(Uzunca bir Sohbet)
Bismilalhirrahmanirrahim
Bütün varlıkların, taşınır ve taşınmaz tüm malların sahibi olan ve bizlere Zekât görevini yükleyen yüce Allah’ımıza hamd ederim. Zekâtın İslâm toplumu düzenince zenginlerden alınarak fakirlere verileceğini açıklayan ve örneklendiren sevgili Peygamberimiz, biricik hayat önderimiz Hz. Muhammed’e salat ve selam ederim. Bu sohbetimizde “Zekât Sosyal Adalet Kurumudur” konusunu işlemeye çalışacağız. Rabbim sohbetimizi müessir kılsın.
Aziz Kardeşlerim! Sık sık değindiğimiz üzere bütün malların yaratıcısı ve sahibi Allah Zülcelal’dir. Bizler O’nun koyduğu ölçülere göre kazanacak, O’nun koyduğu ölçülere göre harcayacak, O’nun koyduğu ölçülere göre yeni yeni yatırımlara yönelecek ve O’nun koyduğu ölçülere göre bölüşüme gideceğiz. Bölüşmenin ana yolu da zekâttır aziz kardeşlerim. Biz bu sohbetimizde zekâtın yalnızca önemini açıklamaya çalışacağız.
Zekât Bir Hak’tır
Zekât yüce Rabbimizin Kur’ân ile müminlere yüklediği bir ibadet görevdir. Zekât toplumun acizleri, işsizleri, dulları ve yetimleri gibi sosyal yardım bekleyen kesimleri için Rabbimizin belirlediği bir Hak’tır. Bir diğer anlatımla, yeterince kazanabilen ve zekât verebilecek konuma gelen müminler için kazandıkları mallarda belirlenen bir Hak’tır.
Önce Görev Sonra Hak
Yüce dinimizde önce görevler gelir. Haklar görevleri takip eder. Fakat haklara görevler kadar vurgu yapılmaz. Mali yardım konusunun önemi sebebiyledir ki toplumun muhtaçlarının yardım alma Hak’kı açıkça belirlenmiştir. Rabbimiz Mekkî Meâric ve Zâriyat sûrelerinde Hak’kı öne alarak : “Onların mallarında ihtiyaçlarını arz edenler ve edemeyenler için belirlenmiş Hak vardır.” buyurur. (Zâriyat 19; Meâric 24) Hakkın verilmesi ise zekât görevimizi oluşturur.
Zekât İbadet Nitelikli Vergidir
Sevgili kardeşlerim; zekât beşeri rejimlerde görüldüğü gibi donuk bir vergi değildir. Zekât İslam toplumunda, toplum yönetiminin ilgili birimleri tarafından alınan ve Allah Zülcelâl’in belirlediği sınıflara aktarılan bir görevimizdir. Soyut vergi değil, bir ibadettir. Çünkü zekât Rabbimizin Kur’ân-ı Kerîm’de defalarca tekrarladığı buyruğudur. Hatırlatma gereği duyuyorum. İbadet, Rabbimizin her bir emrine itaat ve her bir yasağından sakınmadır. Zekât da tekrarlanan bir emir olduğu için ana ibadetlerimizden biridir ve Hz.Muhammed ve tebliğ ettiği Kur’ân anlamına İslâm dininde yüklenen ve bu dinin temellerinden birini oluşturan vazifedir.
Zekât Evrenseldir
Aziz kardeşlerim; burada yeri gelmişken değinmek isterim. Geniş anlamıyla İslâm, bütün Peygamberlerin ortak tebliğdir. Namaz, oruç, zekât ve hac gibi temel ibadetler sadece aziz Peygamberimiz efendimizin tebliğ ettiği Kur’ân-ı Kerîm’de değil, diğer önceki Peygamberlerin tebliğ ettiğ İlâhi Kitablarda da yer almaktadır. Kur’ânımızın bildirisine göre örneğin zekât Hz. Mûsa ve Hz. İsa’nın tebliğinde de vardır. (Bakara 83;Meryem 31)
Rabbimiz tekrarladığı zekât emirlerinden birini bereketlenmek için arz edelim. Bakara sûresi âyet 110’da Rabbimiz şöyle buyurur:
“Namazlarınızı dosdoğru kılınız, zekâtlarınızı da veriniz. Nefislerinizin yararı ve ebedi mutluluğu için verebildiklerinizin Rabbinizin katında karşılığını bulursunuz. Hiç şüphe yok, Allah Zülcelal yaptıklarınızı (kıldığınız namazlar ve verdiğiniz zekâtları ) hayırları görücüdür.”
Namaz Hakka Zekât da Halka Yöneltir
İslâm dini madde ile mânayı birleştirdiği için biz müminleri namazla Rabbimize; bir diğer anlatımla Hak’ka yöneltirken zekâtla da halka yönlendirmektedir. Zekât şartlarını haiz olan müminlerin Halk’a karşı yapmakla yükümlü olduğu temel görevdir . Cennet’e yol olan bir ameldir.
Bütün ilahi emirlerde olduğu gibi zekâtta da çok büyük faydalar vardır.
Zekâtın Faydaları
Zekât kişiyi maddî ve mânevî bakımdan geliştiren, ahlâken yücelten; toplumu büyüten ve toplum fertlerini kaynaştıran ibadettir.
Zekât cimrilik, ihtiras, katı kalplilik, bencillik gibi kötü hasletleri gideren, sosyal yardım alacaklarla yardım edecekler arasında irtibatlar kurduran ve kaynaşmayı sağlayan ibadettir. Bir diğer anlatımla toplumda kazananlar arttıkça yardım alacaklar da çoğalacaktır.
Zekât ekonomiyi canlandıran ve geliştiren ibadettir. Çünkü faizin aksine maddî İmkânlar fakirlerden zenginlere değil, zenginlerden fakirlere akar. Alacakları zekât sebebiyle fakirlerin yapacakları harcamalar artar. Böylece tüketim çoğalır. Tüketim çoğaldıkça üretim artar. Üretim attıkça da iş sahaları büyür, istihdam alanları gelişir ve böylece toplum hiçbir özel girişime gerek kalmadan ekonomi hayat bulur.
Faiz Zekâtın Zıddıdır
Sevgili Kardeşlerim! İnşallah faizi konu alan bir sohbetimizde mekanizmanın faizde nasıl zekâtın zıt istikamette bir gelişim gösterdiğine değiniriz. Şu kadarını açıklayalım. Faizde fakirlerden, tüketicilerden zenginlere akar. Toplumda mutlu bir azınlık oluşurken hayat, büyük kitlelerin aleyhine gelişir. Bir âyet-i kerîmede Rabbimiz bu gerçeği şöyle açıklar:
“Allah faizleri mahveder ve sadakaları artırır…” (Bakara 276)
Zekâtın Kur’an’daki Adı
Zekâtın Kur’an’daki ana adı sadakadır; zekâtın alınması emredilir ve nerelere verileceği beyan edilirken Rabbimiz bize zekât sözcüğünü değil Sadaka /sadekât sözcüklerini kullanır. (Tevbe 60,103) Sadakanın sözlük anlamı kişinin imanını belgeleyendir. Sadakayı temizleyen ve artıran anlamına zekât da kişinin imanını kanıtlayan görevdir.
Zekât Dünya Hayatımızla da İlgilidir
Sevgili Kardeşlerim! Biz İslâmî görevlerin yapılmasını daima âhiret hayatıyla irtibatlandırırız. Sadece âhiret mükâfatı alınacağına inanırız . Bu tespit doğrudur ama eksiktir. Farz kılınan İslâmi görevlerin yapılmasının veya haram kılınan sözler ve işlerden kaçınılmasının ilk faydaları biz insanların dünya hayatı ile ilgilidir. Bir diğer anlatımla örneğin toplumsal hayatımızla, ahlâki hayatımızla, ruhî hayatımızla vs. alakalıdır. Bakınız Rabbimiz Kur’an-ı Kerîm’in Bakara sûresinin 261. âyetinde ne buyurmaktadır:
“Mallarını Allah yolunda, O’nun rızasını kazanmak için harcayanların hali yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tek tohumun hali gibidir. Allah dilediğine daha da çok da verir. Allah bilgisi ve rahmeti geniş olandır. Kullarının durumlarını bilen Rabdir.”
Sevgili kardeşlerim; genelde bu âyet-i kerîme ve benzerleri Kur’an tefsirlerinde açıklanırken hep âhiret hayatında alınacak armağanlar dile getirilir. Oysaki böyle değil. Hakikatin bütünü böyle değil. Allah’ın rızasını amaçlayan her harcama, toplum kesimlerine aktarılacağı için tüketim artacak, tüketimle birlikte üretim artacak, üretim arttıkça da iş sahaları gelişecektir. Böylece toplumda sosyal adaleti daha bir gerçekleşecektir. İnsanlar ruh köleliğinden kurtularak özgür, hür ve mutlu bir yaşam sürebileceklerdir.
Zekât İslâmî Toplum Vergisidir, Yasal Yollarla da Alınır
Sevgili kardeşlerim; İslâm toplumunda yani siyasi, hukuki ve ekonomik hayatı İslami temellere dayanan toplumda bizim bildiğimizin aksine zekât, ilgili resmi birimler tarafından toplum/devlet vergisi olarak alınır ve Rabbimizin belirlediği sosyal sınıflara aktarılır. (Tevbe 60,103)
Peygamberimizin muhteşem ifadesiyle zekât “Zenginlerden alınır, fakirlere verilir.”
İslam toplumunda zekâtımı vermiyorum diyemezsiniz. O ibâdet nitelikli toplum vergisidir. Gönül rızası ile verirsen sevap alır, âhiret yatırımı yapmış olursun, Rabbinin sevdiği kullar arasına girersin. Ama isteyerek vermezsen yasal yolla alınır. İlgili İslâmî kurum Allah’ın belirlediği hak olan zekâtı ı alır ve Tevbe 60’da belirlenen ilgililerine verir.
Zekât Malı Koruyucudur
Sevgili kardeşlerim; zekât bir toplumda yardım edebileceklerle yardım alacaklar arasında değindiğimiz üzere kaynaşmayı sağlayacağı için sınıfların oluşmasına engel olur. Bir diğer anlatımla ve Peygamberimizin diliyle ifade edersek; mallarımızı koruma altına almış oluruz. -Salât üzerine olsun- O şöyle buyuruyor: “Zekâtla mallarınızı koruma altına alınız.”
Eğer Rabbimizin belirlediği bu hak, hak sahiplerine ulaşırsa sosyal yardım bekleyen insanların nefreti değil saygısı kazanılır? Sevgi ufukları açılır. Onlar Yaradan’ın belirlediği hakkı alıyoruz rahatlığı içinde davranırlar ve isyana hakları olmadığını, servet düşmanlığına mahal bulunmadığını idrak ederler.
Devrimizde ferdi mülkiyet düşmanlığının artmasında, haset duygularının gelişmesinde ve sınıflaşmaların teşekkülünde zengin müminlerin fakirlere, âcizlere, işsizlere hakları olan zekâtları vermemelerinin, böylece cemiyeti fiilen iki kampa ayırmalarının büyük rolü olmuştur, olmaktadır ve olacaktır. Bu netice kaçınılmazdır. Bakınız Peygamberimiz bizleri nasıl uyarıyorlar:
“ Zekât ve nafaka gibi dinî nitelikli mali vazifeleri yapmamak olan Şuhh’tan aman sakının. Zira dînî nitelikli mali vazifelerden kaçınma, sizden önceki toplulukları helak etmiş, onları birbirlerinin kanını akıtmaya, haram olan can ve mal dokunulmazlığını helâl görmeye sevk etmiştir.”
Benim yaşımda olanlar ülkemizde servet düşmanlığının nasıl boyutlandığını, servetleriyle mağrur olan insanların bu ülkede tebdil-i kıyafetle gezdiklerini gördük ve bildik. Eğer müstahak olursak Allah u Zülcelal’in kullanacağı ceza kamçıları her zaman olur ve olacaktır. Ama biz görevimizi yaparsak hem dünyamızı mutlu hem de âhiretimizi mesut etmiş oluruz.
Zekâtı Olmayanın Kabul Edilir Namazı da Yoktur
Sevgili kardeşlerim! Burada önemli bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Sık sık değiniyoruz: “Namaz, olmazsa olmaz ibadettir. Namaz yoksa İslâm’ı bir bütün halinde yaşama imkânını bulamazsınız. İslam’ı bir bütün halinde yaşama enerjisini sağlayamazsınız.” Aziz Peygamberimiz bizi uyarmakta ve; “zekatı olmayanın kabul olunur, namazı da yoktur,” buyurmaktadırlar.
Bu hadisi sevgili kardeşlerim; çok uzun dönemler anlayamadım. Rabbim ufkumuzu açınca idrak edebildim. Zekât Rabbimizin belirlediği haktır. Siz bu hakkı vermediğiniz zaman helâl olan malınıza haram katmış olursunuz. Sevgili Peygamberimiz “Haramla beslenen vücud sahibinin duası ve diğer ibadetleri kabul edilmez,” buyurmakla değindiğimiz gerçeği açıklamış olmaktadır.
Zekât Verilecek Mallar ve Oranları
Bazı önemli hususiyetlerini açıklamaya çalıştığımız zekât ziraî mahsuller, hayvanlar, madenler, ticaret malları, hisse senetleri, altın ve gümüşler, fabrika ve apartman gelirleri üzerinden değişik yüzdelerle verilir. Mesela sermaye kazanç ikilisinden kırkta bir, kira gelirlerden yirmide bir, toprak ürünlerinden onda bir ve madenlerden beşte bir nispetlerinde verilir.
Dinimizde zekâtın büyük ölçüde her bir cins maldan ve değişik yüzdelerle verilmesi her türlü malda fakirlerin ve âcizlerin de hakları olduğunu göstermektedir. Zenginin kullandığı her malda fakirin de hakkı vardır. Buna göre gömlek üretiyorsan, gömlek verirsin, ayakkabı üretiyorsan ayakkabı verirsin, tarım ürünleri üretiyorsan, onlardan verirsin. Özetlersek hangi malı üretiyorsan, o maldan verirsin zekâtını.
-Yeri geldi aktarayım- bazı kardeşlerimiz örneğin şöyle diyorlar: Hocam elimizde yüzlerce elbise var, bir o kadar ilmi-dini kitap var, pek çok şişe zeytinyağı var ama verilecek para yok. Bu sebeple zekât veremiyoruz. Kardeşlerim! Paranın olmasına gerek yok. Bu durumda elbise, hitap ve zeytinyağı olarak zekât verirsin. Zaten asıl olan ürettiğin maldan zekâtını vermektir. İslam âlimleri fakirler lehine de kolaylık olsun diye zekâtın parasal karşılıklarla da verilebileceği içtihadında bulunmuşlardır.
Zekâtın İnkârı Kâfirliğe, İhmali Azaba Götürür
Sevgili kardeşlerim; zekâtın inkârı kâfirliğe, ihmali azaba götürür. Pek çoğumuzun, zaman zaman okuduğumuz Yasin sûresinin 49. âyetinde bize bir kâfir mantığı şöylece açıklanmaktadır:
“ Onlara Allah’ın size verdiği rızıklardan; ‘Ne duruyorsunuz, veriniz’ denildiği zaman Yaradan’ı ve O’nun zekâtla alakalı buyruklarını tanımayan kâfirler müminlere şöyle derler: Allah’ın dileseydi zenginleştireceği, yedirip doyuracağı kişileri biz mi doyuracağız? “
Bu mantık kâfir mantığıdır. Çünkü bütün nimetler Mevla’mızdandır. Sakın ha benim aklım dememeliyiz. Benim atılım gücüm dememeliyiz. Benim çalışmam dememeliyiz. Aklı da veren Allah’tır. Atılım gücünü veren de Allah’tır. Çalışma zevkini veren de O’dur. O, vermek istediği için sebepleri de ihsan eder. Dolayısıyla müminin mantığı “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk / Rabbim emret; Emrini dinlemeye ve uygulamaya hazırım .” şeklinde daima teslimiyet ve tevazu olmalıdır.
Bu “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk” şeklinde Telbiye zikri/duası haccın ihram haline özgü ise de mânası düşünülerek her zaman getirilebilir. Mümin hayatın her anı ve safhasında “Lebeyk/Emret Rabbim” demelidir. Şöylece de düşünmelidir: Benim gibi nice akıllılar, , nice atılım yapanlar ve nice çalışanlar var, var ama günlük zaruri ihtiyaçlarını bile karşılayamıyorlar.
Aziz Kardeşlerim! Kişi “Zekât da ne oluyor/Niçin zekât vereceğim,” dediği an Yaradan’ın buyruğunu tanımadığı için kâfir olur.
Zekâtsızlıkla Âhirete İmansızlık Bağlantısı
Burada ürpertecek bir gerçeğe işaret etmek istiyorum. Âhirete imansızlıkla, zekatsızlık Kur’ân-ı Kerîm’de sık sık bir arada zikredilir. Zekatsızlık, -Allah korusun- kafirliğe açık bir yoldur. Ebedî hayatı mahveder. Bakınız Fussilet sûresinde ne buyruluyor: “Uğrayacakları azaplardan ötürü Allah’a ortak koşanlara yazıklar olsun, zekâtı vermeyenler ve âhirete inanmayanlar da onlardır.” Evet,zekatsızlıkla ahirete imansızlık arsında sıkı bir rabıta vardır. Namazsızlıkla da böylesi bir bağlantı vardır. Bunun içindir ki Kur’ân’da Hak’ka /Allah’a yönelik namazla halka dönük zekât genelde bir arada zikredilir.
Zekâtsızlığın Dünya ve Âhiret Cezası
Sevgili kardeşlerim! Zekâtın verilmemesi veya verilmesinde ihmal gösterilmesi de azaba götürebilir. Laik cemiyetlerde zekatsızlığın cezası yok. Ama İslam toplumunda cezası var. Vermediğin zekât alınır, bir de vermen gereken zekatın bir misli de ceza kesilir.
Zekât vermemenin bir de Cehennemî cezası vardır. Rabbimiz bu cezaya ilişkin olarak bizleri Tevbe sûresinin 34 ile 35. âyetlerinde şöyle uyarmaktadır:
“…Altın ve gümüşü biriktirerek saklayan ve onları Allah yolunda harcamayan kimseleri acıklı bir azab ile uyar ey Peygamber. Zekâtı verilmeyerek biriktirilen malların cehennem ateşinde kızdırılacağı kıyamet gününde, onların alınları, yanları ve sırtları kızdırılan bu mallarla dağlanacak ve onlara şöyle denecektir: İşte nefisleriniz için sakladıklarınız. Artık topladıklarınızın acısını tadın bakalım.”
Kardeşlerim; Hayvanlarla ilgili çalışmamı yaparken bir konu dikkatimi çekmişti de kendi kendime sormuştum; Bu görüntüleri bile dehşet veren zehirli kobralar niçin yaratıldı? Meğer zekatsızlığımız sebebiyle uğrayabileceğimiz azabın büyüklüğünü kavratıcı mühim bir faydası varmış. Bunu Allah’ın Resûlü’nün aşağıda naklediğimiz hadisinden öğrenenebiliyoruz. Salât üzerine olsun Peygamberimiz şöyle buyurur:
“Allah’ın kendisine verdiği malların zekâtını vermeyen kişinin Kıyamet Günü’nde vermediği zekâtları, korkunç bir yılana dönüştürülür. O yılan kişiyi çenesinden yakalar ve ona ‘işte ben senin zekâtını vermediğin malınım, ben senin hazinenim’ der.”
Zekat vermemezlik bizi azaba götürdüğü gibi zekat vericilik de Cennet’e götürür. Rabbimizin hiç bir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir kalbin tasavvur edemeyeceği Ebedî Cennet nimetlerine götürür. Bu gerçeği de Kur’an-ı Kerim’de cennete girecekleri açıklanan Müslümanların bildirilen ana vasıflarıının iman, namaz ve zekât olmasında öğreniyoruz.
Biz teberrüken Ra’d sûresinin 24 ile 24. ayetlerinin anlamını vermekle yetinelim:
“Rablerinin rızasını dileyerek her zorluğa sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan -gizli ve aşikâr- Allah yolunda harcayanlar ve kötülüğü iyilikle savanlar yok mu? Dünya hayatının iyi bir sonucu olan Adn cennetleri onlarındır… Onlar girecekleri Adn cennetlerinde ebedi olarak kalacaklardır.”
Aziz kardeşlerim; Unutmayınız, fakirler almaya muhtaçtır ama mal varlığı olanlar vermeye daha çok muhtaçtır.
En Ziyade Kayba Uğrayacaklar
Unutmayınız, zekatını verebildiğiniz mallar sizin mallarınızdır. Diğerleri varislere bırakacaklarınızdır.
Unutmayınız, zekâtı vermemek Cehennem’ vermek de Cennet’e götürür.
Sizlere namazı bir daha hatırlatıyor ve bir hadisle sohbetimizi bitiriyorum.
Sahabi Ebuzer Hz Peygamberlerle aralarında geçen konuşmayı şöyle anlatıyor:
Hz. Peygamber Kâbe’nin gölgesinde oturuyorken beni görünce şöyle dedi: Kâbe’nin Rabbi olan Allah’a yemin ederim ki en ziyade kayba uğrayacak kişiler onlardır. Ben de sordum:
-Ya Rasulallah; anam babam sana feda olsun. Kıyamet Günü’nde en ziyade zarara uğrayacaklar kimlerdir? Şöyle buyurdu:
-Onlar, önünden, arkasından, sağından ve solundan devamlı verebilenler müstesna, malları çokça olanlardır. En ziyade kayba uğrayacak olanlar zekâtlarını vermedikleri çokça mallara sahip olanlardır.
Hepinize hayırlar, huzurlar dolu ömürler niyaz ederim aziz kardeşlerim.
Ali Rıza DEMİRCAN