Zikir ibadeti çok önemlidir. Çünkü öncelikle Kur’an’ı Kerimde en çok yer verilen konulardan biridir. Ve kalp üzerindeki etkisi sayılamayacak kadar çoktur. Özellikle müslümanlar bu ibadeti ifa etmemeleri yüzünden çok amma çok sıkıntı ve mahrumiyetlere marûz kalmaktadırlar. Nice mağduriyet ve nice sıkıntı bundan kaynaklanmaktadır. Fakat bu ibadetle ilgilenmedikleri için de vesayetten ve küresel baskı altında inim inim bocalamaktan kurtulamıyorlar. En ağır zilleti yaşadıkları halde bir türlü uyanamıyorlar. Bunu, merhametlilerin en merhametlisi ve ahkamuu’l hâkimîn Rabbimiz çok manidar bir ifade ile açıklamasını yapar.
Müminler için hâlâ vakti gelmedi mi ki, kalbleri Allah’ın zikrine ve inen Kur’an’a haşyet (kalp ürpertisi) ile müsait hale gelsin. Bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmiş zikre ve Kitaba karşı kalbleri katılaşmış ve çoğu fıska dalmış bulunanlar gibi olmasınlar. (Hadid:57/16)
Kalbleri katılaşan çoğu fâsık olanlar” ifadesi yer yer kullanılmakta ve endişelendiren uyarılar yapılmaktadır. Bunlardan biri beyinleri zonklatacak mesaj vermektedir. Bir bakar mısınız? Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın; çünkü onlar, haktan kopup ayrılmış fasıklardır. (Haşı:59/19) Demek ki, haktan kopmanın sebebi zikirsiz hayattır
“Allah’ın zikrine müsait hale gelmeyen,” kalp ürpertisi” olmayan, zikre ve Kitaba karşı kalbleri katılaşan insanlara fâsık gömleği giydiriliyor. Hem Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu gerçeği ile karşı karşıya kalıyorlar. Ve hâlâ müslümanların bu gerçeklerle yüzleşmek istememeleri ilginçtir.
Allah’ın kendilerini yerdiği kalpleri katılaşanlar hiçbir ışığı göremiyorlar. Hak sistem şeri’atten inhiraf ediyorlar. Allah’da onlara kendilerini unutturuyor ve zikirsiz, fikirsiz, şükürsüz bir hayata adapte oluyorlar. Güyâ işler tıkırında gidiyor! Küresel felaketler, sosyal ve ekonomik dertler artarak devam ediyor. İnsanlar güçleri yetmediği halde kendilerince her felaketin uhdesinden gelmeye çalışıyorlar. Ancak Allah’ı hesaba katmıyorlar. Allah Teâlâ ise onların hakkında açıklama yapıyor. Zikrin insan kalbi üzerindeki farklılığı dile getiriyor ve çarpıcı hükmünü beyan ediyor;
Allah’ın göğsünü İslamiyet’e açıp genişlettiği kişi Rabbinden bir nûr üzeredir. O, hiç kalbleri kararmış kimseler gibi midir? Artık Allah’ın zikrinden kalbleri kaskatı kesilmiş olanların vay hallerine! İşte onlar apaçık dalalet içindedirler. (Zumer:39/22) Bu ayeti kerimede Allah Teâlâ zikredenleri överek taltif eder, zikretmeyenlerin perişan hallerini afişe ederek İşte onlar apaçık dalalet içindedirler, diyerek teşhir eder. Şimdi biz tozlu ve küflü bilgilerimizle değil Allah’ın açık beyanlarını algılayabilecek bir şuur ile düşünelim. Düşünerek karar verelim.
Allah Teâlâ bize hak olan gerçekleri mi, yoksa dayanaksız iddiaları mı telkin ediyor?! Hak olan gerçekleri emrediyorsa niçin müslümanlar bile bile inadına böylesi bir ibadete ilgisiz kalıp geçiştiriyorlar? Pekiyi kim zarar ediyor, onu da beyan ediyor;
Ey müminler! Sizi mallarınız ve evlâdınız Allah’ın zikrinden uzaklaştırıp alıkoymasın! Her kim bunu yaparsa, işte hüsrana (ebedî zarar ve ziyana) uğramış olurlar. (munafikûn:63/9) Buna rağmen Rabbimiz Allah Teâlâ bazı ehil kullarını onure eder: Nice erler ki ne ticaret ne de alış veriş kendilerini Allah’ın zikrinden, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymaz, onlar kalplerin ve gözlerin kıvranacağı günden korkarlar. (Nûr:24/37) Allah kulunu serbest bırakır.
“Ya şükreden ya da nankör kâfir olur”. Esselamualeykum. İlhan Oral
Not: Göztepe Prof. Dr. Süleyman Yalçın Hastahanesi yoğun bakımında yatmakta olan kardeşim Saim ORAL için dost ve kardeşlerimizden dua bekliyoruz. Selam ve sevgilerimle.