islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5559
EURO
36,4595
ALTIN
2.959,58
BIST
9.131,28
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

Yeşilçam’ı gölgeleyen anılar

Tam kapanma, benim için zihnen açılma dönemidir. Maddî sıkıntınız yok ise veya tevazu ve tevekkül bilinciyle minimalist bir hayat tarzı benimsemiş iseniz evinizde istediğiniz kitapları gönül rahatıyla okuyabilirsiniz.

Yeşilçam’ı gölgeleyen anılar
A+
A-

Tam kapanma, benim için zihnen açılma dönemidir. Maddî sıkıntınız yok ise veya tevazu ve tevekkül bilinciyle minimalist bir hayat tarzı benimsemiş iseniz evinizde istediğiniz kitapları gönül rahatıyla okuyabilirsiniz. İşte bu özelliğimi bilen eşim de bana doğum günü hediyesi olarak ilginç bir bir kitap takdim etti: “Türker İnanoğlu: Sinemaya Adanmış Bir Ömür ve Acısıyla Tatlısıyla Yeşilçam Anıları.” Türker İnanoğlu bu kitapta, bazen belgesel, bazen drama tadında bir anlatımla Yeşilçam’ın duvar arkasına ışık tutuyor. 

Mesela kitaptan henüz asistan iken başrolde Muhterem Nur ve Ahmet Mekin’in oynadığı “Funda” filminin çekiminde bazı aksaklıklar çıkmış olduğunu öğreniyoruz. Meğer o dönemde Memduh Ün ile birlikte yaşayan Muhterem Nur, sete sık sık kaşı gözü morarmış, kafası yarılmış, eli ayağı yara bere içinde geliyormuş. Bundan dolayı da çekim, iptal ediliyormuş. Meğer Memduh Ün, Muhterem Nur’u Ahmet Mekin’den kıskanıyormuş ve bundan dolayı da Muhterem Nur’a şiddet uyguluyormuş. Ama bunun sıkıntısı çeken film şirketiymiş…

Kara Murat Ölüm Emri - Wikiwand

Türker İnanoğlu’nun şu hatırası da beni epey etkiledi: “Kara Murat Ölüm Emri” filmimin çekimi için Cüneyt Arkın ile başrolü paylaşacak kadın oyuncu o yılın (1974) Saklambaç Güzeli Melek Ayberk seçilmiş. Bu ilk filminden sonra Melek Ayberk, üst üste teklifler almış. Ama ne var ki gönlünü kaptırdığı bir erkek, onu uyuşturucu müptelası yapmış. Sevgiden mahrum parçalanmış bir aile, sadist bir üvey baba, şefkatsiz ve sevgisiz bir yuva, ilgisiz bir anne ve esrarkeş bir koca…kocası onu eroin bağımlısı yapmış…defalarca eroinle yakalanmış, uyuşturucu komasına girmiş, hapse atılmış, Eyüp Sultan’a gidip tövbe etmiş… en sonunda memleketi Samsun’a gitmiş…1994 yılında, henüz 35 yaşındayken bir parkta çıkamadığı uyuşturucu batağı onu ölüme götürmüş.

Sinemaya ve artistlerin şaşalı hayatlarını küçüklüğümden beri hep merak etmişimdir. Ama perde arkasının o kadar da imrenilecek bir şey olmadığını zamanla öğrenmiş oldum. İlgili kitabı okudukça, bu durumun daha da vahim olduğunu yeniden görmüş oldum. Şaşanın ve şöhretin zina, aldatma, şiddet, hırs, kumar, içki ve uyuşturucu ile gölgelendiği bir Yeşilçam rüyası. Büyüleyici dünyaya rağmen alkol ve uyuşturucu bataklığına saplanan film yıldızları, hayatları yozlaşma, ahlâken bozulma, savurganlık ve dolayısıyla ahir ömürlerinde yoksulluk ve hastalık içinde geçen acınacak “efsanevî kahramanlar”.

Alkol ve uyuşturucu yüzünden bir kısmı zihinsel sağlığını yitirmiş, bir kısmı demans ve Alzheimer’e yakalanmış ve sefalet içinde ölüme terk edilmiş. İlgili kitap, dikkatle okununca, Yeşilçam rüyasını farklı bir yanını ele alır ve o rüyanın kaçınılmaz haram âlemini, artistlerin raydan nasıl çıktığını, arzu ve umutların nasıl maddî ve manevî felakete dönüştüğünü anlatır. Bir zamanlar ilginin zirvesinde olan bu insanlar, gün geliyor, kimsenin aramadığı, sormadığı zavallı kişiler olarak yalnızlık içinde yaşamaya mecbur bırakılıyor. Birkaç örnek vermek gerekirse: (1)

Kadir Savun, Hayati Hamzaoğlu, Hüseyin Baradan kanser illetine yakalandılar…Yataklara düşüp acılar içinde eriyip gittiler…

Kötü rollerle abideleşmiş Erol Taş, şeker hastalığına yakalandı ve ayakları kesildi zavallının…

Suphi Kaner, içinde bulunduğu maddî ve ruhî sıkıntılardan dolayı öldü…

Gönül Beyhan, Anadolu’da bir han odasında cesedi bulundu…

Cahide Sonku ve Cahit Irgat, alkol sebebiyle hayata veda etti…

Cevat Kurtuluş, bir amansız hastalık yüzünden yokluk içinde bu hayatı terk etti…

Mümtaz Ener, ömrünün son günlerini yokluk içinde Darülaceze geçirdi…

Muzaffer Arslan, Tanju Gürsu, Sami Hazinses, Süha Doğan gibi birçok Yeşilçam’cı Alzheimer illetinin veya akıl hastalığının kurbanı oldu…Bunlardan Süha Doğan, Bakırköy Akıl Hastanesinde çırpınarak öldü. (2)

Kumar illetinden bir türlü kurtulamayan Öztürk Şerengil, çok para kazandı ama parasız öldü…

Röportajda 'Öleyim Ondan Sonra Yaz Ermeni Olduğumu' Diyen Sami Hazinses'in  Hazin Öyküsü | ListeList.com

Aziz Basmacı’nın Son Hâli

İlgili kitapta siyah-beyaz filmlerin komedi aktörlerinden olan Aziz Basmacı’dan (1912–1978) da kısaca bahsedilmiş. Aziz Basmacı, 1946’da rol aldığı “Bir Dağ Masalı” filmiyle sinemanın sempatik güldürü oyuncuları arasında yer almıştır. Ancak hatıra kitabında onunla ilgili fazla bilgi yok. Ne var ki ben başka bir görgü şahidi üzerinden hakkında yıllar öncesinden bazı bilgiler elde edebilmiştim. (3)

immoraltales: Aziz Basmacı | Artist, Portre, Sinema

Buna göre 1973 yılında Aziz Basmacı, hasta olarak Cerrahpaşa Psikiyatri Kliniğine getirilir. Üstat komedyen, psikoz hastalığının bir türü olan obsesyon (takıntı) rahatsızlığına yakalanır ve bu koğuşta takriben iki üç ay tedavi görür. Bazen anormal hareketlerde bulunur, bazen de geçici olarak sağlığına kavuşurmuş. Aklı ve şuuru yerinde olduğu zamanlar, yoğun istek üzerine skeçler icra eder ve oradakilerini yine güldürüp eğlendirirmiş.

Ancak, yine hastalandığında durup dururken bazen ayağının aşık kemiğini alır ve şöyle dermiş: “Bu kemik burada niye var? Verin bana bir bıçak, bunu oyup çıkaracağım!” Bunun üzerine bıçak aramaya koyulurmuş. Bu esnada böyle bir kemiğin herkeste aynı şekilde mevcut olduğu hususunda ikna edilmeye çalışılmasına rağmen bir türlü ikna olmaz ve herkesin ayağını tetkik etmeye devam edermiş. Bunun üzerine şu tespitleri yaparmış: “Bak işte sizde yok, ben de niçin var?”

Bazen de vücudunun başka bir kemiğine kafa takar ve yine aynı sözleri ve hareketleri yaparmış. Klinikte tedavi gören herkes, program dışı olarak sergilenen bu tuhaf hareketlerin karşısında kahkaha ile gülermiş. Yıllarca herkesin ayıbını, kusurunu araştırıp, âlemi güldüren böyle bir sanatçının, bir gün gülünecek bir hâle gelmiş olması, belki de üzerinde ibretle düşünülmesi gereken bir olaydır. Özellikle artistliğe heveslenen gençler, bu hazin tablolardan ders çıkarmasını bilmelidir. 

Prof. Dr. Ali Seyyar

(1) Serpil Akıllıoğlu; Sinemaya Adanmış Bir Ömür: Türker İnanoğlu; Türvak Kitapları 7; İstanbul; 2020.

(2) Cumhuriyet Gazetesi, 4 Şubat 1979.(3) Ali Seyyar; Geçmişten Bugüne İz Bırakan Meşhur Ruhsal Özürlüler; Hayat Yayınları; İstanbul; 2006.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.