{ Hürriyet’te “Bazı kadınlar tüplerini bağlatmasına rağmen nasıl hamile kalıyor?” başlıklı uzun mu uzun bir yazı yayınlandı. Bu yazıda
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Jinekolog Dr. Kağan Kocatepe’nin şu tespitinin son derece ilginç ilginç bulduk:
Hiçbir yöntemin %100 koruyucu olmadığının altını çizen Kocatepe, kadın organizmasının gebe kalmak için mükemmel bir mekanizmayla donatılmış olduğunu, bunu engellemek için yapılan her girişimin başarısız olma riskinin her zaman bulunduğunu dile getirdi. }
Hiçbir yöntemin %100 koruyucu olmadığına göre “Koruyu yöntemler baş vurmak çocuk olmasını engeller mi!” sorusunu sormak gerekir. Ali Rıza Demircan hocamız konuyu İslâm’a Göre Cinsel Hayat isimli eserinde enine boyuna inceler. Biz okuyucuyu giriş kısmından bir bölümü alıntılayarak oraya yönlendirmek istiyoruz:
“Cinsel nitelikli haramlardan korunmak ve yalnızlığı giderecek bir hayat arkadaşı edinmek gibi amaçlarla evlenilebilirse de, evliliğin ana amaçlarından biri de hiç şüphesiz çocuk sahibi olmaktır.
İnsanlığın devamının üreme kanununa bağlanması, insanın her an ilişkide bulunabilen, dölleyebilen ve döllenebilen bir kıvamda yaratılmış olması da bu ana amaca dönüktür.
Kur’ân-ı Kerîm’de Rabbimiz, evlenecek erkekler ve kadınların zinâdan uzak olmaları şartını belirlerken onları “Ğayr–u müsafihin ve Ğayr–u müsafihat/akıtmayan erkekler ve akıtmayan kadınlar” olarak niteler; onların zinâcılar gibi çocuk oluşumunu engellemek için spermleri ve yumurtalarını boşa akıtıp tüketmeyenler olarak över. (Nisâ 24-25, Mâide 5)
Rabbimiz aktif eşcinsel erkekleri de hayat maddesini israf edenler olarak şiddetle yerer. (Zariyat 34) Evlilikte başlıca amaç çocuk olduğu için Yüce Mevlâmız Bakara Sûresi’nin 223. âyetinde kadın eşlerimizi tarla olarak vasıflandırarak şöyle buyurmuştur:
“Kadınlarınız sizin tarlanız; ürün alabileceğiniz eşlerinizdir. O hade ürün verici ön organlarından dilediğiniz gibi ilişkiye girebilirsiniz..”[1]
Tarlanın sürülme amacının ekin olması ne derece tabîi ise, eşle ilişki amacının çocuk olması da o derece doğaldır. Ramazan gecelerinde cinsel ilişkinin helâl kılındığını açıklayan Bakara Sûresi’nin 187. âyetinde “.. Şimdi kadınlarınıza yaklaşın. Allah’ın sizin için yazıp takdir ettiği (çocukları) taleb edin..” buyrulması da ana amacın çocuk edinilmesi olduğuna işarettir.
Bu sebeble İslâm Dîni, döllemeyi engelleyici kısırlaştırmaktan menetmiş ve doğal olmayan korunma yöntemlerinden kaçınılmasını öğütlemiş ve emretmiştir.
Gerek dışa boşalma yoluyla ve gerekse diğer yollarla korunmak, hiç şüphesiz kısa veya uzun vadede cinsel mutluluğu da olumsuz yönde etkileyecek cinsel davranışlardandır.
Ekonomik sıkıntıdan uzak rahat bir hayat yaşamak, sıhhati/sağlığı ve güzelliği uzun süre korumak ve dengeli toplum kalkınmasına hizmet etmek vs. gibi amaçlarla koruyucu tedbirlere başvurmak, İslâm ülkelerinde de giderek yaygınlaşan bir manevî hastalık olmuştur.
Başta rahim (vagina) dışına boşalma olmak üzere, rahim yolu lavajı, kapsüller, merhemler, rahim yolu peserleri, spiral ve prezervatif kullanımı gibi çok değişik uygulamalarla yapılan korunma, insan cinselliği üzerinde oluşturulmuş cinsel mutluluğu kısıtlayıcı ve giderici bir zulümdür ve ana konumuz olan cinsellikle çok yakından ilgilidir.
Ne var ki insanlar kendi aleyhlerine işledikleri bu zulmün farkında bile değillerdir…”
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
[1] Kadınların tarla olarak nitelenmesi, evlililğin ve ilşkinin amacına dikkatlerimizi çekmek içindir. Müfessir Mevdûdî bu âyetin açıklamasında şöyle der:
Kadınla erkek arasındaki ilişki tarla ile çiftçi arasındaki ilişki kadar ciddidir. Çiftçi tarlasına sadece hoşlandığı için değil, onu ekmek ve ürün almak için de gider. Aynı şekilde bir erkek de karısına çocuk üretmek amacıyla yaklaşmalıdır. Allah’ın Kanunu tarlanın ekim metoduyla ilgilenmez, fakat çiftçiden ekmek için başka yere değil, kendi tarlasına ve üretim için gitmesini ister. (Bak. Tefhimu’l-Kur’ân, Bakara 123)