Bâtıl Batı’nın neredeyse bütün alfabelerinde son harf “z”dir.
Her şeyi, hayatın tamamını parçalara bölüp sınıflandırmayı pek sever Bâtıl Batı.
Dolayısıyla parçalara bakmaktan bütünü bir türlü göremez!
Hiç kuşku yok ki, en önemli İlâhî İlke olan “Tevhîd İlkesi”ni gözardı etmektir bu.
“Tevhîd İlkesi”ni ısrarla ve inatla gözardı etmesi, Bâtıl Batı’yı bugün içinde çırpına çırpına boğulmakta olduğu o dehşet verici “gayyâ kuyusu”nun tam da ortasındaki büyük girdâba sürüklemiştir.
Bâtıl Batı’nın günümüzün gençlerini “Z Kuşağı” olarak tanımlaması ne anlama gelmektedir?
Günümüzün gençlerinin, arkasından bir başkasının gelmeyeceği son kuşak olduklarını mı îmâ etmektedirler?
Bu ne cür’et!
Böyle bir cür’eti ancak câhiliye câhilleri gösterebilir!
Nerden çıktı, anlamakta çok zorlandıkları, tanımlayabilmek için bin dereden su getirip sonunda yine de çarşafa dolanmaktan bir türlü kurtulamadıkları bu “Z Kuşağı”?
Gökten zenbille inmedi ya!
Kendileri yetiştirdiler onları!
“Kendim ettim, kendim buldum!” dünyâsı bu.
BÂTIL BATI “EBTER”DİR!
Evet.
Bâtıl Batı tamamen “ebter”leşmiştir artık.
“Ebter” kelimesi/kavramı mubârek el-Kevser sûresinin son âyet-i kerîmesinde ve mubârek Kur’ân’da yalnızca bir defa geçer.
Merhûm üstâd Râğıb el-Isfahânî’den öğrendiğimize göre bu kelime/kavram çok kapsamlı bir anlam boyutuna sahiptir.
Yalnızca biyolojik anlamda soyun devam etmemesi/kesik olması değil, aynı zamanda “her türlü hayrdan, yâni herkesin rağbet edeceği, arzuladığı, hoşlanacağı ve beğeneceği gerçek değerlerden, akrabalık ilişkilerinden ve ALLAH’ın kulu olma bilincinden tamamen kopuk/kesilmiş olmak” demektir.
Bâtıl Batı’nın durumu tam da bu geniş çaplı tanımlamaya uygun düşmektedir.
Peki, bu “ebter”leşmeye yol açan nedir?
Mubârek el-Kevser sûresinin son âyet-i kerîmesini doğrudan doğruya ve de yalnızca Son Nebî Rasûl-i Ekrem Hz. Muhammed (ASVS) ile ilişkilendirmek, kanaat-i âcizâneme göre çok büyük bir hatâya düşmektir! Bütün Mü’min/Mü’mine Muslimanlar burada dile gelen Hakîkat’i mutlaka kendileri açısından da dikkate almalıdır!
Bu durumda mubârek âyet-i kerîmeyi şöyle anlamakta hiç bir sakınca yoktur, hattâ onu böyle anlamak çok faydalı ve ufuk açıcıdır:
Bismillahirrahmânirrahîm… Şu kesin bir gerçek ki, senin Hakk yolunda, düzgün ve samîmî bir Mü’min/Mü’mine Musliman olduğunu bildikleri/gördükleri halde, senden düşmanlık dolu bir nefretle uzaklaşanların, hem soyları devam etmeyecektir, hem de her türlü hayrdan, yâni herkesin rağbet edeceği, arzuladığı, hoşlanacağı ve beğeneceği gerçek değerlerden, akrabalık ilişkilerinden ve ALLAH’ın kulu oldukları bilincinden tamamen kopuk olarak yaşayacaklardır!
Bâtıl Batı yere göğe koyamadığı azgın İslâm düşmanı İtalyan şair Dante’den beri Hakk yolunda olan, düzgün ve samîmî Mü’min/Mü’mine Muslimanlara karşı bile düşmanlık dolu bir nefret geliştirip onlardan uzaklaşmıştır. O kadar ki, İslâm düşmanlığını en azgın ve en çirkin hâliyle açıktan sergilemeyi bile “demokratik bir hak ve özgürlük” olarak görmüştür!
Bu câhiliye ortamında câhiliye zihniyetiyle beslenerek yetişen kuşağın, mubârek Kur’ân’ın o muhteşem tanımlamasıyla, Hakk ve Hakîkat’in ölçü, değer ve kurallarının hâkim olmadığı toplumsal ve ekonomik hayat şartlarının ama aynı zamanda da Hakk ve Hakîkat bilgisiyle aydınlanmamış zihinlerin yol açtığı “her türlü kargaşanın, karmakarışıklığın tetikleyip durduğu yaygaracı bir telaşla ileri-geri-sağa-sola koşuşturma hâli” içinde olması kaçınılmazdır!
Ama asıl mes’ele bu “Z Kuşağı”nın Türkiyemizde de boy göstermeye başlamış olmasıdır!
LUKMÂN’IN ÖĞÜDÜ
Halkının yüzde 99’u Musliman olan ya da en azından kendini öyle tanımlayan bir toplumda, “her türlü kargaşanın, karmakarışıklığın tetikleyip durduğu yaygaracı bir telaşla ileri-geri-sağa-sola koşuşturma hâli” içinde olan böyle bir kuşağın yetişmesi aslında mümkün olmamalıdır!
Çünki kendini Musliman olarak tanımlayan bir toplumdaki bütün anne-babalar çocuklarını ALLAH’ımızın, celle şânuhu, bize mubârek Lukmân sûresinde Lukmân’ın ağzından öğrettiği ilkeler doğrultusunda yetiştirmeye büyük özen gösterirler! Çocuklarına, akılları erecek yaşa gelmelerinden itibaren, muntazaman şu mubârek âyet-i kerîmelerle va’z u nasihatte bulunurlar…
… mı?
Bismillahirrahmânirrahîm… “Ey benim yavrucuğum!
Asla birtakım kişileri, güçleri ya da kurumları âdetâ ALLAH’a ortak kılarak/bilerek ilâh olarak benimseme ya da ilâhlaştırırcasına yüceltip kutsama! Şu kesin bir gerçek ki, birtakım kişileri, güçleri ya da kurumları âdetâ ALLAH’a ortak kılarak/bilerek ilâh olarak benimseyiş ya da ilâhlaştırırcasına yüceltip kutsamak büyüklüğü korkutucu bir zulümdür, bütün kötülükleriyle câhiliye karanlığının yaygınlaşmasına yol açmaktır!
Ey benim yavrucuğum!
Şu kesin bir gerçek ki, ALLAH ağırlığı yalnızca bir hardal tanesi kadar bile olsa, sert taşların içinde ya da göklerin veya yerin derinliklerinde gizlenmeye çalışılsa bile, her eylemi mutlaka ortaya çıkarır! Çünki şu kesin bir gerçek ki, ALLAH, kapsamında ve derinliğinde sınırısız mutlak ilmiyle her şeyin, herkesin, her işin en ince ayrıntılarına nüfûz eder ve dolayısıyla da kullarına yaklaşımında, onları değerlendirişinde incelikli, merhametinde zariftir ve her şeyden nitelik olarak derinliğine, nicelik olarak tüm ayrıntılarıyla haberdârdır!
Ey benim yavrucuğum!
ALLAH’ın kulu olma bilincini koruyup geliştirmenin ALLAH tarafından belirlenmiş tek yöntemi ve Hakk Dîn’in direği olan namazı, ona azamî titizlik ve kararlılık içinde devam etmek sûretiyle diri tut!
Ve andolsun, şeri’âta, yâni, ALLAH tarafından belirlenip konmuş, dolayısıyla da insan aklıyla çelişmesi asla sözkonusu olmayan temel yasa, kural ve ölçülere ters düşmeyen her şeyi hayata geçirmeyi kural olarak bildir ve uygula ve şeri’âta, yâni, ALLAH tarafından belirlenmiş ve konmuş, dolayısıyla da insan aklıyla çelişmesi asla sözkonusu olmayan temel yasa, kural ve ölçülere ters düşen, dolayısıyla da insan aklıyla çelişen her şeyin hayata geçirilmesine engel olup bunu men et!
Ve andolsun, başına ne gelirse gelsin, şartlar ne olursa olsun, Hakk Dîn’e îmânın gereği olan tavrı göster, duruşunu bozma! Şu kesin bir gerçek ki, işte bu kalben bağlanılarak kesin bir kararlılık gösterilecek işlerdendir!
Ve andolsun, asla kendini başkalarından üstün gören bir büyüklenme tavrı içinde her türlü kargaşanın, karmakarışıklığın tetiklediği ya da yol açtığı yaygaracı bir telaş içinde ileri-geri sağa-sola koşuşturan insanlardan yüz çevirme, onları ve ihtiyaçlarını görmezden gelme!
Ve andolsun, yeryüzünde asla arsız bir hürmetsizlik içinde hareket etme! Şu kesin bir gerçek ki ALLAH, nefslerinin, yâni aslında Hakk ve Hakîkat doğrultusunda yaratılmış olan, dolayısıyla da varlığını ancak Hakk ve Hakîkat ile bütünleşebildiği zaman sağlıklı bir şekilde sürdürebilen ama kendi irâdeleriyle Hakk ve Hakîkat’e aykırı davranışlar sergilemeye zorlayabildikleri varlık özlerinin kendilerine hayâl ettirdiği üstünlük duygusu içinde kendileriyle iftihâr edenleri, böylece gösteriş yaparak kurumlananları asla sevmez!
Ve andolsun, hareketlerinde dengeli ol!
Ve andolsun, yüksek sesle iddialı bir şekilde konuşma, bir eşek gibi anırma! Şu kesin bir gerçek ki, seslerin içinde en beğenilmeyeni ve uygun görülmeyeni, kesinlikle eşeğin sesidir!”
Âmîn!
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…