“Bugün adl eyleyüp halka idersen lutf u ihsânı
Yüzün ağ olısar yarın makamun zıll-ı arşullâh”(1)
Fuzûlî
Genceli Nizamî’nin hamsesi dâhilindeki eserlerden (2) birisi olan “Heft Peyker” (Yedi Suret) adlı eseri, zamanımızdan 800 küsur sene evvel kaleme alınmış ziyadesiyle güzel bir eser. Eseri, içinde doğduğu kültür iklimi ve devrin edebiyatına hâkim olan mitolojik unsurları dikkate alarak okuduğumuzda, ilk bakışta anlaşılanların çok ötesinde başka boyutlarının olduğu ve asıl anlatmak istenenin rumuzlar ve semboller üzerinden anlatıldığı anlaşılıyor. Aynı zamanda tasavvufî anlatımı da hesaba kattığımızda, eserde, birkaç katmanlı bir anlatım tekniğinin kullanıldığı görülüyor. Okuyucunun, eseri okumaya başlarken bunları dikkate alması gerekir, gerisi okuyucunun kendi kudretine ve kitapla kurduğu münasebetin derinliğine kalıyor.
“Heft Peyker”, Sasanî hükümdarı Yezdecird oğlu Behram-ı Gûr’un efsanevi hayatını konu alıyor. Maharetli bir mimara, Behram için, harikulade bir köşk yaptırılıyor. Mimar tarafından Behram’a, köşkteki bir odaya, günü gelinceye kadar katiyen girmemesi tembih ediliyor. Hikâye, Behram’ın, mimarın bu odanın duvarlarına resmettiği yedi güzele karşı, günü gelip de bu odaya girdiğinde, meydana gelen efsanevi aşkı ve bu güzelleri birer bir ülkesine getirip onlarla vuslata erişleri çerçevesinde gelişiyor. “Heft Peyker”in yedi suret/güzelle birlikte yedi iklim, yedi yıldız, yedi renk gibi başka manaları da temsil etiği anlaşılıyor. Behram’ın, suretlerini görerek aşka düşüp, bin bir maceradan sonra birer birer ülkesine getirdiği ve vuslatlarına nail olduğu yedi güzel de aynı zamanda yedi ayrı iklim padişahının, her biri güzellik kubbesinde birer dolunay misali olan, kızlarıdır.
“Heft Peyker”i okumaya koyulursunuz. Nîzamî alır sizi, içinde bulunduğunuz ağdan çeker çıkarır. Bir çift kanat verir size adeta, diyar diyar, iklim iklim gezdirir. Âlem içinde bir sürü âlem açılır gözlerinizin önünde, göğsünüz genişler, ufkunuzu kısıtlayan bütün çizgiler silinir gider. Her menzilde farklı maceralar, farklı hikâyeler karşılar sizi. Bir türlü kitabı elinizden bırakıp okumayı nihayete erdiremez, hikâyelerle önünüze açılan envaı çeşit esrarengiz âleme dalar gidersiniz.
Eserin tesirine kapılıp muhayyilesi kanatlandıkça insan, bugün ve geçmiş arasında daha derin ve daha esaslı hükümler verme mertebesine erişir. Bugün için, insan hayatını kuşatan görsel temelli hiçbir anlatı vasıtası, klasik şifahî/kitabî tahkiye tarzının insan muhayyilesine sağladığı genişliği ve imkânı asla sağlamamaktadır. Kimi zaman iç içe geçmiş hikâyelerdeki, hayal ve ifade renkliliği insanı hayretten hayrete düşürürken, insan, kendini dünyaya bağlayan bütün b/ağlardan bir süreliğine azat olup, yükü hafiflemiş, kalbine bir ferahlık yerleşmiş olarak tekrar yeryüzüne iniyor.
Klasik tahkiye tarzı fiziki/şuhudî âlemin kayıtlarını umursamıyor. Maharetle, âlem içinde bir başka âlem kurguluyor. Kahramanlarını bazen yedi kat göğe çıkartıp orada bir başka âlemde, bazen de yedi kat yerin altında bir bambaşka bir âlemde; cinler, periler, devler ve daha birçok muhayyel varlık arasında türlü maceraya sürüklüyor. Genel olarak hep iyiler kazanıyor ve kötüler er ya da geç hüsrana uğruyor; hak ettiği cezayı buluyor.
“Heft Peyker”de eser boyunca rengârenk bir âlem açılıyor önünüze. Hikâye edilen rengârenk âlem içerisinde gezinirken, herkes kendi vâkıf olduğu saha bakımından sembolik ifadeleri yorumlayabilir. Her okuyucu, eserin bütününü ya da tek tek hikâyeleri farklı anlam katmanları üzerinden okuyabilir. Bu bakımdan eserin kendisi, okuyucuya, oldukça zengin imkânlar sunuyor.
Eserin son bölümü ve müellifin eserini bağlayış tarzından sezdirilen bir husus var ki; belki de eser bütün safahatı boyunca bu sözü söylüyor ya da söylemeye hazırlık yapıyor. Behram-ı Gûr vuslatına nail olduğu yedi güzelle safahat âlemlerine dalıp ahalinin işlerini görmeyi terk etikten sonra, ülkede işler tersine dönüyor. Kendisine vekâlet eden vüzerâ, mamur bir ülkeyi adım adım viraneye, hatta bir yangın yerine döndürüyor; hak eden hakkını alamıyor, kimisi haksız yere zindanı boyluyor, kimisinin de boynu celladın kılıcına teslim ediliyor haksız yere. Refah ülkeyi terk ediyor ve hazine talan edilip tamtakır bırakılıyor.
Eser bana, aslında tek bir mefhumu anlatmak için yazılmış hissi telkin ediyor adeta: Adalet! Behram, Çin padişahı cenahından yaklaşan tehlikeyi görerek sefahat âlemini terk eden Behram, bir çobanın, çadırının önüne astığı köpek üzerinden verdiği ders üzerine, tekrar duruma vaziyet ediyor. Yeniden adaleti tesis edip suçluları cezalandırıyor ve her hak sahibine hakkını teslim ediyor. Hükümdar Behram en sonunda, yedi güzelin meskûn olduğu ve içinde zevk ve safahata daldığı yedi ayrı renkteki köşkleri yıktırıyor.
Hakikaten öyle değil midir? Ne zaman ki insanların idaresiyle vazifeli olanlar ahalinin emniyetini gözetmiş, hakkı üstün tutup zorbalarla mücadele etmiş, oluşturduğu huzur ikliminde herkesin refahtan pay almasını temin etmiş, işte o zaman onların hükümranlığı sağlam ve ülkeleri bayındır olmuştur. Ne zaman ki idareciler halkının işlerini boşlayıp, haksız da olsa güçlülerden yana olmuş, hakkaniyetten uzaklaşmış, işte o zaman ülkeler tarumar olmuş ve başka milletlerin istilasına maruz kalmışlardır.
Eskilerin güzel bir sözü vardır: “Küfür ile dünya durur, zulüm ile durmaz“. (3) Yine 2. Raşit Halife Hazreti Ömer: “Adalet mülkün esasıdır” der. Bu söz bugün mahkemelerimizin duvarlarında “Adalet mülkün temelidir” şeklinde yazılırdır. Adalet o kadar mühimdir ki, bir valisi hakkında, cami yapımında malikinin rızası olmadan istimlak edilen bir arsa dolayısıyla, kendisine ulaşan şikâyet üzerine, Hazreti Ömer’in valiye yazdığı tek cümlelik mektup anlatıldığı üzere şöyledir: “Camiyi yık adaleyi yıkma!” Nitekim Cenab-ı Hak Kur’an’ı kerimde: “Allah size mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder” buyurmuştur. (4)
Kendisinden sonra gelen, Mevlâna, Hâfız, Sadi, Fuzûlî, Molla Câmi gibi daha birçok büyük şahsiyeti etkileyen Genceli Nizâmî “Heft Peyker” adlı eserinde idarecilere: Mülkün esasının adalet olduğunu telkin etmektedir. Eğer adalet yoksa yedi cihana/ yedi iklime hükmediyor olsanız da mülkünüz, sizin hem bu dünyada hem de ahirette büyük ve mutlak hüsranınıza sebep olacaktır.
1- “Bugün adalet eyleyip edersen halka lütuf ve ihsan/Yüzün ak olacak yarın, makamın Allah’ın aşrının gölgesi”
2- Hamse: Beş ayrı mesneviden meydana gelen eser.
3- OSMANLILARDA ZULMÜN MEN’İ (makale): Ali Sinan Bilgili ve Özlem Bektaş Öztaşkın/ Koçi Bey, RisaLe, (Sad.Z.Danışman), Ankara 1985, 5.69.
4- Nisa: 58
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi