İki cihan güneşi Peygamberimiz (sav) bir hadisi şeriflerinde, “İnsan için dünyada üç şey vardır” buyuruyor.
1-Yiyip tükettiği
2-Giyip eskittiği
3-Ahiret için dünyada iken hazırladığı…
Maalesef günümüz Müslümanları yiyip tüketmek ve giyip eskitmek konusunda mahir olduğu kadar, bu dünyada ahret hazırlığı için de mahir olabilselerdi…
İnsanı yaratılmışların en şereflisi olarak yaratan yüce rabbimiz bizleri en güzel nimetler ile donatmışken, bütün bu nimetlerden faydalandığımız halde ahret hayatını hiç düşünmeden yaşamak, Müslüman’ım diyen insanlara hiç ama hiç yakışmamaktadır.
Evet! Yüce rabbimizin bizlere bahşettiği bin bir çeşit yiyecekler ile gıdalanıyoruz da vücudumuzda enerjiye dönüşen bu yiyeceklerin verdiği enerjiyle haram fiilleri işlemekten de geri durmuyoruz. Halbuki bu enerjiyle yapacağımız ibadetler sayesinde yemek yerken bile ibadet ettiğimizin farkına bile varamıyoruz. Besmele ile başlanan yemekten sonra “Elhamdülillah” demek bile şükrün nişanesi olacakken, şükürden bile uzak yaşamayı yeğliyoruz. Yüce rabbimizin;
“O halde siz beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin ve sakın nimetlerime nankörlük etmeyin.” (Bakara 152) Emri ilahisini unutuveriyoruz. O halde biz Müslümanların kendisine şu soruyu sorması gerekmiyor mu?
“Ben, yüce rabbimin bizlere bahşetmiş olduğu nimetlere karşı şükredenlerden mi, yoksa nankörlük edenlerden miyim?” Günümüz Müslüman’ının bu konuda kendisine acilen sorması gereken kilit soru bu olsa gerekir…
Günümüz Müslüman’ı, hiç ölmeyecekmiş, bu dünyadan ahret hayatına göçmeyecekmiş gibi dünyaya tamah etmeye devam ediyor. Allah’ın biz insanoğlunu yaratırken mayamıza kattığı sevgi ve merhametten uzak bir şekilde yapıyor bunu…
Zaman zaman ilahi ekibimle birlikte, çağrıldığım düğün programlarına katılıyorum. Bu programlarda karşılaştığım manzaralar beni ziyadesiyle üzüyor ama elden bir şey gelmiyor. Kadın ve kızlarımızın tesettür olarak örttüğü başörtülere bakıyorum da hepsi marka ve pahalı giyecekler. Sonra kendi kendime “Acaba bu başörtülerin parasıyla kaç öğrencinin okul masrafları, ne kadar bir süre karşılanabilir?” diye soruyorum. O zaman da Peygamberimizin bu hadisi şerifi geliyor aklıma. “insanın giyip eskittiği…”
Yiyip tüketiyoruz, giyip eskitiyoruz ama ölüm ve sonrasında kavuşacağımız ebedi hayat olan ahret hayatı pek gelmiyor aklımıza. Acaba bizler, böyle bir yaşam tarzını benimseyerek, ayetin belirttiği şükredenler sınıfını terk etmiş ve nankörler sınıfına girmiş mi oluyoruz?
Allah’ın yaratırken mayamıza attığı sevgi ve merhamet duygusundan uzaklaşarak çoraklaştırdığımız yüreklerimizle, ahret hayatını hiç düşünmeden yaşayan günümüz Müslüman’ı yiyip tüketiyor, giyip eskitiyor ama ahret hayatının tarlası olan bu dünyada, iyilik ve Salih amelleri ile tarlaya tohum atmayı beceremiyor, becermek de istemiyor.
Hâlbuki ölüm, bir insana şah damarı kadar yakın. Bu dünyadan göçüp gittiğimizde, dünya hayatı tamamıyla son bulacak ve bizler için ebedi hayat başlamış olacak. O, ebedi hayatın tarlası olan bu dünyada tarlaya ekinlerimizi atalım ki, hasat zamanı geldiğinde mutlu ve bahtiyar olalım…
Selam, saygı ve muhabbetlerimle….
Şaban DOĞAN