Sık sık değindiğimiz üzere bütün malların yaratıcısı ve sahibi Allah Zülcelal’dir. Bizler O’nun koyduğu ölçülere göre kazanacak, O’nun koyduğu ölçülere göre harcayacak, O’nun koyduğu ölçülere göre yeni yeni yatırımlara yönelecek ve bunun yanında O’nun koyduğu ölçülere göre bölüşüme gideceğiz.
Bölüşmenin ana yolu da elbette zekâttır aziz kardeşlerim.
Zekat Yüce Rabbimizin Kur’ân ile müminlere yüklediği bir ibadet görevdir. Zekât toplumun acizleri, işsizleri, dulları ve yetimleri gibi sosyal yardım bekleyen kesimleri için kuşkusuz Rabbimizin belirlediği bir Hak’tır.
Yüce dinimizde önce görevler gelir. Haklar görevleri takip eder. Mali yardım konusunun önemi sebebiyledir ki toplumun muhtaçlarının yardım alma Hak açıkça belirlenmiştir. Rabbimiz Meâric ve Zâriyat sûrelerinde Hak’kı öne alarak : “Onların mallarında ihtiyaçlarını arz edenler ve edemeyenler için belirlenmiş Hak vardır.” buyurur. (Zâriyat 19; Meâric 24) Hakkın verilmesi ise zekât görevimizi oluşturur.
Sevgili kardeşlerim; zekât beşeri rejimlerde görüldüğü gibi donuk bir vergi değildir. Zekât İslam toplumunda, toplum yönetiminin ilgili birimleri tarafından alınan ve ardından Allah Zülcelâl’in belirlediği sınıflara aktarılan bir görevimizdir. Soyut vergi değil, bir ibadettir. Çünkü zekât Rabbimizin Kur’ân-ı Kerîm’de defalarca tekrarladığı buyruğudur.
Aziz kardeşlerim; zekât Hz. Mûsa ve Hz. İsa gibi bütün Peygamberlerin tebliğlerinde yer alan mali ibadetti. (Bakara 83;Meryem 31)
Rabbimizin Kur’ân’da tekrarladığı zekât emirlerinden birini bereketlenmek için arz edelim. Bakara sûresi âyet 110’da Rabbimiz şöyle buyurur:
“Namazlarınızı dosdoğru kılınız, zekâtlarınızı da veriniz. Nefislerinizin yararı ve ebedi mutluluğu için verebildiklerinizin Rabbinizin katında karşılığını bulursunuz. Şüphesiz Allah Zülcelal yaptıklarınızı (kıldığınız namazlar ve verdiğiniz zekâtları ) hayırları görücüdür.”
Zekât kişiyi maddî ve mânevî bakımdan geliştiren, ahlâken yücelten; toplumu büyüten ve ayrıca toplum fertlerini kaynaştıran ibadettir.
Zekât cimrilik, ihtiras, katı kalplilik, bencillik gibi kötü hasletleri gideren, sosyal yardım alacaklarla yardım edecekler arasında irtibatlar kurduran ve bunun yanında kaynaşmayı sağlayan ibadettir. Bir diğer anlatımla toplumda kazananlar arttıkça yardım alacaklar da çoğalacaktır.
Zekât ekonomiyi canlandıran ve geliştiren ibadettir. Çünkü faizin aksine maddî İmkânlar fakirlerden zenginlere değil, zenginlerden fakirlere akar. Alacakları zekât sebebiyle fakirlerin yapacakları harcamalar artar. Böylece tüketim çoğalır. Tüketim çoğaldıkça üretim artar. Üretim attıkça da iş sahaları büyür, istihdam alanları gelişir ve böylece toplum hiçbir özel girişime gerek kalmadan ekonomi hayat bulur.
Faiz zekâtın zıddıdır, çünkü faizde fakirlerden, tüketicilerden zenginlere akar. Toplumda mutlu bir azınlık oluşurken hayat, büyük kitlelerin aleyhine gelişir.
Zekâtın Kur’an’daki ana adı sadakadır; zekâtın alınması emredilir. Nerelere verileceği beyan edilirken Rabbimiz bize zekât sözcüğünü değil Sadaka /sadekât sözcüklerini kullanır. (Tevbe 60,103) Sadakanın sözlük anlamı kişinin imanını belgeleyendir. Sadakayı, temizleyen ve artıran anlamına zekât da kişinin imanını kanıtlayan görevdir.
İslâm toplumunda yani siyasi, hukuki ve ekonomik hayatı İslami temellere dayanan toplumda bizim bildiğimizin aksine zekât, ilgili resmi birimler tarafından toplum/devlet vergisi olarak alınır. Ve Rabbimizin belirlediği sosyal sınıflara aktarılır. (Tevbe 60,103)
Peygamberimizin muhteşem ifadesiyle zekât “Zenginlerden alınır, fakirlere verilir.”
Sevgili kardeşlerim; zekât bir toplumda yardım edebileceklerle yardım alacaklar arasında değindiğimiz üzere kaynaşmayı sağlayacağı için sınıfların oluşmasına engel olur. Bir diğer anlatımla ve Peygamberimizin diliyle ifade edersek; mallarımızı koruma altına almış oluruz. -Salât üzerine olsun- O şöyle buyuruyor: “Zekâtla mallarınızı koruma altına alınız.”
Eğer Rabbimizin belirlediği bu hak, hak sahiplerine ulaşırsa sosyal yardım bekleyen insanların nefreti değil saygısı kazanılır? Sevgi ufukları açılır. Onlar Yaradan’ın belirlediği hakkı alıyoruz rahatlığı içinde davranırlar ve isyana hakları olmadığını, servet düşmanlığına mahal bulunmadığını idrak ederler.
Devrimizde ferdi mülkiyet düşmanlığının artmasında, haset duygularının gelişmesinde ve sınıflaşmaların teşekkülünde zengin müminlerin fakirlere, âcizlere, işsizlere hakları olan zekâtları vermemelerinin, böylece cemiyeti fiilen iki kampa ayırmalarının büyük rolü olmuştur, olmaktadır ve olacaktır. Bu netice kaçınılmazdır. Bakınız Peygamberimiz bizleri nasıl uyarıyorlar:
“ Zekât ve nafaka gibi dinî nitelikli mali vazifeleri yapmamak olan Şuhh’tan aman sakının. Zira dînî nitelikli mali vazifelerden kaçınma, sizden önceki toplulukları helak etmiş, onları birbirlerinin kanını akıtmaya, haram olan can ve mal dokunulmazlığını helâl görmeye sevk etmiştir.”
Sevgili kardeşlerim! Burada önemli bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Sık sık değiniyoruz: “Namaz, olmazsa olmaz ibadettir. Namaz yoksa İslâm’ı bir bütün halinde yaşama imkânını bulamazsınız. İslam’ı bir bütün halinde yaşama enerjisini sağlayamazsınız.” Aziz Peygamberimiz bizi uyarmakta ve; “zekatı olmayanın kabul olunur, namazı da yoktur,” buyurmaktadırlar.
Bu hadisi sevgili kardeşlerim; çok uzun dönemler anlayamadım. Rabbim ufkumuzu açınca idrak edebildim. Zekât Rabbimizin belirlediği haktır. Siz bu hakkı vermediğiniz zaman helâl olan malınıza haram katmış olursunuz. Sevgili Peygamberimiz “Haramla beslenen vücud sahibinin duası ve diğer ibadetleri kabul olmaz”. Buyurmakla değindiğimiz gerçeği açıklamış olmaktadır.
Bazı önemli hususiyetlerini açıklamaya çalıştığımız zekât ziraî mahsuller, hayvanlar, madenler, ticaret malları, hisse senetleri, altın ve gümüşler, fabrika ve apartman gelirleri üzerinden değişik yüzdelerle verilir. Mesela sermaye kazanç ikilisinden kırkta bir, kira gelirlerden yirmide bir, toprak ürünlerinden onda bir ve madenlerden beşte bir nispetlerinde verilir.
Dinimizde zekâtın büyük ölçüde her bir cins maldan ve değişik yüzdelerle verilmesi her türlü malda fakirlerin ve âcizlerin de hakları olduğunu göstermektedir. Zenginin kullandığı her mal da fakirin de hakkı vardır. Buna göre gömlek üretiyorsan, gömlek verirsin, ayakkabı üretiyorsan ayakkabı verirsin, tarım ürünleri üretiyorsan, onlardan verirsin. Özetlersek hangi bir malı üretiyorsan, o maldan verirsin zekâtını.
-Yeri geldi aktarayım- bazı kardeşlerimiz örneğin şöyle diyorlar. Hocam elimizde yüzlerce elbise var, bir o kadar ilmi-dîni kitap ve ayrıca pek çok şişe zeytinyağı var. Ama verilecek para yok. Bu sebeple zekât veremiyoruz.
Kardeşlerim! Paranın olmasına gerek yok. Bu durumda elbise, hitap ve zeytinyağı olarak zekât verirsin. Zaten asıl olan ürettiğin maldan zekâtını vermektir. İslam âlimleri fakirler lehine de kolaylık olsun diye zekâtın parasal karşılıklarla da verilebileceği içtihadında bulunmuşlardır.
Sevgili kardeşlerim; zekâtın inkârı kâfirliğe, ihmali azaba götürür. Pek çoğumuzun, zaman zaman okuduğumuz Yasin sûresinin 49. âyetinde bize bir kâfir mantığı şöylece açıklanmaktadır:
“ Onlara Allah’ın size verdiği rızıklardan; ‘Ne duruyorsunuz, veriniz’ denildiği zaman Yaradan’ı ve O’nun zekâtla alakalı buyruklarını tanımayan kâfirler müminlere şöyle derler: Allah’ın dileseydi zenginleştireceği, yedirip doyuracağı kişileri biz mi doyuracağız? “
Bu mantık kâfir mantığıdır. Çünkü bütün nimetler Mevla’mızdandır. Sakın ha benim aklım dememeliyiz. Benim atılım gücüm dememeliyiz. Benim çalışmam dememeliyiz. Aklı da veren Allah’tır. Atılım gücünü verene de Allah’tır. Çalışma zevkini veren de O’dur.
Aziz Kardeşlerim! Kişi “Zekât da ne oluyor/Niçin zekât vereceğim,” dediği an Yaradan’ın buyruğunu tanımadığı için kâfir olur.
Burada ürpertecek bir gerçeğe işaret etmek istiyorum. Âhiret’e imansızlıkla, zekatsızlık Kur’ân-ı Kerîm’de sık sık bir arada zikredilmektedir. Zekâtsızlık, -Allah korusun- kafirliğe açık bir yoldur. Ebedî hayatı mahveder. Bakınız Fussilet sûresinin ilk ayetlerinde ne buyruluyor:
“Uğrayacakları azaplardan ötürü Allah’a ortak koşanlara yazıklar olsun, zekâtı vermeyenler ve âhirete inanmayanlar da onlardır.”
Sevgili kardeşlerim! Zekâtın verilmemesi veya verilmesinde ihmal gösterilmesi de azaba götürebilmekte. Zekâtsızlığın İslam toplumunda cezası da vardır. Vermediğin zekât alınır, bir de vermen gereken zekâtın bir misli de ceza kesilir.
Zekât vermemenin bir de Cehennemî cezası vardır. Rabbimiz bu cezaya ilişkin olarak bizleri Tevbe sûresinin 34 ile 35. âyetlerinde şöyle uyarmaktadır:
“…Altın ve gümüşü biriktirerek saklayan ve onları Allah yolunda harcamayan kimseleri acıklı bir azab ile uyar ey Peygamber. Zekâtı verilmeyerek biriktirilen malların cehennem ateşinde kızdırılacağı kıyamet gününde, onların alınları, yanları ve sırtları kızdırılan bu mallarla dağlanacaktır. Ve onlara şöyle denecektir:. İşte nefisleriniz için sakladıklarınız. Artık topladıklarınızın acısını tadın bakalım.”
Kardeşlerim; Hayvanlarla ilgili çalışmamı yaparken bir konu dikkatimi çekmişti de kendi kendime sormuştum; Bu görüntüleri bile dehşet veren zehirli kobraları Allah niçin yarattı? Meğer zekâtsızlığımız sebebiyle uğrayabileceğimiz azabın büyüklüğünü kavratıcı mühim bir faydası varmış. Bunu Allah’ın Resûlü’nün aşağıda nakledeceğimiz hadisinden öğrenebiliyoruz. Salât üzerine olsun Peygamberimiz şöyle buyurur:
“Allah’ın kendisine verdiği malların zekâtını vermeyen kişinin Kıyamet Günü’nde vermediği zekâtları, korkunç bir yılana dönüştürülür. O yılan kişiyi çenesinden yakalar ve ona ‘işte ben senin zekâtını vermediğin malınım, ben senin hazinenim’ der.”
Zekat vermemezlik bizi azaba götürdüğü gibi zekât vericilik de Cennet’e götürür. Rabbimizin hiç bir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir kalbin tasavvur edemeyeceği Ebedî Cennet nimetlerine götürür. Bu gerçeği de Kur’an-ı Kerim’de cennete girecekleri açıklanan Müslümanların bildirilen ana vasıflarının iman, namaz ve zekât olmasından öğreniyoruz.
Biz teberrüken Ra’d sûresinin 24 ile 24. âyetlerinin anlamını vermekle yetinelim:
“Rablerinin rızasını dileyerek her zorluğa sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan -gizli ve aşikâr- Allah yolunda harcayanlar ve kötülüğü iyilikle savanlar yok mu? Dünya hayatının iyi bir sonucu olan Adn cennetleri onlarındır… Onlar girecekleri Adn cennetlerinde ebedi olarak kalacaklardır.”
Aziz kardeşlerim; Unutmayınız, fakirler almaya muhtaçtır ama mal varlığı olanlar vermeye daha çok muhtaçtır.
Unutmayınız, zekatını verebildiğiniz mallar sizin mallarınızdır. Diğerleri varislere bırakacaklarınızdır.
Unutmayınız, zekâtı vermemek Cehennem’e vermek de Cennet’e götürür.
Sizlere namazı bir daha hatırlatıyor ve bir hadisle sohbetimizi bitiriyorum.
Sahâbi Ebuzer Hz Peygamberlerle aralarında geçen konuşmayı şöyle anlatıyor:
Hz. Peygamber Kâbe’nin gölgesinde oturuyorken beni görünce şöyle dedi: Kâbe’nin Rabbi olan Allah’a yemin ederim ki en ziyade kayba uğrayacak kişiler onlardır. Ben de sordum:
-Ya Rasûlallah; anam babam sana feda olsun. Kıyamet Günü’nde en ziyade zarara uğrayacaklar kimlerdir? Şöyle buyurdu:
-Onlar, önünden, arkasından, sağından ve solundan devamlı verebilenler müstesna, malları çokça olanlardır. En ziyade kayba uğrayacak olanlar kuşkusuz zekâtlarını vermedikleri çokça mallara sahip olanlardır.
Hepinize hayırlar, huzurlar dolu ömürler niyaz ederim aziz kardeşlerim.
ALİ RIZA DEMİRCAN
MİRATHABER. COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…
View Comments