Makale

YERİM YURDUM SÜRGÜNÜM

Koyu karanlık, koyu yalnızlık, koyu bir sükûnet hali. Yalnızım. Yanımda yöremde kimse yok. Olması gerekiyor mu, onu da bilmiyorum. Nerde olduğumun, ne kadar zamandır burada bulunduğumun farkında değilim. Bildiğim tek şey burada olduğum. Burada bulunmaktan rahatsızlık duymuyorum. Keyfim yerinde. Neredeyse istediğim her şey problemsiz bir şekilde karşılanıyor. Aslına bakarsanız burası muazzam bir yer. Evet, tekrar edeyim keyfim yerinde.

Zaman kavramı ki ne olduğunu çok sonra öğreneceğim, burada ya da en azından bende yok. Yeknesak bir yaşam sürdürüyormuşum yerimde. Nerdeyse daima aynı şeyleri yaşıyorum. Aynı hareketleri tekrarlayıp duruyorum. Dön dolaş her şey aynı. Sıkıldım. Sıkılmak mı o da ne? Nasıl bir kelime o? Neler söylüyorum, şaşırdım. Tuhaflaşıyorum gitgide. Bir süredir, bende ya da bulunduğum yerde birtakım değişiklikler olmaya başladı sanki. Ve sanki bulunduğum yer bana dar gelmeye başladı. Keyfim kaçıyor, rahatımı bozan bir darlık içindeyim. Bir gelişme daha oldu. Bulunduğum yeri çevreleyen duvarın ( artık her neyse ama ben bundan sonra ona ‘duvar’ diyeceğim) dışından bir takım sesler de işitmeye başladım. Anlamıyorum hiç birini. Tuhaf sesler olduğu kesin. Evet, tekrar ediyorum keyfim kaçıyor.

Yerim daraldıkça huzursuzluğum da artıyor.  Artık buralarda durmamalıyım. Ancak başka bir yer de bilmiyorum. Tek bildiğim yer burası. Başka bir yerin varlığından haberdar değilim. Beni çepeçevre kuşatan duvarın dışı var mı, onu da bilmiyorum. İşittiğim sesler başka yerin varlığı ihtimalini attırıyor. Zihnimdeki sorulara cevap bulamıyorum. Cevap bulmak için duvarın dışını görmeliyim ama bu nasıl olacak, bilmiyorum. Ne çok şey bilmiyormuşum meğer. Neler oldu; ne değişti de çok keyifli olduğum bu yer, can sıkmaya başladı. Mekân aynı, acaba ben mi değiştim. Evet, tekrar ediyorum huzursuzluğum artıyor.

Kararlıyım, duvarın arkasını göreceğim. Bunun için çabalamalıyım. Var gücümle duvarı tekmelemeye, yumruklamaya başladım. Çabuk yoruluyorum. O yüzden bu işi belli aralıklarla yapmaya karar verdim. Dinlene dinlene yumruklayacak, tekmeleyecektim duvarı. Ben çabaladıkça dışarıdan duyduğum sesler de artıyordu. Onları duyuyordum, peki onlar… Galiba amacıma ulaşacağım. Seslerle birlikte bir hareketlilik hissediyorum. Evrende yalnız olmadığıma ikna ettim kendimi. Duvarın dışındakileri merak ediyorum şimdi.  Çıkış yolu bulmak için daha çok gayret sarf etmeliyim. Evet, tekrar ediyorum kararlıyım.

Nihayet bir yol buldum. Dışarıdakiler de yardım ediyor. Tutup çekiyorlar beni. Alışık olmadığım bir ortam bu. Bir çığlık atıyorum, haykırıyorum. Çevremde birileri var. Benimkinden farklı çığlıklar atıyor onlar da. Bir saldırı altında olduğumu düşünüyorum bir an. ‘Bebek dünyaya geldi.’ sözüyle benim için yeni bir sürecin başladığını anladım.  Bu süreç, çok ama çok sonraları okuduğum İsmet ÖZEL’in şu satırlarında belirginleşir benim için: ‘’Dünyaya gelmek, bir saldırıya uğramaktır. Doğan bebek havanın ciğerlerine olan saldırısının verdiği acıyla haykırır. Soğuk saldırır, sıcak saldırır.  Açlığın, hastalığın, korkunun saldırılarını savuşturma yoluyla yaşarız, hayatta kalırız. Yaşıyor olmak savaşıyor olmaktan başka bir şey değildir.’’                                                                                                                                  

Ana rahmi insanın cennetiymiş, dünyaya gelince anladım. Orada her şey istediğim gibi oluyormuş. Cennet niçin annelerin ayakları altındadır, şimdi daha iyi anlıyorum. Onların ayaklarına kapanırsak, onları üzmezsek, saygıda kusur etmezsek cennete ulaşma imkânı elde edebiliriz. Bilen için cennete girişin anahtarıdır anne.

İnsanın dünya sürgünü doğduğu gün başlarmış. Yeryüzü cehenneminde soluk alma yeridir anne kucağı. ‘’Dünyada rahatlık yoktur.’’ sözündeki acıyı, rahatsızlığı ve gerçekliği hafifleten yerdir. Bu sürgünde en güvenli liman ve ilk barınak ana kucağıdır kuşkusuz. Orada cennet kokusu eksik olmazmış, bu yüzdenmiş orada kendimize gelişimiz. Bu yüzdenmiş canımız her yandığında ilk önce ‘’Anne!’’ diye bağırmamız.

Bizi yaratanın sözüne kulak verelim. ‘’Biz insana anne babasına en güzel şekilde davranmasını önemle emrettik. Çünkü annesi onu nice zahmetlere katlanarak karnında taşımış ve nice güçlüklerle doğurmuştur.’’ Ahkaf 15  İlahi emre uyanlara, annelerine saygıda kusur etmeyenlere selam olsun.

EYYUP YÜKSEL                      

Recent Posts

  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

4 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

5 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

8 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

9 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

10 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

10 saat ago