Dil ve düşünce insan zihninde birbirine dayalı iki ana unsurdur. Nasıl ki Hz. Adem yaratılınca ona isimler öğretilmiş, bu dil sayesinde serbest düşünme yeteneği kazanmıştır, tersi yani dil ve isimler kaybolunca düşünememek de geçerlidir. Zihinsel beceriler ve düşünme yeteneği dile dayalıdır. Ve bütün diller de eşit değildir. Batı bunun fakına varır varmaz dünya sömürüsünde dili bir silah olarak kullanmaya, toplumları zihnen köleleştirmeye başlamıştır. Dil ile zihnin ortak çalıştığı artık kanıtlanmış bilimsel bir bilgidir. Dil zihni, düşünmeyi, akılyürütmeyi şekillendirir. Düşünce biçimi de konuştuğumuz dili hem bireysel olarak hem toplumsal olarak da şekillendirir. Dil ile zihin birbirinden ayrılmaz unsurlar olduğu gibi dil bizi tanımlayan, hatta insan yapan birincil özelliktir.
Bu Kuran’da şüpheye mahal bırakılmayacak biçimde Cenab-ı Allah tarafından ortaya konmuştur. Âdem, topraktan yaratıldıktan sonra, evrimsel süreçte değil yoktan yaratıldıktan sonra, Allah yarattığı diğer varlıkların Adem’e saygı göstermesini, üstünlüğünün kabul edilmesini istemeden önce ona “isimleri öğretir”, yani sembollerle iletişim kurma yeteneği verir.
İsimleri bilmek, yani sembollerle düşünmek iletişim kurabilen diğer yaratıklardan düşünme biçiminden farklıdır. Meleklerde bu yetenek yoktur ve Allah’a Onun öğrettiğinden başkasını bilmediklerini söylerler. Hayvanat ve nebatat da birbiriyle ilişki kurar. Örneğin maymunlar bir jaguarın yaklaştığını anlatır. Ancak bu durumsal bir anlatımdır, jaguarın geliş hızını, rengini, nerede olduğunu tam anlatamaz. Arılar, çiçek tarlasını tam pozisyonunu dans ederek anlatabilir ama müthiş bir bilgi iletişimi de olsa sadece bunu anlatabilirler, kendi zihinlerine göre yeni bir şey anlatamazlar.
İnsan ise hayali, olmayan, görmemesine ve bilmemesine rağmen gerçek olarak kabul ettiği şeylerin, yine görmediği ve bilmediği fiilleri, yine görmediği ve bilmediği şekillerde yapmasın tahayyül edebildiği gibi başka insanlara da bunu aktarabilir ve inandırabilir.
Sembolik düşünme yeteneği, insanın tasarımlar kurmasını, kurgularını hayal etmesini, iyi ve kötü planlar yapmasını, iyi güzel haklı kavramlarını düşünmesini, akılyürütme ve yargılama yeteneğini de yapılandırır. Allah’ın Adem’e isimleri öğretmesi, Adem’e akletmek ve iyiyi kötüden ayırmak yeteneklerini de vermesi anlamına gelir.
Allah Adem’i yaratır yaratmaz ona isimleri öğretmiş olmayabilir de. Bu belki hemen olabilir veya bir milyon yıl almış olabilir. Bunu bilmiyoruz. Allah’ın katında zaman izafidir, “bir gün bin gün”, “elli bin gündür”. Ancak Adem, isimleri öğrenince, yani sembolik iletişim yeteneğini öğrenince, medeniyet kurma yeteneğini de, kötülük yapma yeteneğini de yüklenmiş oldu.
Kuşkusuz günümüzde dört binin üzerinde dil vardır. Geçmişte kullanılmış ve kaybolmuş bunun çok çok üzerinde sayıda dil olduğu da muhakkaktır. Başlangıçtaki tek dilin farklılaştığını ve günümüzde halkların birbirini tanıması için yeni diller olduğunu biliyoruz.
Her ne kadar temel mekanizmalarının, dönüşüm yöntemlerinin birbirine çok benzer olduğu geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında ortaya konduysa da bu dillerin arasında kapasite bakımından büyük farklar bulunmaktadır.
Kelime farkı bunların birincisidir. Bir dilin ne kadar çok kelimesi varsa o kadar fazla kavramı teferruatıyla düşünme ve nakletme imkânı olur. Örneğin Eskimoların kar için çok sayıda kelimesi vardır. Bizim tartışma, stres, mutluluk dediğimiz kelimeler, eski Türkçede çok daha fazla kelimeyle karşılanmaktadır. İngilizce gelmiş geçmiş en fazla çok kelimeyi barındıran bir dildir. İkinci en zengin dilse Osmanlıcaydı. Fransızca üçüncüydü. Eski dilimizin en çok uzmanlaştığı zenginlik alanı toplumsal ilişkiler ve duygular alanıydı. Kuran’da geçen her kelime ilmi Türkçe’nin bir parçasıydı. Şehname’de geçenler de edebi Türkçe içindeydi.
Gramer farkı ikincisidir. Fiillerin çekimleri, farklı zamanları, failin durumu, nakledilme şartlarının yanısıra, cümlecikler, eylemleri ve adları betimleyen alt cümle grupları, uzun cümle kurma imkânları gramer için önemlidir. Türkçe gibi bazı dillerde fiil en sona geldiği için, işin esası da fiil olduğu için, uzun cümle kurmak zordur. Bu meselenin bertaraf edilmesi maksadıyla Türkçe Hint-Avrupa dillerinin gramerini de içine katarak Farsça ki bağlacını almış, fiilden sonra cümleyi ayrıntılandıracak tümleç kullanılmasını olanaklı kılmıştır.
Edebiyat farkı üçüncüsüdür. Edebiyat zenginliği ve derinliği, şarkılar, şiirler, deyimler, efsaneler, piyesler, atasözleri, romanlar, ninniler, tekerlemeler, hikâyeler, o dilin anlamları kesin ve keskin olarak kavramlarla bağdaştırmasını sağlar. Herkesin bildiği bu unsurlar, ortak iletişimi daha net ve hatasız gerçekleştirmekten de öte, düşünmeyi, alternatifleri, canlandırma desenlerini yapılandırır.
Dilin toplum kontrol aracı olduğu eski dönemlerden bu yana bilinmektedir ancak İngilizler’in bu konuda dil mühendisliğini başlatması 19. Yüzyılda sömürge imparatorluklarında oldu. Önce Hindistan dillerinin Avrupa dillerine yakınlığını saptadılar. Ardından Hindistan’ın ortak Müslüman dili Urdu’yu silerek, İslam medeniyetinin etkisini azaltmaya çalıştılar. Orwell’in 1948’de yazdığı 1984 romanında, İngiliz derin devletinin dili kullanarak kendi halkı da dahil düşünceyi nasıl denetlemeye başladığı ayrıntılarıyla bir dil devrimi olarak anlatılır. (Yayınlanmasından sonra bir yıl geçmeden Orwell bilinmeyen bir hastalıktan öldü.)
Hindistan projesiyle Orwell’in Yenikonuşması arasında kuşkusuz bizim dil devrimimiz oldu. Hint projesindeki gibi Arapça Farsça kelimeler temizlendiği gibi, Yenikonuşmadaki gibi gramer ve kelime türetme de rejime itaat yönünde yapılandırıldı.
Kuşkusuz dil devrimini tasarlayanların düşündükleri, dil devriminin, Türkiye’yi güçlendirip yeni bir uygarlık olarak çağdaş dünyada rekabet edebilir hale getirmesiydi. Ancak dili adeta bir kimya terminolojisi gibi ele alan, yüzlerce yılda yerli yerine oturmuş kelimeleri yasaklayan, gramer unsurlarını eleyen ve en önemlisi bin yıllık bir edebi birikimi yok eden dil devrimi, Türkçeyi zayıflattı, dünyanın en zengin dillerinden birini iptidai bir seviyeye indirdi ve en önemlisi de toplumun temel kimliği olan dili siyasi bir futbol topuna indirgedi.
Dil devrimi CHP iktidarlarıyla bitmedi hala devam ediyor. Olasılığı Ecevit yerleştirdiyse yanıt Erdoğan’ca kabul ettirildi. “Egemenlik ulusundur” CHP’yse, “Kaderi değiştirdik” AK Partidir.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi