Yemende mezhep savaşları artık sıradanlaşırken yaşanan son çatışmada 814 kişinin kıyıma uğraması ülkeyi yine kan gölüne çevirdi.
Husilerin askeri sözcüsü düzenlediği basın toplantısında Husi güçlerinin 550 kişiyi öldürdüğünü, 1200 kişiyi yaraladığını ve 90 kişiyi de esir aldığını gerine gerine söyledi. Seri, “Şebve ve Marib şehirlerinde Zafer Baharı operasyonu sırasında toplam 3200 km2’lik alanın kurtarıldığını (!) ifade etti.
Husiler 2014’ten buyana başkent Sana ve bazı bölgelerin denetimini de elinde bulundurarak adeta gövde gösterisi yapıyorlar.
Suudi Arabistan kontrolündeki koalisyon güçleri ise Mart 2015’den beri Husilere karşı kendi çıkarlarını gözeterek Yemen hükümetini destekledi.
Yemen’de son 7 yıldır devam eden savaşın tabanında batı fitnesi Mezhepçilik hâkim. Bu kardeş kavgası bugüne dek 233 000 kişiyi canından etti.
Bu coğrafya bugün dünyanın en muhtaç coğrafyası ve 30 milyon nüfuslu ülkede 22 milyondan fazla vatandaş gönderilen yardımlarla ayakta kalmaya çalışıyor.
Asırlar önce Hıristiyan ve Yahudi kontrolünün ardından Hz. Ali’nin davetiyle 630’dan buyana İslâm ile şereflenen Yemen; bugün vekâlet savaşının tozu dumanı altında kaderine terkedildi.
Yıllardır süren anlaşmazlığın nedeni ise İran’ın mezhep değiştirme çağrılarına olumlu yanıtı veren Abdülmelik el Husi’nin babası Bedreddin el Husi’den kaynaklanıyor. Bedreddin el Husi İran’da aldığı dini eğitimin ardından ülkesine devşirilen bir isim. İran zamanın şartlarında Yemen’in içinde bulunduğu ekonomik zorluklardan istifade etti ve Bedreddin el Husi’yi kullandı.
İran’ı ziyaret eden on binlerce Yemenli de bu süreçte İran adına faaliyette bulunmak üzere Yemen’e döndü ve etrafına Şiiliği anlattı. Süreç bu şekilde start aldı. O dönemde Acem desteği para, sosyal statü, iş, uluslararası ticaret ve eğitim kapısı olarak görülüyordu. Buda kullanılarak Yemen’de iyice nüfuz edinildi.
400 Zeydi aşiret içerisinde en büyük aşiret olan Husi’lerin İran’la ilişkileri sonrası edindikleri siyasi ve ekonomik nüfuz diğer aşiretlerin tabanını da heyecanlandırdığından, güçlü olan Husi tarafına geçildi. Ülkedeki ayrışmanın tohumları da böylece atılmış oldu.
Madalyonun öteki yüzünde ise Suudi Arabistan’ın İran korkusu var. %19’luk Şii nüfusa sahip olan Suudiler İran’ın bölgeye olan iştahından rahatsız olarak karşı azmettirici güç oldular. Çünkü Suud hükümeti çevresinde güçlü olmayan ve tamamen kaosa boğulmamış bir Yemen arzulamaktaydı.
Bugün gelinen nokta da, 30 milyonluk Yemen’de 80 milyon silah olduğu tahmin ediliyor. Bu neredeyse her Yemen’liye 3 silah demek. Yani savaşçılık meslek olmuş.
Suudi Arabistan açısından temel tehlikeyse Şii’leşmiş bir Yemendir. Yemen yüzölçümü bakımından Suudi Arabistan’ın ¼’ü olsa da; nüfusu neredeyse eşittir.
Öte yandan Husi’lerin bölgede güç sahibi olarak gelişmesini isteyen asıl taraf ise perde arkasından Amerika. Okyanus ötesi Yemen’de güçlü bir Sünni yayılımı istemiyor. O yüzden de El-Kaide bahanesiyle Sünnileri bombalandılar, zayıflattılar ve Husi’lerin önünü açtılar. Birleşik Devletler güçleri başkent Sana’dan plânlanmış ani bir kararla ayrılarak askeri üs ve mühimmatını bilinçli olarak Husi’lere bıraktı. Böylece çekilme görünümüyle Husi’leri silahlandırdı.
Bu yardıma konan Husi’ler her ne kadar dünya haber bültenlerine emperyalizme karşı savaştıklarını iddia etseler de; gerçekte Yemenli Müslümanları katletmekle meşguller. Ne için? Kendi ırklarının ülke genelinde söz sahibi olması için.
Dünyanın birçok yerinde Mezhepçilik belası maalesef Müslümanları birbirine kırdırıyor. Mezhepçiliğin ayrıştırıcı bir unsur olarak yeşermesiyle Müslümanlar pek çok anlamda erozyona uğratılıyorlar. Ahlaki olarak ta fukaralığın ve çaresizliğin de etkisiyle alabildiğine aşındılar ve aşındırıldılar. Bu yüzden insanı ihya etme çalışmaları oldukça önemli ve kıymetlidir bu coğrafyalarda.
Acaba İslam ile şereflenmiş bir coğrafyanın mensuplarına ellerindeki kılavuzlar yetmiyor mu? Bencillikler ön planda olmasaydı Veysel Kareni Hz’lerinin torunları kendi topraklarında vekâlet savaşı yapılmasına göz umar mıydı.
İnsani ve İslami manada hak olan ve var olan her mezhebi yapı birbirini yakından tanımaya çalışmalı ve tamamlayıcı çalışmalar üretmelidir ki; bu kardeş kavgaları bitsin. Yeni Yemen türküleri yürekleri dağlamasın.
Veysel Kareni Hz. (Uveys el Kareni) ile yâd ettiğimiz İman ve hikmet diyarı Yemen’de ağır silahlarla dize getirilmeye çalışılan mazlum ve mağdur kardeşlerimiz için bizlerde burada karınca kararınca kendi imtihanımıza odaklanmalıyız.
Yemenli analist Salim el Murtasır’ın yaptığı açıklama ile Amerikan savaş gemisini Kızıldeniz’de dize getirdiklerini ifade eden beyanatların ömrü kısa.
Velayet savaşlarının yapıldığı topraklardan yapılan deneme atışları çok değerli ve isabetli olsa da; tek başına çare değil.
Kaptanlık yaptığım zamanlarda birçok kez geçtim o bölgeden. Yüksek Denizcilik okulundan yeni mezun olmuş gelecek vaat eden genç meslektaşım “Acaba bu coğrafyaya refah gelir mi Efendi Kaptan” ? demişti. Belki biz görmeyiz de; senin daha hayat-ı bahriyen uzun belki sen görürsün güneşin doğudan yükseldiğini diyebilmiştim. O günden bugüne ne fark var, ara ki bulasın.
Kızıldeniz bugün ticari gemiler için bile tekin olmayan hatta en tehlikeli ikinci deniz bölgesi olarak gizemini koruyor. Gerçi bunun altında yatan sebepler de batının halt işlemesi de o da başka bir makaleye kalsın.
Orada Husiler bazı analistlerin şişirdiği gibi Gazze’deki savaşla ilintili olarak İsrail tarafını tehdit edebilecek kadar iyi konumda değiller inanın bu sözüme.
Bu savaş hali bölgedeki diğer ülke BAE’nin zorunlu askerliği 16 aya çıkarmasına dahi neden olmuştu düşünün vahameti.
İçerde yanan bu yangının projeksiyonu nu şimdilik analiz etmek kolay olmasa da; İran’ın istediğini almaya yakın olduğunu bilmenizi isterim.
Fakat akan ümmetin kanı olduktan sonra kazananlar zaten ceplerini dolduranlar öyle değil mi?
Mezhepçi siyaseti destekleyen silah baronları yüzünden olan masum mazlumlara oluyor.
İnsan olmanın özellikle de Müslüman olmanın üstünde tutulan saçma sapan bir Şii Sünni kapıştırılması bu.
Uyan artık Müslüman uyan, aç gözünü.
Akıttığın bu kanın hesabı var.
ATİLLA AKBAŞ
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-