Kur’an, insan ve insan ile ilgili kâinatta ne varsa tüm incelikleriyle akılları doyuracak, vicdanları süsleyecek ve kalpleri güçlendirecek her şeyi açıkça beyan eden emsalsiz Kitaptır.
İlhan ORAL
Kur’an, insan ve insan ile ilgili kâinatta ne varsa tüm incelikleriyle akılları doyuracak, vicdanları süsleyecek ve kalpleri güçlendirecek her şeyi açıkça beyan eden emsalsiz Kitaptır.
Bu Kitabı anlayan ve inanarak uygulayanlar, asırların en seçkin ve üstün nesilleri oldular. İlimde, irfanda, adalette, zikirde, fikirde ve şükürde zirvelere yerleştiler. Hem kendileri ve hem de çevreleri, hayaller üstü güzellikleri yaşadılar. Bu ifadeleri dile getiren üç ayette açık ve seçik ifadeler vardır; Göklerin de, yerin de mülkü Allah’ındır. Allah her şeye kâdirdir. Gerçekten, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde lüb akıl sahipleri için elbet ibret verici deliller vardır. Lüb akıl sahipleri o kimselerdir ki, ayaktayken, otururken ve yatarken Allah’ı zikrederler. Onlar göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler ve şöyle derler: “Ey Rabbimiz, sen bunları boşuna yaratmadın. Sen batıl şey yaratmaktan münezzehsin. Artık bizi cehennem azabından koru. (Âli İmran:3/189-191) Yalnızca bu üç ayette nice ibret ve hikmetler vardır.
Öncelikle, her hangi bir yerinde bulunup yaşadığımız kâinatın mutlaka “bir sahibi vardır, O da ancak Allah’tır. Bu ” bilgi ve şuur müminde etkindir. Bu şuur, O’nun kudretinin dışında hiçbir şeyin olmayacağını ispat eder. O, öyle kudret sahibidir ki, daha göklerin çekirdek katı olan gezegenler âleminde düzensizlik vukuatı olmamıştır, O kozmos âleminin hem sahibi ve hem de hükümdarıdır. Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişi milyarlarca asır sürecinde hesap kayması olmamış ve saniye boyutunda bile sapma görülmemiştir. Pekiyi bunu algılayıp değerlendiren var mıdır? Ve “insan çok cahil ve çok zâlim” olduğu için bunu anlayıp idrak edecek kimse yok mudur? Elbette vardır. Bu ibret verici ve hikmet dolu hakikatleri anlayacaklar çok ve en üstün olan insanlardır. Bunlar ancak ve ancak lüb akıl sahipleri olanlardır. Bunlar, en seçkin ve en saygın kul olanlardır.
Çünkü onlar lüb akıl sahipleri oldukları için, ayakta da, otururken de ve yatarken de Allah’ı zikrederler. Onlar göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler: yani iyice ve derinlemesine düşünürler. Bu düşünce sayesinde yerin ve göklerin boş yere yaratılmadığını ve Allah Teâlâ’nın ibretsiz ve hikmetsiz bir şey yapmaktan münezzeh olduğu inancı kalplerine yerleşir. Beşer için yaratılan en üstün aklı kullanır varlıklar âlemi ile bağ kurarlar. Kalpleri ve dilleri ile Allah’ı zikrederler, çevre ve insanlar ile âhenk ortamına girerler toplum birlik ve güveni ile huzura kavuşurlar. Böylece Allah Teâlâ’nın kullarına nimet olarak verdiği zikir ve fikir ibadetleri sayesinde dünya sıkıntılarından arınırlar ve saadet iklimine girerler.
Bundan gocunan bir takım şer güçler, insanları, Kur’an’ın nurlu atmosferinden çıkarıp bencil, tatminsiz, doyumsuz, güvensiz ve huzursuz ortama sürükler ve mahkûm ederler. Tabii bu hususta yalnız onları suçlamak gerçeğe uygun olmayacaktır. Ancak bu şer güçler, müslümanların ilimsiz, omurgasız ve lidersiz kaldıklarını müşahede edince düşmanca ve kalleşçe yüklenirler. İnfazsızca her değeri harap ederler. Şimdi ve şimdiye kadar yaptıkları bütün melanetler hep böyle olmuştur. Elbette bu şer güçlerin başında şeytan rolünü icra eder.
Cenabı Hak bunu şöyle anlatır; Onların üzerlerine şeytan çullanmış da onlara Allah’ın zikrini unutturmuştur. Onlar, şeytanın askerleridir. İyi bilin ki şeytanın askerleri, zarar ve ziyan edenlerdir. (Mücadele:58/19) Şeytan, insanlara. Allah’ı zikretmeyi unuttururken müslümanların neye dikkat etmeleri gerekeni yine Rabbimiz açıklar ve buyurur; Andolsun ki Resûlullah’da sizin için, Allah’ı ve âhiret gününü ümit edip arzulayanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel örnek vardır. (Ahzab:33/21) Evet, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ümmetine örnektir. Onu müslümanların kabul etmesi için gerekli şartlar vardır ve bu şartlar Rabbimiz Allah Teâlâ’nın kesin emirleridir. Bu şartlar gerçekleşmediği takdirde Onun yolunun kapıları kapanır, mülkün sahibi artık geçit vermez. Bu dünyada da müslümanlar zelil olurlar. Bu gün müslümanların perişan halleri bundan kaynaklanmaktadır.
Ey müminler! Allah’ı kesin ve çok zikredin ve O’nu sabah akşam tesbih edin. (Azhap: 33/42)
Acaba, Allah Teâlâ’nın kesin emirleri karşısında inadına direnenlerin halleri ne olur?
Azmini Allah rızası istikametinde kullananlara ne mutlu!
Esselamu aleykum.