islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5130
EURO
36,4631
ALTIN
2.955,44
BIST
9.112,69
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Yeniden Tarihin Öznesi Olmak

Yeniden Tarihin Öznesi Olmak
12 Aralık 2023 09:00
A+
A-

Yeniden Tarihin Öznesi Olmak…

Haftalardır işgalci Siyonist rejimin Gazze-Filistin’de gerçekleştirdiği tarihin en vahşi katliamını izliyoruz. Bunun karşısında İslam âleminin birlik olarak acilen bir İslam Ordusu kurmaktan başka çaresi olmadığını yazıyoruz… Uzun süredir tarih sahnesinin geri planında sürgün tutulan Müslümanların bugün potansiyel birlik imkanları, dinamizmi ve canlılığıyla yeniden tarihin öznesi haline gelebileceğini; ümmet geleneğini unutturarak Batı tipi yaşam biçimini ve parçalayıcı ulusçuluğu yerleştirme planına hizmet eden laiklik aldatmacasının da miadının dolmasıyla artık bir uyanış/diriliş sürecine girdiğimizi tekrar hatırlatıyoruz…

Ruhunu değiştir, tarihin değişir. Der Malik Binnebi. İslam âlemi ancak dirilişle yeniden tarihe yön veren bir aktör haline gelebilir. Ve bunun deruni bir değişimle mümkün olabileceğini vurgular. Ona göre, ümmetin dirilişi, Kur’ân’ın vazettiği şu ulvi yasanın uygulama planına konmasıyla gerçekleşecektir. “Bir toplum kendi özünü/nefsini değiştirmeden Allah onların hâlini değiştirmez.” (Ra’d, 13/11)

Binnebi, bu değişimin ilk adımının, “İslâmiyet’i Müslümanlara yeniden öğretmek” olduğunu söyler; ‘zira Müslüman halklar, yıllarca müstemleke dönemlerinin derin travmatik izlerini taşıdılar ve uzun süre sömürge yönetimi altında kalmanın düşünce ve duygularında oluşturduğu kimlik sorunlarını yaşadılar’.

19-20.yüzyılda Müslüman dünya, bir yandan bu aşağılayıcı müstemleke zincirlerini kırmaya çalışırken, öbür yandan da diriltici ihyâ ve tecdîd çabalarını aralıksız olarak sürdürme gereği duydu. İhya ve tecdid öncüleri ısrarla İslâm’ın aynı dinamik ve evrensel karakterine vurgu yaptılar: Tevhîd ve Vahdet! Evet, ihyâ ve tecdîd hareketleri İslâm dünyasında tevhidî duyarlılığı ve ümmet bilincini hep diri tuttular. Aslî kaynaklara ve öze dönüşü savunurken de vahyin ilkelerini asrın idrakine sunmayı ihmal etmediler.

Bu bağlamda, İslâm’ın dinamizmini korumasını sağlayan ictihad kurumuna (fıkh’a) dikkat çeken mütefekkir Said Halim Paşa şu tespiti yapar: “Fıkıh sayesindedir ki İslâm dünyası, aradan yüzyıllar geçmiş, yabancı egemenliği altında binlerce değişimin saldırısına uğramışken, hâlâ kendi İslâmî anlayışlarını, İslâmî ilkelerini, geleneklerini, kendi ruhlarını ve ideallerini bütün temizlik ve saflığıyla muhafaza ediyor. Onun sayesindedir ki, onarılması ve giderilmesi mümkün olmayan bir ahlaki ve toplumsal çöküşe hiçbir zaman kendini kaptırmıyor.” (İslam ve Batıda Siyasal Kurumlar, s.44)

Diyor ki: Batı dünyası için Her yol Roma’ya gidiyorsa İslam âlemi için de Her yol Mekke’ye gider.

Bu yol ayırımı, Halil Cibran’ın “Medeniyet diye isimlendirilen iri yapı”ya dair ifadeleriyle belirginleşiyor: “Senin batı’da ilerleme olarak saydığın şey, sadece asılsız bir yanılsamanın görüntülerinden biridir: Riyâ manikür yaptırsa da riyadır; (…) yalan ipek giyse, saraylarda otursa da doğru’ya dönüşmez; hile trene binse, balona binse de doğruluk haline gelmez; açgözlülük mesafeleri ölçse, ‘unsurları’ tartsa da kanaat’e evrilmez; suçlar fabrikalarla laboratuvarlar arasında gezse de erdemler durumuna gelmez… Köleliğe gelince; hayata köleliğe, geçmişe köleliğe, öğretilere, kazançlara, üniformalara köleliğe, ölülere köleliğe gelince; makyaj yapsa da, elbiselerini değiştirse de kölelik olarak kalacaktır.

Kölelik kendisini özgürlük olarak isimlendirse de kölelik olarak kalır. (…) İcatlar ve keşifler… aklın kendileriyle oyalandığı oyuncaklardan başka bir şey değildir. Mesafeleri kısaltmak, dağları, vadileri düzlemek, denizlere ve gökyüzüne egemen olmak ne gözü memnun edecek ne kalbi doyuracak ne de ruhu yüceltecek içleri dumanla dolu sahte meyvelerden başka bir şey değildir.” Bütün bunlarla batı insanının kendi zincirlerini ve kafeslerini ördüğünü; fiilleri, gayeleri, niyetleri ve idealleri bozduğunu haykıran Cibran, bu ortamda; “ruhun sevgisine, arzusuna, tutkusuna değen bir tek şey vardır… O ruhtaki uyanıklıktır. Ruhun derinliklerinin derinindeki uyanıklıktır…” der (Fırtınalar, s.97-100).

Bütün mesele, ruhun derinliklerindeki cevheri açığa çıkarabilmektir: “Ruhunu değiştir, tarihin değişir”.

Hodgson’un da belirttiği gibi İslâm, “geçmişin perspektifinde yaratıcı bir şekilde kendi kendini belirleme için tek bir odak noktası olarak güçlü kalmaya” devam etmektedir (Dünya Tarihi, s.355).

Ve İslâm dünyasının her köşesinde, son olarak da Gazze Direnişinde tanık olunan Tevhid ve Vahdet eksenli diriliş hamleleri, ümmeti yeniden tarihin öznesi kılmaya her zamankinden yakın görünüyor.

(Geniş bilgi için: Abdullah Yıldız, Yol Haritamız Kur’ân, s.178-182.)

Abdullah Yıldız

YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ

MİRATHABER.COM – YOUTUBE

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.