Çaykara’nın Akdoğan Köyü/Kovacık Mahallesinde 1909’da doğup büyüyen ve Osmanlılar döneminde Of Medreseler müfettişi olan Çaykara/Yukarı Hopşera müderrisi merhum Tayyib Zühdü Velioğlu’ndan zor şartlarda ders alarak yetişen sıra dışı müderris, zahit, âlim ve mürşit Hacı Hasan Efendi (Rh. A.)’den birkaç kelime ile söz etmekte yarar olduğuna inanıyoruz. Bunun hem öğrencileri hem siz izleyiciler için faydalı olacağına inanıyorum.
Âlimler misk kokusu gibidirler, arada bir karıştırılıp o hoş kokudan yararlanmamız gerekir. Hacı Hasan Efendi’nin din anlayışı, tedris usulü, zühd, takva ve tevazu açısından toplumumuzun yararlanacağı ender şahsiyetlerden biridir. Kendisi ilim geleneğine sahip köklü bir aileye mensuptur.
Temel İslamî İlimleri okutarak öğrenci yetiştirmeğe ömrünü adamış, ilim aşığı, öğretme ve eğitme ustası, ilmiyle amel eden müstesna zatlardan biridir. En önemli hedeflerinden birinin Allah için ders okutmak olduğunu söylerdi. Hayatının her bir saniyesini ilim yolunda harcamış, Şer’î ilimlerin tedrisinde yüksek bir başarı elde etmiştir. Bundan dolayı asla böbürlenmez, daima Allah’a hamd ve şükrederdi. Ders okutmaya muvaffak olmayı, yeri geldikçe büyük bir nimet olarak söylerdi. Tedrisatının sürekliliğinde, ihlâs ve sebatının rolü büyük olmuştur. Bir tarafta resmi vaizlik, öte yanda kesintisiz fahri müderrislik yapmak onun sönmeyen tutkusu idi.
RESMİ VAİZDİ
Önceleri Of’un Hadikoz Köyünde fahri imam olarak, sonra Of merkezinde, 1948’den vefatına kadar da âlimler vadisi diyebileceğimiz Çaykara’da resmi vaizlik görevini sürdürmüştür. Resmi görevi yanında ders okutma işini asıl görev olarak ifa etmiştir. Önce Hasdikoz köyünde, sonra kısa bir müddet hocasının medresesinde, uzun süre de evinin bodrum katında ders okutmaya ayırdığı evmedresesinde şer’î ilimleri okutup icazet vermeye muvaffak olmuş, yüzlerce din görevlisi yetiştirmiş, 255 öğrencisine icazet vermiştir. Öğrencilerinin bir bölümü de kendisi gibi ders okutmuşlar ve okutmaya devam etmektedirler. Yetiştirdiği öğrencilerinin de takva sahibi ihlâslı kişiler olması ayrı bir lütf-i ilahîdir.
ÇAYKARA’LI HACI HASAN EFENDİ KÜLLİYATI
Yetiştirdiği öğrencilerin bir kısmı üniversitelerde akademisyen olarak görev almış, bir kısmı müftü, bir kısmı vaiz, birçoğu imam ve Kur’an Kursu muallimi, az bir kısmı da ticarette ve çeşitli mesleklerde hizmet vermişlerdir. Bu sebeple Türkiye içinde ve dışında onun ilminin çok yayıldığını, ihlâsının semeresini verdiğini ifade etmemiz mümkündür. Bu fakir, aynı zamanda babam ve hocam olan Hacı Hasan Efendi’nin hatıralarının yaşatılması için altı ciltten ibaret “Çaykara’lı Hacı Hasan Efendi Külliyatı”nı hazırlayıp 6 cilt halinde yayınladı. Hacı Hasan Efendi’nin hayatını o kitaba havale edip bu yazımızda ÖELLİKLE OKUTTUĞU VE YOL GÖSTERDİĞİ ÖĞRENCİLERİNİN YARARLANMASI İÇİN onun din anlayışı ve din hizmetinde uyguladığı prensipleri özet olarak nakletmek istedim. Çağımızda özellikle meslektaşlarının buna çok muhtaç olduklarını düşünüyorum.
DİN ANLAYIŞI
- İslam dinine kurtuluş yolu olarak kesin iman etmiş ve hayatını buna göre düzenlemeye çalışmıştır. Bu noktada öğrencilerinin de başarı elde ettikleri görülmektedir.
- Onun anlayışında İslam dini Allah’a götüren tek yoldur. Din sadece Allah’a tahsis edilir, dışarıdan başka unsurlar dine asla karıştırılmamalıdır.
- İslam dinini öğrenmek ve öğretmek yalnız Allah için yapılır, buna başka unsurlar karıştırılmamalıdır.
- Ders okutmayı ibadet olarak algılamış, hayatı boyunca “öğrenci okutuyorum” diye asla öğünmemiş, kimseye bundan böbürlenerek söz etmemiştir. Öğrencileri için dua dışında kimseden maddi destek talebinde bulunmamış, bunun için zengin eşiği aşındırmamıştır. “Benim görevim okutmaktır, burs ya da yardım istemek değildir” derdi. İmkânları elverdiği kadar öğrenci okuturdu. Dershanesi halı yahut kilimle döşeli değildi, öğrenciler tahta üzerinde oturarak ders görmekte idiler.
- Tarikat dersi vermeye de yetkili olduğu için, son yıllarında Nakşi tarikatı üzere ders de verir, fakat herkesi kabul etmezdi. Şeyhlik iddiası yahut cemaat toplama peşinde değildi.
- İlmiyle amel etmeye özenle çalışırdı. Nafile ibadetler yapmayı ihmal etmezdi. Yaptığı ibadetleri, hayırları ve fedakârlıkları çocukları dâhil, asla kimseye söylemezdi. Yaptığı güzel işlerden söz etmez, işe yarar bir amel yapamadığından şikâyet eder, ders okutma faaliyetinin ibadet yerinde kabul olunması için temennide bulunurdu.
- Gerçekten takva sahibi idi, fakat takvasını kullara satmamıştı. Teheccüd namazı kazası yoktu, fakat bunu kimseye duyurmazdı. Öğrencilerine de teheccüd tavsiyesinde bulunmazdı. Tıpkı Peygamberimiz gibi. Hz. Peygambere Teheccüd farz idi, fakat o sadece kendine has olan bu namazı ashabına tavsiyede bulunmaz, “Gece kalkıp teheccüd namazı kılın” buyurmazdı. Buna rağmen teheccüde kalkanlara ses çıkarmamıştır.
- Evine radyo ve televizyon sokmamıştı. Gazete ve dergi okumak âdeti değildi. Memleket haberlerini çevresinden alırdı.
- Partilerüstü bir tutum izler, siyasete mesafeli idi.
ÖĞRETİM ANLAYIŞI
- Öğrencilerinin maddi şartlar bakımından çile çekmesinin, iyi yetişmelerinde etkili olacağını, konfor içinde okuyanların hizmette başarılı olamayacaklarını söylerdi. Rahmetli Necmeddin Erbakan Hoca’nın Başbakan yardımcısı iken bazı bakan arkadaşları beraber kendisini medrese evinde ziyareti esnasında, öğrencileri için Çaykara merkezinde yurt ve dershane binası tahsisi etme teklifini, “rahat ortamda yaşamaya alışan öğrenciler sonra çileli köy hizmetlerine talip olmazlar” diyerek reddetmişti.
- Kendisinden ders okumak için başvuran her öğrenciyi kabul etmez, belli bir sınamadan geçirdikten sonra yahut bir hocadan tavsiye mektubu getirdikten sonra ancak kabul ederdi.
- Öğrencileri içinde ihtiyacı olanlara, cebinden yardım eder yahut borç para verirdi. Fakat bunu sadece kendisi ile o öğrencisi bilirdi. Ramazan ayından Ramazanlığa çıkmak isteyen öğrencilerinden giysisi olmayanlara kendi giysisini emanet verir, harçlığı olmayanlara borç verirdi. Çünkü o dönemde öğrenciler giyecek elbise bulamazlardı.
- “Öğrencilerimin sayısı çok olsun”, “kendime ait cemaatim olsun” hiç dememiş, ilmi sadece amel etmek ve Allah’ın kullarını bilgilendirmek için okumuş, öğrencilerini de bunun için okutmuştur.
- Grupçuluk ve hizipçiliğe karşı çıkar, bunların ümmet birliğini bozacağına inanırdı.
- Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında Çaykara-Of vadisinde genç yaşta resimde gördüğünüz gibi sakal bırakan tek kişi idi. Fakat ne sakalını ne de üzerindeki kıyafeti, bir tarikat alameti haline getirmemiş; öğrencilerine ya da sohbet ettiği dinleyicilerine tavsiye etmemiş, kıyafetini din adına istismar etmemişti. Bu sebeple toplumun her kesimi tarafında hem sevilmiş hem de sayılmıştı.
İstese pekâlâ bir tarikat kurabilirdi ve bu tarikat çok da tutulurdu. Fakat o bunu yapmayı tercih etmemiş, ilim irfan aktardığı ve hidayetine vesile olduğu kimselerin, sadece Hz. Muhammed Aleyhisselam Efendimizin yolundan yürümeleri ve ona has cemaat olmaları için çaba göstermiştir. Bu fakir onun oğlu, aynı zamanda icazetli bir öğrencisi olmama rağmen, hayat boyu bana sakal bırakma veya belli bir giysi giyinme tavsiyesinde bulunmamıştır. Diğer kardeşlerime de… Sadece Kitaplardaki bilgilerden ayrılmamayı, söylediklerimizin kaynaklarda yer almasına özen göstermeyi ve takva sahibi olmayı önermiştir.
- Öğrencilerine dersin ikici yılında Zernucî’nin “Talimu’l-Müteallim” adlı şaheser kitabını okutur, medresesinde bu kitaptaki metodu izlerdi. Bu kitap İslami ilimlerde mükemmel bir metot kitabıdır.
- Arapçayı Arapça kitaplardan okutarak öğretir, metnin satır aralarına haşiye yazılmasını yahut bir defterde notlar alınmasını yasaklardı. Böylece zihin tembelliğini önler, dersin dikkatle dinlenilmesini, ezberlenmesini ve daha kolay öğrenilmesini sağlardı.
- Dersin miktarını az tutar, fakat eksiksiz öğrenilmesini isterdi. Bugünün dersi öğrenilmeden başka bir derse geçmek yoktu.
- Ders halkasında dede-torun-evlat mesabesinde yaşlı ve genç öğrencileri bir arada uyum içinde tutmayı başarmış olan müstesna bir eğitimci idi.
- Öğrenciler onun sadece ilminden değil takvasından ve yüksek ahlakından da yararlanırlardı.
- Öğrencilerine hem kendisi dua eder hem de kendisine dua etmelerini onlardan isterdi.
- “Az oku, öz oku, her kitaptan cüz oku” hikmetli sözü onun öğretimdeki değişmez prensibi idi.
- O bir sevgi hocası idi. Öğrencileri üzerinde öyle bir intiba bırakmıştı ki, her bir öğrencisi “hocam beni herkesten çok sever” kanaatine sahip olmuştu. Kendileri ile sohbet ettiğim çok sayıda öğrencilerinden bu düşünceyi teyit eden kanaatler edindim ve bunları kitabında yazma fırsatını buldum.
- Kerametlerini gören bir kısım öğrencileri olmuştur. Fakat o keramete pek değer vermez “kişinin keramet göstermesi avret yerini göstermesi gibidir.”
Günümüzde toplum, bir insanın dince ne kadar büyük ve Allah katında ne derce yüksek mertebeye sahip kimse olduğunu anlatmak için başta kerametleri öne sürülür, insanlar buna göre o zata değer verir ve bağlılık gösterirler.
- Önde olmak, sahnede görünmek, gösterişte bulunmak, riyakârlık, şöhret sevdası, haset ve kibir onun semtine bile uğramamıştı. Yörenin ister genç ister yaşlı, ilmi ile temayüz eden şahsiyetlerini sever, fırsat buldukça onları ziyaret eder, vaaz kürsüsünü gençlere verir, “genç hocaları dinleyince onların söylediklerinden yararlanıyorum” derdi.
- Kitaba değer verir, verilen bilgilerin mutlaka kaynağa dayandırılmasını isterdi. “Hocanın hocası kitaptır.” derdi.
- Titrini ve ilmî kariyerini asla istismar etmezdi. Tarikatte Nakşibendiye’nin Halidiye koluna mensup olmakla beraber, her vesile ile mürşidini öne çıkarmaz, esas hocası Tayyib Zühdü Efendi’ye son derece saygı duyardı. Öyle ki onun adını anarken “Cennetmekân Efendi…” derdi ve oturduğu yerde toparlanırdı. Bu değerli hocası için “Tayyib Zühdi Efnedi’ye dua etmeden yatağıma yattığımı hiç hatırlamıyorum.” derdi. Vefakâr bir öğrenci idi, hocasının ve mürşidinin kabrini ilk fırsatta ziyaret ederdi.
TASAVVUF ANLAYIŞI
- Tasavvufu din olarak değil, bir neş’e, dini yaşamada ince bir zevk olarak algılardı. Ona göre din Kur’an, Sünnet ve fakihlerin yolundan ibaretti. “Tasavvufun inceliğini herkes anlayamaz, cahil insanlar tasavvufun yükünü kaldıramaz” derdi.
- Gençliğinden beri, tasavvufa ilgi duymuştu. Özellikle İsmail Hakkı Bursevî, Malatyalı Niyazi-i Mısrî ve Kütahyalı Sunullah-i Gaybî’yi çok takdir eder, şiirlerini ezbere okurdu. Tasavvuf meşrebinde onların etkisi altında kalmıştı. Derslerin yorgunluğunu atmak için, bazen güzel sesli hafız öğrencilerine Niyazi-i Mısrî, Gaybî ve Bursevî’nin seçilmiş şiirlerini okutarak dershanesini süslerdi. Tasvvuftan ve tedristen istediği şey ne şeyhlik, ne mevki, ne makam, ne menfaat, ne şöhret ne de başka bir şeydi. Onun istediği tek bir şey vardı: Kulluk talimatlarının gereği ile amel etmek ve iyi bir insan olmak.
- Tarikat dersi almanın ilim sahipleri için söz konusu olduğuna kani idi. İlmi olmayanın tarikatının, Allah’ın emirlerini yapmak, yasaklarından sakınmak olduğunu düşünürdü. Eskiden müderrislik mertebesine çıkmamış okumuşlara tarikat dersi verilmediğini söylerdi. Onun kafasındaki tasavvuf yolu ilim ile yan yana olandı.
- Hamsofu tabir edilen cahil sofulardan hoşlanmazdı.
- Hakiki zahid idi. Vefatında paltosunun cebinde sadece 17.5 TL. para bulunmuştu. Emeklilik ikramiyesi ile maaşını almak nasip olmamıştı.
- 1944 yılında vuku’ bulan şiddetli kıtlık yılında imamlık yaptığı köylülerden ücret olarak aldığı mısırın kod’unu, karaborsa fiyatı olan 16 TL. den satmayı reddetmiş, hakiki fiyatı olan 4 TL.dan satarak saf helal rızık elde etmenin yolunu göstermişti. Fakat bunu kendisi hiçbir şekilde anlatmamıştır. Öldükten sonra biz ancak bu olayı şahit olanlardan öğrendik. Daha başka zühd örnekleri ile hayatı doludur.
- Yetmiş üç yıllık bereketli bir ömür süren Hacı Hasan Efendi, vefatından 38 gün önce aşağıdaki şiiri yazıp paltosunun iç cebine bırakmıştır. Allah gani gani rahmet eylesin.
ÖLÜM HAKKINDAKİ ŞİİRİ
Ölümden kaçarsın, sana yanaşır,
Azrail melek etrafında dolaşır.
Ölüme vuslat, Hakka kavuşturur.
Kaçma ölümden kurtulamazsın.
Madem doğup dünyaya geldin,
Nazenin ömrün hevaya verdin.
Bitti tükendi, ömrün sonu geldi,
Azrail melek etrafında dolaşır.
Hakiki vuslat ölümdür ölüm,
Melul mahzun olma ey benim gönlüm!
Seni Hakka ulaştıran ölümdür ölüm.
Azrail melek etrafında dolaşır.
Dünya muhabbeti inmiştir kalbe,
Elvanı rengi hem eder pembe,
Aldatır insanı götürür tenge,
Azrail melek etrafında dolaşır.
Gider elden malın servetin,
Kalır amelin tende kefenin.
İndirirler kabre nazik cesedin,
Azrail melek etrafında dolaşır.
Perdeler dizilir, toprak dökülür,
Civanların bedenleri sökülür,
Ruhu melekler Arşa götürür,
Azrail melek etrafında dolaşır.
İhsan eyle ya Rab! Hüsn-i hatime,
Merhamet kıl her bir adım’e,
Rami gibi gaflette kalan zalime,
Azrail melek etrafında dolaşır.
22/2/1982
View Comments
Allah rahmet eylesin mekanları cennet olsun.
Yunus hocamın kalemine yüreğine sağlık .
Ne güzel bir hayat,ne güzel bir ölüm.Ben aynı mahalleden halasının oğlu olarak,Sayın Yunus hocamın
yazdığı bu değerli yazının içeriğini bizzat yaşamış ve herzaman takdir ederim.
Hacıefendiye Allahtan gani gani rahmet diler, Yunus hocamıza ,Mirat Habrere çok teşekkür ederim.Allah razı olsin.
Rabbim gani gani rahmet eylesin. Büyük insanmış bir kez daha anladım