Diriler yanı sıra, yaptıkları çalışmalar, ürettikleri değerler, bıraktıkları maddi ve manevi miraslar-eserlerle şahsımıza veya toplumumuza yararlar sağlamış olan ölülerimize teşekkürlerimizi sunmak ve sürdürmek de İslâmî öğütler arasındadır.
Ölülerimize şükranlarımızı sunmanın ana yollarından biri dirilerin yararlanacağı yol, çeşme, okul, cami ve sağlık kurumları gibi sosyal tesisler kurarak ve maddi yardımlarda bulunarak kazanılacak sevapları ölülerin rûhlarına armağan etmektir.
Vasiyet edemeden ansızın ölen anası adına yapacağı maddi yardımların, anasına sevap-mükâfat kazandırıp kazandıramayacağını soran sahabiye sevgili Peygamberimizin “kazandıracağı” müjdesini vermesi ve de benzeri duyuruları, ölüler adına hayırlar yaparak onlara şükranlar sunma yolunun meşruiyetini kanıtlamaktadır. [1]
Ölülerimize bağlılığımızı sunmanın bir diğer ana yolu da bağışlanmaları ve daha çok armağanlara erdirilmeleri için onlara duâ etmektir.
Kur’ân’ımız bu yolu yasalaştırmakta, Haşr sûresinde sevilen kullar diliyle öğretilen şu duâ örneği verilmektedir:
“Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve müminlere karşı kalplerimiz de yersiz ve uygunsuz düşünce ve duygulara yer bırakma. Ey Rabbimiz sen şefkat sahibisin, rahmetkaynağısın.”[2]
* * *
Ölülere her zaman duâ edilebilirse de kabirleri ziyaret ederek duâ etmek de dinimizde öğütlenmiş bir yöntemdir. Ancak başta ana-baba mezarları olmak üzere kabir ziyaretlerine teşvik olunmamızın temel sebebi bu gibi ziyaretler sırasında yapılacak duâların daha çok kabul edilir olma özelliği değildir. Ama bu ziyaretler vesilesiyle ölülere duâ ederken ölümü ve âhiret hayatını hatırlayarak rûhi-ahlâkî gelişime katkı sağlamaktır.
Şanlı Peygamberimiz şöyle buyururlar:
“(Cehaletinizden kaynaklanan sakıncaları sebebiyle) kabirleri ziyaret etmenizi yasaklamıştım. Ama şimdi sizleri yönlendiriyorum; kabirleri ziyaret ediniz. Zira bu ziyaretleriniz dünya hayatına ilginizi dengeler, kalplerinizi yumuşatır, gözlerinizi yaşartır, ahretinizi hatırlatır, size ibret olur.”[3]
Yukarıda farklı aktarımlarını birleştirerek sunduğumuz hadisimizin giriş bölümünden açıkça anlaşılacağı üzere Allah’ın Resulü Hz. Muhammed, bütün peygamberlerin anlatımı olan değişmez nitelikli iman esaslarını tebliğ etmeye başladığında kabir ziyaretlerini yasaklamıştı. Çünkü o, tarihi Yunan’da ve Asya kıtasının Şintoist topluluklarında görüldüğü gibi Arabistan cahiliyetinde de ölüler ve kabirleri ile ilgili vahiy ve akıl dışı batıl inançların varlığını müşahede ediyordu.
Ölülerin rûhları ile ilgili sapık inançlar
Yaşadığımız dönemlerde de pek çok canlı örneklerini izlediğimiz ölülerin rûhları ile ilgili sapık inançları şöylece özetleyebiliriz:
a-Ölülerin rûhlarını Allah ile insanlar arasındaki aracılar olarak görmek,
b-Allah’ın iradesinin ölüler aracılığı ile zuhur edeceğine, bu nedenle ölülerin rûhlarından yardım alınabileceğine inanmak,
c-Doğrudan veya dolaylı olarak ölü rûhlara tapınmak.
İslâm Dini günümüzde bazı tarikatlarda da izleri görülebilen bu ilkel ve batıl inançlardan müminleri korurken bu gibi kafa sapıklıklarının sergilendiği kabirlerle ilgili yasaklar da koymuştur. Bu yasakları günümüz insanının daha iyi kavrayabileceği bir dille şöylece özetleyebiliriz.
Kabirlerle ilgili İslâmî yasaklar
Kabirleri:
a)İbadetgâh kılmak
b)Şölen tören alanı haline getirmek
c)Matem yeri gibi kullanmak
d)Sözlü ve yazılı ideolojik mesajların verildiği, bağlılık yeminlerinin edildiği, kinlerin kusulup şikâyetlerin yapıldığı agoraya dönüştürmek
e) İlâhî yardımların ineceği dilek kapısı bilmek…
Zamanımızda yatırlara rabıta yapmak; bez-iplik bağlamak, mum yakmak, saygı duruşuna geçmek, özel anıt defterleri imzalamak, güç gösterileri yapmak, dilek tutmak, slogan atmak, enstrümanlı ihtifaller düzenlemek gibi uygulamalarla açığa vurulan ve de çağımıza özgü sanılan fakat özü itibarıyla tarihi dönemlerden beri yaşatıla gelen hulasa ettiğimiz bu inançlar ve eylemler hiç şüphesiz İslâm’ın iman sistemine aykırıdır. Bir kısmı ise günahların en büyüğü olan Allah’a ortak koşmaktır, aklı dışlamaktır, Cehenneme yoldur.
Şanlı Peygamberimiz, bu Cehennemi yolu kapatmak için daima şöylece öğüt vermiştir:
“Aman dikkatli olun. Sizden önceki bazı kişiler ve topluluklar, peygamberlerinin ve aralarında yaşamış güzel kulların kabirlerini ibadet yeri edindiler. Bakınız sizi uyarıyorum; kabirleri ibadet yerlerine dönüştürmeyi sizlere yasaklıyorum.”
Sevgili Peygamberimiz ölümünden sonra kendi kabrinin ibadetgâh ve de merasim alanı haline getirilmesini lanetleyici bir dille özenle yasaklamış ve de şöylece duâ etmiştir:
“Allahım! Kabrimin tapınılan putlar gibi kutsallaştırılmasına fırsatverme.”[4]
Burada bilvesile şu gerçeği vurgulamak isteriz. Cesetlerin gömüldüğü toprak mekânlar yalnızca bir irtibat noktası olup mutluluğun ve azabın yaşandığı asıl kabirler, inançlar ve yaşantılara göre oluşan rûhların yerleşim alanlarıdır.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…