İlim adamı toplumdaki sorunların farkındalığını yaşamaktadır. Hatta birçoklarının sorun göremediği yerde problemler ortaya koyması hasebiyle o, toplumda sürekli huzursuzluk çıkarmakla suçlanabilmektedir. İlim adamı, tam da bu sebeple kendisi de huzursuz olan bir kimsedir. Hele her şeyin, medya ve iletişim teknolojileri sebebiyle sığlaşmaya başladığı, din alanının bir müşteri kapma yarışına dönüştüğü bir zaman diliminde, ilim adamının görevi de ciddi anlamda zorlaşmıştır. Üzerinde ciddi olarak düşünüldüğünde, insan olmak ve dünyada bulunmak, üzerinde ciddi olarak düşünmeyi gerektiren bir durumdur. Hiçbirimiz bu dünyaya irade ederek gelmedik; ancak kendimizi burada bulduk. Mukadder ömürler tamamlanınca insanlar bir başka dünyaya intikal edecekler ki, dinler ve özelde İslam bunun adını çokta isabetli bir şekilde “âhiret” olarak belirtiyor. İnsanın tek bir hayatı var, ölünce de bunun bir telafisi bulunmuyor. Belki de “hayat” üzerinde ciddi düşünmek tam da bu sebeple önemli. Zira “keşke”lerin geriye dönüşü olmayacak. Hayatı biraz da trajedi kılan noktanın burası olduğunu düşünüyorum.
İnsanın kendisine dünyada sorduğu en önemli sorunun anlama dair olduğunda şüphe yok. Yani niçin dünyaya geldiğini, niçin yaşadığını ve öldükten sonra ne olacağını insan merak eder ve aslı itibarıyla bütün hayatına yön ve anlam veren sorular da bunlardır. Esasen çok farklı ideolojiler ve dinler, son tahlilde hayata anlam vermeye çalışmaktadırlar. Fakat tüm bunların üzerinde önemli bir husus var ki, Kur’an-ı Kerim’le tanışınca hayatın anlamını kavramak ve dolayısıyla insan olmanın, kendi olmanın sorumluluğunu üstlenmek.
İnsan olmaklığımızın kanaatimizce diğerlerinin önüne geçen alamet-i fârikası, sorumluluk olsa gerektir. Ancak bugün şikayetçi olduğumuz tüm sorunların başında ise sorumsuzluk geliyor. Hatta yeni nesil de bu konuda hatırı sayılır biçimde suçlanıyor; hakları ve özgürlüğüne sürekli vurgu yapmasına rağmen sorumluluğuna uzak durması sebebiyle.
Açıkçası yazmamın iki temel gerekçesi var: birisi insan olmaklığımdan kaynaklanıyor. İnsan olmak, her şeyden önce varoluşsal anlamda dertlenmeyi gerektiriyor. Dünyada bulunuşumuz zaten başlı başına bir trajedi. Bu trajediyi ancak insan olmaklığımızın derin hissiyle ve sorumluluk duyarak fark edebiliyoruz. Yoksa her şey sıradanlaşıyor. İnsan olmam, kendimin farkına varmam, diğerlerinin farkındalığını yaşamam ve dünyaya bir başka türlü bakmamı zorluyor. Tüm bu deneyimlerim ise, bende farklı bir ağırlık yaratıyor; insan olarak varolmanın anlamı. Ve bir kez bunu fark edince asla eski konumunuza geri dönemiyorsunuz.
İkinci önemli gerekçem ise; bir ilim adamı olarak sorumluluğum. İslam tarihine kaba bir şekilde göz gezdirdiğimizde bile, ilim adamlarımızın doğruyu ve hakikati söylemek, yanlışlara karşı durmak, toplumu aydınlatmak görevlerini yerine getirmeye çalıştıklarını görebiliriz. Meselâ; İmam-ı Azam’ın hem sahih bilgi üretmek anlamında ilmi yeterliliğini hem de baskılar karşısında bile susmadan hakikati haykırmaya devam ettiğini bilmekteyiz. Öyleyse hiçbir ilim adamı bu sorumluktan kaçamaz.
İlim adamı toplumdaki sorunların farkındalığını yaşamaktadır. Hatta birçoklarının sorun göremediği yerde problemler ortaya koyması hasebiyle o, toplumda sürekli huzursuzluk çıkarmakla suçlanabilmektedir. İlim adamı, tam da bu sebeple kendisi de huzursuz olan bir kimsedir. Hele her şeyin, medya ve iletişim teknolojileri sebebiyle sığlaşmaya başladığı, din alanının bir müşteri kapma yarışına dönüştüğü bir zaman diliminde, ilim adamının görevi de ciddi anlamda zorlaşmıştır.
İlim adamının görevi, farkına vardığı sorunların hem analizi hem de kendisi açısından çözüm yollarını, sadece hissettiği sorumluluktan dolayı ve kimsenin kendisini görevlendirmesine gerek görmeden topluma sunabilmesidir. Benim ilim adamı kaygısı dediğim, bu çerçevede işleyen bir zihniyet dünyasıdır.
Tam böyle bir aşamada, Ali Rıza Demircan beyin Mirat Haber’de yazmak ile ilgili teklifiyle tüm bunları yeniden düşünüyorum. Bir Müslüman olarak, dünyaya insan olarak gelmekliğim bana bir sorumluluk yüklüyor ve bir ilahiyatçı olarak peygamberlerin dünyaya farklı bir açıdan bakma konusundaki mirasını omuzlarımda büyük bir ağırlık olarak hissediyorum.
Ve Besmeleyle başlıyorum.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi