiz itikadî sarsıntısını Fitne olarak ortalığa saçmasıdır.
Rabbİm cümlemizi korusun.
Ali Rıza Demircan
MİRATHABER.COM- YOUTUBE
Vahyi vakaya göre değerlendiren bir yaklaşım değil, vakayı vahiy istikametinde değerlendiren bir yaklaşım asıl doğruya götürecektir… Selam ile hocam.
Kur’an-ı Kerim’i anlayarak okuduğumuzda Rabbimizi-hem de baştan sona- öyle güzel tarif ediyor ki, ben böyle diyenlere şaşıyorum: Gören, bilen,hissettiğinizi dahi bilen, duyan, en büyük, sevk idarede tek, büyüklüğü mutlak, her şeyin merkezi….Tartışılmayacak tek şey her şey O’na bağlı, O’nsuz hiç bir şey olmaz…
Allah razı olsun. Aşırıya kaçmayan ve yararlı bir yaklaşım sergilediniz.