“Teğmen Ebru. Teğmen İkra. Teğmen Şeyda. Üçü de birinci. Biri Kara Harp Okulu birincisi. Biri Hava Harp Okulu birincisi. Biri Deniz Harp Okulu birincisi.
Bu Türkiye’de ve hatta dünya da bir ilk.”
Bizim yarım asırdır bıkmadan konuştuğumuz ve yazdığımız hakikatin özü tam elli yıl önce yazdığımız ve Süleymaniye Camii minberinden hutbe olarak sunduğumuz şu satırlarda özetlenmektedir:
“Allah’ın insanlığa rahmeti olan İslâm Dini’nin gerçekleştirdiği inkılaplardan biri de hakları ve hürriyetlerini tanıyarak kadınlık camiasını yüceltmek olmuştur.
Fizikî yapıda, vicdanî kişilikte ve hayatın biyolojik vazifelerinde farklı özellikler taşıyan kadını, İslâm erkekten bağımsız bir insan olarak değerlendirmiştir.
“Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık…” anlamındaki yaratılış onuru, birliği ve eşitliğine vurgu yapan Kur’ân buyruğu, bu bağımsızlığı açıklamakta ve pekiştirmektedir.
Bağımsız ve sorumlu bir insan olduğu içindir ki İslâm Dini’nde namaz, zekât, oruç ve hac gibi ibâdetler, erkeklere emredildiği gibi kadınlara da emre dilmiştir. Zina, faiz, kumar ve içki gibi yasaklar ayırım yapılmaksızın her iki cins için konulmuştur. Yatırım yapma, alma satma, vasiyet etme, vakıf kurma, siyasi olarak temsil etme ve edilme gibi hukukî tasarruf hakları erkekler gibi kadınlara da verilmiştir.
Hayat Nizamı’mız olan İslâm Dini’nde sosyal ve ekonomik sebepler, fizik sel ve psikolojik nedenlerle, çok eşlilik, mîras, şahitlik ve cihad, giyim kuşam gibi konularda kadınla erkek arasında farklılık vardır.
Ancak bu farklar, sahip oldukları haklar mükellef kılındıkları vazifelere tekabül eden erkekler için üstünlük sağlayıcı nitelikte değildir. Adaleti sağlayıcı güzelliktedir.
Haklarının kısıtlanması bir tarafa kadın, bedeni zaafı ve rûhi duyarlılığı sebebiyle görevleri azaltılarak korunmuştur. Peygamberimiz daima şöyle buyurmuşlardır:
“Allahım! Özellikle iki zayıfın; yetim ile kadının haklarına tecâvüzden sakındırıyorum.”
Yukarıda haberimizde örneklendirildiği üzere kızlarımız kadınlarımız erkeklerimizin başarılı olduğu her alanda başarı göstermekte zaman zaman da onları aşmaktadırlar.
Seküler/ laik bir düzende kızlarımız ve kadınlarımızın her alanda görülmeleri doğaldır. Peki İslamî ölçüler açısından bakıldığındaa yargımız ne olabilir?
İslam Kur’ân ve Sünnet’tir, tarihi dönemlerin içtihatları değildir.
İslam’ın ön gördüğü iman ve kadını dişiliğiyle değil de kişiliği ile ön plana çıkaran tesettüre bürünülmesi şartıyla kadına devlet başkanı ve komutan olması dahil yasaklanmış hiçbir alan yoktur.
Ama doğası gereği kadına toplum merkezli ev hayatı değil de ev merkezli toplum hayatı önerildiği söylenebilir. Çünkü insan yaşamının sürmesi, sağlıklı ve ana terbiyesi ve şefkatiyle büyütülmüş nesiller için kadının doğurması ve çocuklarının mürebbiyesi olması gerekir.
Mesele şudur, kadını üst düzey yönetici yapabilirsiniz ve komuta kademesinde görev verebilirsiniz. Buna Kur’âni ve Nebevi bir engel yoktur ama bu bir toplumsal ihtiyaç mıdır, siyasi bir tercih midir?
Örneğin İslam karşıtı ve ölümüne laik CHP’nin yüz yıllık tarihinde kadın bir genel başkanı ve ordumuzda kadın bir genel kurmay başkanı göreve getirilmiş midir?. Bizde Tansıu Çiller ve dünyada sayılı birkaç örneği dışında devlet veya hükümet başkanı kadın görebildik mi?
Bu durum erkek egemen bir yapının dayatmasından çok kadının doğasından; insanı doğurma ve yetiştirme ile ilgili zaruretten kaynaklanmaktadır.
Bizim için İslam’ın bir hayat düzeni olarak amaçlanması önemlidir ve kadının kuralları içinde devlet – hükümet başkanı ve ordu komutanı olmasına bir engel yoktur. Neml suresi ve Tevbe 71 muhtaç olduğumuz ölçüleri vermektedir.
ARD
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-