Bir marangoz çıkıyor; el emeği-göz nuru, sanat abidesi, şaheser bir minber yapıyor. Taa Şam’da hem de geleceğin Kudüs fatihi Selahaddin Eyyûbî’si henüz 4 yaşında. Hz. Nuh’un dağ başında gemi yapması gibi ona da soruyorlar: Bu minberi ne yapacaksın, yazık değil mi bu güzelim emeklere? —Mescidi Aksâ için yapıyorum. — Boş hayaller kurma, Kudüs haçlıların elinde! ——“Ben bir marangozum, Kudüs’ü haçlıklardan kurtaramam ama, elimden bir şey geliyorsa feda etmem gerekir. Ben Mescidi Aksâ için bir minber yapayım da oraya koyacak biri de elbette çıkar bir gün.” der.
Doğru, güneşin bize sözü var; birgün bizim için doğacak. 1187 de o güneş doğdu ve o minber Mescidi Aksâ’ya kondu. Ve azmin, iradenin, emeğin ve imanın simgesi o minber, 1969’a kadar tam 782 yıl hak ve hakikatin, adalet ve merhametin, emniyet ve güvenin, özgürlük ve insanlığın sembolü oldu.
Bütün insanî değerlerini kaybeden İsrail’in o kadın başbakanı Golda Mair’in askerleri postallarıyla girdikleri Mescidi Aksâ’da o özgürlük ve insanlığın sembolü o minberi yaktılar maalesef. Bizler de, insanlık da o gün de bugün de o büyük yangını hâlâ seyrediyoruz. Niye? Çünkü bizim özgürlüğümüz kalmadı, insanlğın da vicdanı… İslam alemi ölüm uykusunda, insanlık ailesi ise bağımlılık belasıyla kör, sağır ve dilsiz.
Küvezdeki bebekler öldü, yoğun bakımdaki çaresizler öldü, hastaneler basıldı, evler yıkıldı, Gazze kalmadı, Gazze’de insan kalmadı, dünyada insanlık kalmadı.
ومن يعظم شعائر الله فانها من تقوي القلوب =Allah’ın yeryüzündeki sembollerine saygı gösterenler var ya; İşte bu, kalplerin sorumluluk bilincinin, duyarlılık ciddiyetinin eseridir.”(Hac,22/32)
Allah’ım yeryüzündeki insan varlığı, mabed, mekteb ve minber, bebeler, çocuklar, kadınlar, hayvanlar, hepsi ama her şey Senin eserin, Senin sembolün. Ama hepsi bitti ve hepsi gitti.
انت مولانا فانصرنا علي القوم الكافرين = Bizim sahibimiz, velimiz, yar ve yardımcımız, dostumuz sadece Sensin Sen! Hak ve hakikatin üstünü küfür perdesiyle örten bu zalim kavme karşı Sen bize yardım eyle Allah’ım!”(Bakara, 2/286)
Gazzelim! hangi acı, senden ve hangi insandan büyük olabilirki? Ve acılar sonsuz değildir. Hele biraz daha dayan! mutlaka başaracaksın. Unutma! başarı ve galibiyetler son 1 dakikada gizlidir. Ve o büyük zafer, senin için de o son 1 dakikada gelecektir inşallah.
1402 de Timurlenk’e yenilip esir düşen Yıldırım Bayezid: — Bunu nasıl başardın? diye sorunca Timur’un cevabı çok dikkat çekici; “ SON 1 DAKİKADA… eğer sen direnebilseydin zafer, senin olacaktı?”
Ümmetin sorumluluk, duyarlılık ve aktif kardeşlik adına hal-i pürmelali malum ve en zayıf konumunda.
“Sefillere ölüm! Sefillere ölüm!” Diye başımıza vuranlar karşısında biz hala koyun misali susar ve sinersek, düşmanın kuzgun ve sırtlan kesilmesi pek tabiidir.
Gazzelim! gönderdiğin mesajda da pek haklı olarak bu kölelik psikolojimizi ne güzel anlatmışsın: “ Müslüman ülkelere söyleyin! bizim için gıyabi cenaze namazı kılmasınlar; biz diriyiz, ölü olan sizlersiniz.”
Doğru, bu halimizle “Stockholm Sendromu”na yakalanmış, celladına aşık aptal kız, veya narkoz yemiş ölü misali kendinden geçmiş sefiller gibi “Yetti, yetti…yetti artık!” diyecek direnç ve direnişten çok uzağız maalesef.
Bizler ne Bedir’e vardık, ne Uhud okçular tepesine çıktık, ne de özgürlük ve adalet için kılıç kuşandık. Ama o yürek duasını hiç dilimizden düşürmedik: “ Allah’ım!şu bir avuç insandan oluşan bu küçük orduyu, bugün helak edecek olursan yeryüzünde artık sana yaraşır ibadet eden hiç kimse bulunmaz!”(Müslim,3/1383, hn.1763)
Estağfirullah yâ Rab! bizim sürç-i lisanımızı affeyle, ataletimizi atraksiyona, meskenetimizi aksiyona tebdil eyle ve ne olur! Gazzeli kardeşlerimizin şahsında bizlere Bedir’i, zaferi ve dirilişi tekrar nasip eyle inşallah…