Zina Suçtur ve Günahtır
Habertürk TV’de Kübra Par’ın Yönettiği ve Ali Rıza Demircan olarak benim konuk Olduğum “Açık ve Net” İsimli Programın yayınlann bant çözümüdür. İçerik aynen korunmuştur.
Kübra PAR: Biliyorsunuz son günlerde bazı hocaların hem güncel hem de birkaç yıl önce yaptıkları açıklamalar, daha doğrusu verdikleri fetvalar hem tartışma yarattı hem tepki çekti…
Bugünkü konuğum Ali Rıza Demircan. Ali Rıza Demircan daha önce 80’li yıllarda İslâm’a Göre Cinsel Hayat kitabını kaleme almıştı ve bu konuda gerçekten dobra konuşan bir isim, bugün ona bütün bu tartışmaları açık açık soracağım, bakalım neler anlatacak…Buyurun Hocam
Ali Rıza DEMİRCAN: Toplumumuzu tedirgin eden görüşlerin/ fetvaların üç ana sebebi var.
Bu girişten sonra yönelttiğiniz soruya cevap vereyim.
Şimdi sevgili kardeşim müsaade ederseniz, görüşleri/fetvaları aktarılan tanıdığım insanların adını anmadan programı sürdürmek isterim. İslâm ahlâkı da bunu gerektiriyor.
Hiristiyanî yaklaşımlarla biz cinselliği hafife alır olduk. Oysaki cinsellik fevkalade önemli bir olgudur. Çünkü insanı yaratan Allah’tır, insanda cinsel duyguları, organları ve tatmin olunma ihtiyacı duyulan duyguları halk eden Yüce Yaratıcıdır. Cinselliğe yönelmenin insan onuru ve yceliği ile bağdaşmadığı anlayışı var. Oysaki böyle değil. Erkek için de kadın için de cinsellik önemlidir. Cinselliğin evlilik içinde meşru şekilde yaşanır olması gerekir.
Şimdi biraz evvel nakiller yaptığınız konular dinimizi doğrudan ilgilendiren, din adına yorum yapılacak konular değildir. Adam yatağına girmiştir. Normaldir, her insan cinsellik çağrışımları yapar. Duvardaki tablodan, bir önceki gece izlenen dizi filmden etkilenebilir, kendi yatağında isterse sabaha kadar dönüp dursun. Bunu fetva konusu haline getirmek, bunu izaha muhtaç bir konu olarak algılamak ve algılatmaya çalışmak makul değildir. Türkiye’de İslâm’a göre cinsellik konusunda konuşması gereken üç beş kişiden herhalde bir tanesiyim. Ben anlamsız buluyorum, manasız görüyorum.
Ali Rıza DEMİRCAN: Şimdi sevgili kardeşim, ben, sözünü ettiğiniz kardeşimi olayın dışına çıkararak söylüyorum. Sizin dünyanız basit olursa, o basit dünyanız içinde temelde basit olan olgular da büyük görülür. Siz hizmet ettiğinizi sanırsınız ama sağduyulu insanların kerih görecekleri, sindiremeyecekleri ve dine bakış açılarını olumsuzlaştıracakları davranışların içine de girmiş olabilirsiniz.
Kübra PAR: Dünyası basit dediğiniz bu isimlerden bu yine aynı şahsın bir açıklaması daha var. Yine geçenlerde konuşuldu. Toplumun da kafasını karıştırabilir, sadece bunun için soruyorum, polemik için değil. Diyor ki, yabancı bir erkekle kadının asansörde yalnız kalması iki dakikalığına da olsa halvet şartlarını oluşturur.
Ali Rıza DEMİRCAN: Kur’ân-ı Kerim’de zina ile ilgili, evlilik dışı ilişkilerle ilgili Furkan Sûresi’nde, İsra, Mümtahîne ve Nur Sûre’lerinde âyetler var. Zinayı yasaklayan İsra 32 de fevkalade ilginç bir ifade var: Zina yapmayın değil, “Zinaya yaklaşmayın!” şeklinde.
Bu zinaya yaklaşmayın ifadesinden hareketle aziz Peygamberimizin bazı uyarıları olduğu gibi yaşadıkları toplumsal şartlara göre İslâm bilginlerinin de bazı ikazları var. Bu doğru uyarılar sebebiyle öteden beri bizim ahlâk dünyamızda zinaya götürücü olabilecek mesela birbirleri ile evlenebilecek olanların toplumun bakışlarının uzağında, tamamen yalnız kalabilecekleri kapalı mekânlarda birlikteliklerine yani halvetine sıcak bakılmaz. Bunun gibi mesela pornografik yayınların izlenmesine, erotik filmlerin seyredilmesine ve bu tür filmlerde rol alınmasına… Bütün bunlara da sıcak bakılmaz ve bu normaldir. Bunda anormal olan bir şey yok ama olayın bu şekilde ele alınmasını karikatürize bir örnek olarak görüyorum. Ama bunlara da halkımız sebebiyet veriyor. Burada kişisel tespitlerime de değinmek isterim.
Halk Soruyor
Bana yöneltilen binin üzerinde cinsel nitelikli soru var, ama ne sorular. Bunlardan bazıları İslâm’a Göre Cinsel Hayat’ın yazarı olarak, defalarca bu tür programlara katılmış biri olarak senin gibi bir kızımın önünde örneklendiremeyeceğim türdendir… Biz bunlara cevaplar veriyoruz ama bu verdiğimiz cevaplar, cevap verilen kişi ile bizim aramızda kalıyor. Bir vesile ile sosyal medyaya yansıyınca da milyonlarca kişi için verilmiş fetvalar gibi algılanıyor.
Ali Rıza DEMİRCAN: Kızım, ben insanların kalplerini yarma imkânına sahip değilim. Bunu bilemem. Ama medya da buna çanak tutuyor. Mesela medya beni tanıyor. Türkiye’de gündeme gelen her konuda Allah’ın izni ile söyleyecek sözümüz var ama çağrıldığımızda cinsellikle ilgili soruluyor.
Kübra PAR: Şimdi diyorlar ki yok asansörde kadın ve erkeğin yan yana gelmesi iki dakika için bile olsa yanlıştır. Bu söylem başta Müslüman erkeğe hakaret değil midir? Yani sanki bütün Müslüman erkekler potansiyel sapık, gördükleri anda kadının üstüne atlayacaklar.
Ali Rıza DEMİRCAN: Sevgili kardeşim! Biraz evvel değindim ama gereğince misallendiremedik. Arz edeyim. Biz tarihi süreç içerisinde örneğin bin yıl evvel, falanca İslâm bilgininin, sosyal aktivitelerin son derece az olduğu, kadının erkeği, erkeğin kadını nadiren görebildiği toplumlarda o günün şartları içerisinde sunduğu ve sadece kendisini bağlayan görüşlerini alıp aktarıyoruz, bunları bu şekliyle günümüz toplumuna aktarmanın vebali var. Bunlar dinimizin kaynağını oluşturan Kur’ân ve Sünnet’e dayanmıyor.
Tarihi süreç içerisinde oluşan İslâm Hukuku’nda bugün muhteşem hukuk abideleri olarak nitelenecek görüşler var. Ama öyle Kur’ân dışı ve Nebevi sünnet dışı yaklaşımlar var ki aklınız durur. Mesela 2 yaşındaki 3 yaşındaki 5 yaşındaki çocukların -akit yolu ile sözleşme şeklinde de olsa- evliliğine onay veren binlerce İslâm âlimi var. Hatırlayacaksınız, biz Yüce Kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de Rabbimizin beyanlarına göre evlilik akdi için iki önemli şart getirildiğini açıklamıştık. Bunların birisi ergenlik, diğeri ergenlik üstü rüşd.
Kübra PAR: Bunu açmak için hemen bir soru sorayım. Daha önce Haber Türk gazetesinde de konuşmuştuk. Çocuklara yönelik cinsel istismarda çocuk yaşta evlilikler de çok konuşuluyor. Sizin de dediğiniz gibi kimi hocalar çıkıp diyorlar ki 6 yaşındaki çocukla evlenilebilir. Ve bunu da Talak Sûresi’nin 4. âyetini referans veriyorlar. Bunu bir açıklar mısınız?
Ali Rıza DEMİRCAN: Açıkça söylüyorum İslâm âlimlerinin tarihi süreç içerisinde verdiği bu fetvalar Kur’ân’a bühtandır. Aziz Peygamberimize iftiradır ve de zulümdür.
Evlilik için ergenlik ve Rüşd gerekir. Rüşd ergenlik üstü bir durumdur. O da kadının toplumsal hayatında veya evliliğinde üstleneceği görevlerin altından kalkabileceği bir ruhsal ve aklî olgunluktur. Ve çocuğun böyle bir akli olgunlukta olması mümkün değildir. Bizim hukuk dâhilerimizden Hanefi Mezhebinin müessisi İmam-ı Azam’ın büyük görüşleri de var ama mezhebi içinde de kabul görmeyen görüşleri de var. O yaklaşık 1350 sene evvel 18 yaş görüşünü ileri sürüyor. Biliyorsunuz bizim yürürlükteki hukuk düzeninde bir insanın hukuki tasarruflarda bulunabileceği veya cezai sorumluluk taşıyabileceği ya da evlenebileceği yaş 18’ dir. Bazı İslâm bilginleri de bu 18 yaşı telaffuz etmişler ama ben bunu doğru bulmuyorum. Biz bunun bütün toplumlar için geçerli olabilecek doğal kriterini verelim, ergenlik artı rüşd.
Ali Rıza DEMİRCAN: Bu ifadeler hayretimi mûcip olmuştur. Faruk Beşer son derece değer verdiğim bir kardeşimizdir. Yani ben onun tarafından bu sözlerin söylenip söylenilmediği konusunda da şüpheliyim.
Zaruret Halinde Erkek Doktorlar da…
Sevgili kardeşim, doğal şartlar içinde bir kadın değil bir erkek doktora, kadın doktora dahi üreme organı ve yakın çevresini yani Ferc’ini açamaz. Ferc’in korunması Rabbimizin Kur’ânî buyruğudur. (Nûr 30,31) Tıbbi zaruret olduğu zaman yani sağlığın gerektirdiği durumlarda kadın doktor tercih edilir. Kadın doktorun olmadığı yerlerde ise erkek doktorlar da hiçbir sakınca olmaksızın kadın hastayı tedavi ederler.
Kübra PAR: Bunu Peygamberimizin bir hadisi ile beraber sorayım, “işi ehline ver (vermezsen) kıy(a)metini bekle” diyor Peygamber Efendimiz. Yani bu “işi ehline vermek” kadın- erkek doktor meselesini de içine almaz mı?
Ali Rıza DEMİRCAN: Pek tabii ki alır. Peygamberimiz Efendimiz, “sosyal görevler liyakatlilere verilmediği zaman toplumsal kıyameti gözetle,” buyuruyor. Kadının ciddi bir rahatsızlığı
varsa, bu da üreme organları ile alakalıysa ve bizim kadın doktorumuz da yoksa kim bakacak kadın hastaya? Tabii ki ehil olan erkek doktor bakacak. Çünkü bu durum sakıncalı uygulamaları caiz kılan bir zaruret halidir.
Ali Rıza DEMİRCAN: Sevgili kardeşim, yoğun bakım hali zaten insanların sorumlu olmadıkları bir haldir. Yoğun bakımda olma, zaruret halidir. Yoğun bakımda olanların genelde bilinçleri açık değildir, onlar üstlerini dahi örtemezler. Böylesi vuku fevkalade ender olan olaylar üzerinden örneklerle amacımızı anlatmayı doğru bulmuyorum. Şaşırdım doğrusu. Faruk Beşer kardeşimin bu sözlerin sahibi olup olmadığı konusunda gerçekten tereddüt içindeyim. Ama o da düşüncesini açığa vurabilir.
Kübra PAR: Kendisi bizzat sosyal medya hesabı üzerinden paylaşmış. Peki, hocam siz şaşırdım diyorsunuz ya ama bir yandan da bu tartışmayı açan hoca bir Profesör. İlahiyatları da eleştiriyorsunuz, ilahiyatlardaki eğitimi de eleştiriyorsunuz. Bu anlamda neden bu tür hocalardan da bu tür açıklamalar geliyor sizce?
Ali Rıza DEMİRCAN: Şimdi bu soruları onlara sormak lazım. Bu sözünü ettiğiniz hocalarımızın dışında müsaade ederseniz konuya yaklaşayım. Ben bugünkü ilahiyatçıların büyük kısmının ne Kur’ân bildiklerine, ne Aziz Peygamberimizi yeterince tanıdıklarına ne de tarihi süreç içerisinde yazılmış İslâmi literatüre vukufla yaklaşabildikleri kanaatindeyim. Bir ilahiyat Fakültesi olur da bu dinin ana kaynağı olan Kur’ân-ı Kerim değil orijinal metinden, meâlinden dahi okunmazsa… Varın siz düşünün vehameti.
Kübra PAR: İlahiyatçılar Kur’ân’ı okumuyor mu diyor Ali Rıza Demircan?
Ali Rıza DEMİRCAN: Yok, çoğu kendi ilgi alanları dışında okumuyorlar ve de okutmuyorlar. Müfredatlar benim dönemimde de yetersizdi.
Bugün de böyle… İslâmî ilimler değil, tarihleri okutuluyor.
Ali Rıza DEMİRCAN: Şimdi güzel kardeşim ,yarama dokunan öyle bir soru sordun ki bana… Bendeniz “Diyanetin ve ilahiyatların neden toplumsal bir ağırlığı yok?” başlıklı iki makale yazdım. Ağırlıkları yok. Yok, çünkü:
Kübra PAR: Bu söylediğiniz her iki tarafa da vuruyor galiba?
Ali Rıza DEMİRCAN: Ne yapalım, müsaade edin de Kübra kardeşin programında olsun ana konulara değinelim.
Netice itibariyle ben aciz bir kulum. Yapabileceğim şeyler belli ama inanın yıprandım ve yoruldum. Diyorum ki; 100 kadar ilahiyat fakültesi var, akademisyenlerin havasından geçilmiyor. Binlerce profesör, doçent, yardımcı doçent var, sizin hiçbir meseleniz yok mu, görüşünüz yok mu? Her bir ilahiyattan bir temsilci göndererek birliktelik oluşturamaz mısınız? Toplumsal meselelerin yoğunlaştığı alanlarda muhalefete, iktidara ve de milletimize ışık tutacak görüşler oluşturup açıklayamaz mısınız? Üstelik bugün o eski bağnaz laiklik anlayışını da kısmen aştık. Teklifinizi ortaya koyar ve olması gereken budur, dersiniz ve ilave edersiniz:
– Biz İslâm’a inanarak ve ortak akla dayanarak öneride bulunuyoruz ama siz gelin Allah’ın verdiği ortak aklı kullanın, bilimsel verilerden hareketle bizim sunduklarımızı değerlendirmeye alın.
Kübra PAR: Az önce dediniz ki İslâm zinaya yaklaşmayın, der. Bu dönemde bir de zina meselesi gündemde. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuda zina konusunu ele almalıyız yasal anlamda dedi. Sizce zina yasal olarak yasaklanmalı mı yoksa bu Allah’la kul arasındaki düzenlemedir ,devlet buna karışmamalı mıdır?
Ali Rıza DEMİRCAN: Kızım, soru iç içe, buna tek bir cümle ile cevap vermek benim ahiret hayatımı karartır. Ama biraz açayım.
İslâm dininde zina hem suçtur hem de günahtır. Bir insanın mesela annesine babasına sert bir görüntü vererek bakması haramdır ama hukuki bir takibatı gerektirmez, günahtır ama suç değildir. Yani bazı günahlar suçtur, bazı suçlar da günah niteliği taşır. Açarsak zamanımız yetmeyebilir ama özetleyebiliriz.
Evet, İslâm’da zina hem suçtur hem de Allah’a ortak koşmak ve insan öldürmekten sonra gelen üçüncü derecede bir günahtır. Bugün yasal olarak zinayı kanunla yasaklayalım demek Kur’ân’î tebliğ ilkelerine terstir. Bunun için Kur’ân’ın 23 senelik sürecine, ilgili âyetlerin iniş sırasına bakmak lazım. Peygamberliğin 5. yılında Furkan Sûresi’nin 68. âyetinde Rahman olan Allah’ın güzel kullarının, Ona ortak koşmayanlar, insan öldürmeyenler ve zina yapmayanlar olduğu açıklanır. Aradan 7 yıl geçtikten sonra İsra Sûresinin 32. âyeti iner, “Zinaya yaklaşmayın” buyrulur. Aradan bir beşaltı yıl geçtikten sonra yani Peygamberliğin yaklaşık 18. yılında Kur’ân’ın Nur Sûresi ile zinaya uygulanacak ceza getirilir.
Burada bir ilave daha yapayım ilahiyatçılar da ilgilensin. Kur’ân aslında dünyevî cezayı zinaya değil, zinanın aleniyete dökülmesine verir. Açıklayalım, açıklamazsak Kur’ân bilmeyen eğitimli fakat art niyetli cahiller aleyhimize kıyam ederler.
Kübra PAR: Bu ayrımı anlatın, çünkü zina konusunda kırbaç cezaları falan var.
Ali Rıza DEMİRCAN: Bir misalle anlatayım: Bir adam bir kişinin tanık olduğu bir zina yapsa İslâm Hukuk düzeninde bu adamın aleyhine suç işlediği için dava ikame edilemez. Günah işlemiştir, Yaradan’a tövbe eder. Tövbe etmez devam ederse imanını kemirir ve de yitirebilir. Ama alenen zina yaptığı zaman İslâm toplumunda düzeni bozduğu için Kur’ânın getirdiği ceza uygulanır.
Kübra PAR: Burada alenenden kasıt nedir?
Ali Rıza DEMİRCAN: 4 kişinin ilişki anında göreceği şekilde aleni olursa ceza uygulanır. Özür dilerim kızım, sizin yanınızda rahat konuşamıyorum ama porno/erotik filmler bile aleniyet açısından şüpheyi muciptir. Yani montajlama yapılabilir… Bunun için zinaya en az dört kişinin çıplak gözle şahit olması gerekir. Geçenlerde okumuştum. Bir çift stadyumda ilişkiye girdiler. Ancak bu kadar aleni olursa yani en az 4 kişinin göreceği şekilde aleni olursa orada müdahale edilir ve ceza uygulanır.
Kübra PAR: Ama devletin suç sayması İslâm’a aykırıdır dediniz?
Ali Rıza DEMİRCAN: Hayır, hayır öyle demedim, devlet suç sayabilir ama Türkiye’de İslâmi bir yönetim ve yargı düzeni yok ki…
Toplumun bütün katmanlarında, örneğin dizi filmlerinden medyanın magazinsel haberlerine ve özgürlük adına yapılan hukukî düzenlemelere kadar, insanların çok rahat nikahsız birlikteliğe gidebilecekleri toplumsal şartları oluşturacaksınız, ondan sonra da insanları niçin zina yaptığınız diyerek sorgulayacak ve cezalandıracaksınız?
(Kaldı ki evlilikleri destekleyici politikalar oluşturmak, boşanmaları kolaylaştırmak ve özel şartları içinde olsun ikinci evlilikleri yasallaştırmak gibi önlemlerin de alınması gerekir.)
Evvela kafalarda ve kalplerde imani bir devrim yapılmadıkça… Zina önlenemez. Ne var ki bu devrim laik bir düzen içinde de yapılabilir. Çünkü zina normal insan doğasının reddedeceği bir eylemdir… Hangi normal bir insan, kızının başkalarıyla nikâh dışı ilişkiye girip çıkmasını onaylar? Fıtrat/ yaratılış düzeni yozlaştırılmamışsa zina insan vicdanını dünyanın her yerinde kemirir… Kübra PAR: Neden bu örneği kızlar üzerinden verdiniz hocam?
Ali Rıza DEMİRCAN: Sevgili kızım teşekkür ediyorum soru için. İslâm yargı sistemi açısından kadınla erkek arasında hiçbir fark yoktur. Bilakis bu noktada kadın korunur, erkek daha aktif olarak görüldüğü için ona daha şedid ve tam ceza uygulanabilir.
Kübra Par: Burada dobra bir soru sorayım. Bütün hocalarda veya genelde algı şu, kadının cinselliğine, kadının zinasına vurgu yapan hep onu cezalandırmaya onu suçlu saymaya yönelik açıklamalar var. Siz bile farkında olmadan kızı dediniz, erkekler konusunda ise böyle hoş görme görmezden gelme var.
Ali Rıza DEMİRCAN: Kızım doğru, bizim kültürümüz… Baba erkil mi diyorlar? Ha Ataerkil bir yapımız var.
Kübra PAR: İslâm ataerkil midir?
Ali Rıza DEMİRCAN: Kızım, İslâm’ın ataerkil olması mümkün mü? Yaradan 8 milyonu aşkın canlı türü içerisinde muhteşem bir varlık olarak yarattığı insanı erkek ve kadın olarak yaratmıştır.
Bakınız Kur’ân’ımızın mucizevi bir ifadesi var. Kur’ân erkeğe de Zevc der kadına da Zevc der. Ne demek biliyor musunuz? Birbirinin eşi, eşiti ve tamamlayıcısı… Bir bütünü iki parçaya ayırın. Her biri, bir parçasıdır. Zaten Peygamberimiz bir hadislerinde “erkeksiz kadın, kadınsız erkek yoksuldur” buyuruyorlar. Kur’ân’da ve Aziz Peygamberimizin uygulamalarında demiyorum, ama İslâm Hukukunun tarihi süreçteki uygulamalarında kadın ikinci plandadır. Buna bütün ruhumla inanıyorum ve bu yanlıştır diyorum.
Yanlıştır, diyorum… Benim bir beklentim yok, korktuğum hiçbir güç yok. Ne iktidardan var, ne muhalefetten var, ne de medyadan var. Çağırırsanız Haber Türk ekibi olarak koşa koşa gelirim. Neden, ben bunu bir nimet olarak görüyorum, size de dua ediyorum. Bakınız bu programı belki binlerce, on binlerce… İnsan izliyor/izleyecek. Bu gibi programları niçin yapıyorum? Ben inandığım değerleri mesaj olarak bu topluma aktarmak için yaşıyorum. Yaşamamın anlamı bu! Tabi ki doğruları söyleyeceğiz.
Kübra PAR: Şimdi hocam bu Adnan Oktar meselesi de çok konuşuluyor. Biliyorsunuz, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ile bir polemik yaşadılar. Sizde bununla ilgili ilginç de bir yazı yazdınız. Bununla ilgili önce hatırlatmak için izleyicilerimize ne yaşanmıştı, onu bir hatırlatayım:
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Adnan Oktar için “İnşallahlar maşallahlar havada uçuşuyor, dini bir takım referanslarla orada dansöz oynatıyorsun. Böyle bir şey olabilir mi, tamamen akli dengesini yitirmiş.”demişti Adnan Oktar için. O da cevaben Diyanet’e sert sözler kullandı: “Kerhanelerden, kumarhanelerden, içki fabrikalarından alınan paralarla maaşlarınız ödeniyor. Bir kere bunlar hakkında açıklama yaptınız mı, sesinizi çıkardınız mı? Gıkın çıkmıyor hoca efendi,” diyerek o da Diyanet İşleri Başkanına yüklendi,
Ali Rıza DEMİRCAN: Ali Erbaş kardeşimiz haklı ama üslubunu onaylamıyorum. Daha zarif bir üslup ile eleştirmeliydi. Siz kalkacaksınız hem İslâm adına hem de kendinizi bir mehdi gibi tanıtarak… Bu arada, ifade edelim:
– “Tarikatlerin ana sermayelerinden biri İslâmi bir temeli olmayan Mehdi inancıdır. Adnan Oktar mehdiliği yıllardan beri savunan ve taraftarlarınca mehdi olarak görülen kişidir. Harun Yahya bu münasebetle aldığı müstear isimdir.”
Adnan Oktar çıkacak, her erkeği, hatta her kadını dahi cezbedecek kadar albenisi olan kadınlara bir de musiki eşliğinde erotik danslar yaptıracak, bunu da maşallahlarla tempo tutarak onaylayacak… Bunu aynı şekilde ben de eleştirdim ama Diyanet İşleri Başkanının daha zarif bir dille…
Sevgili kardeşim bir insanı alenen öyle bir tahkir edersiniz ki suç olur ama aynı içeriği daha farklı bir şekilde söylerseniz hiçbir hukukçu da sakınca göremez. Ama zaman zaman bu gibi konularda bizde yanılıyoruz.
Kübra PAR: Diyanet İşleri Başkanının zarif bulmadığınız açıklaması nedir?
Ali Rıza DEMİRCAN: Biz şöyle derdik: Sayın Adnan Oktar bizim gönlümüzü rencide eden tavırlar içerisinde İslâm’ın onaylamayacağı davranışları İslâm onaylıyormuş şeklinde sunmakta. Tasvip etmiyoruz ve yeriyoruz.
Ben Ali Erbaş hata etmiştir demiyorum ama makamın gerektirdiği zarafete bürünerek daha bir vakur olunabilir. Bana göre önemli olan da o değil. Bana göre önemli olan Adnan Oktar’ın sözleri.
Adnan Oktar görünürde zina yapmadı. İslâmi ölçülere aykırı giyimli olan ve erotik danslar yaparak arzulu bakışları vücutlarına odaklandıran kediciklerin raksları haram olarak nitelenebilir ama zina olarak nitelenemez.
Ama Adnan Oktar’ın söyledikleri önemli, O anlam olarak şöyle diyor:
“Ey Ali Erbaş, Ey ilahiyat hocaları, ey yüz bini aşkın Diyanet mensupları! Siz genel bütçeden maaş alıyorsunuz, genel bütçeden aldığınız maaşlar, İslâm Hukukuna göre/ Kur’ân yasalarına göre gayr-ı meşru gelirlerden oluşan kirlenmiş olan paralardır. Yani “Kerhanelerden, kumarhanelerden, içki fabrikalarından alınan paralarla maaşlarınız ödeniyor…” Neden bu durum sizi rahatsız etmiyor? “
Bilvesile ifade etmiş olalım: Diyanet, İlahiyat ve Türkiye’deki bütün memurlar – ki laiklik buna mani değil- şöylece talepte bulunabilir:
Ey ilgililer! Allah helal ve tertemiz gıdalar yiyin, diyor, Peygamberlere dahi helâl yemeleri emrediliyor. O halde İslâm’ın onay vermediği, gayr-ı meşru olarak gördüğü vergi kalemlerini ayırın, onları bayındırlık işlerine ayırın, istediğiniz yerlere ayırın ama bize saf helal vergilerden maaşlar verin.
Ali Rıza DEMİRCAN: Ali Rıza DEMİRCAN, bu güne kadar İslâm’a sıcak bakan birçok iktidar gördü. Beni severler, sevdiklerini de söylerler, yaşımız sebebiyle gördüklerinde ayağa kalkanlar da olur ama hiçbir zaman beni yetkilendirmeyi düşünmemiştirler. Yani teklif gelmez ki red edeyim. (Beni TRT de bile konuşturmuyorlar.)
Kübra PAR: Siz yıllarca İmam Hatiplik yaptım dediniz, aynı bütçeden siz de maaş almadınız mı?
Ali Rıza DEMİRCAN: Aldım.
Kübra PAR: O halde Ali Erbaş’a neden laf ediyorsunuz?
Ali Rıza DEMİRCAN: Bak kardeşim, güzel bir soru sordun. Bir işin benim veya bir başkası tarafından yapılmış olması onun meşruiyetini göstermez. Ben çok önceki yıllarda…1970-1987 yılları arasında Süleymaniye ve Büyük Piyale Camii İmam-Hatibi olarak 17 yıl görev yaptım, Lise mezunu olarak maaş almaya başladım. Üniversite mezunu olarak da aldım, aldığım maaş görevime uzaktan gelip gittiğim için özel arabamın benzinine ancak yetiyordu ve şunu da ifade edeyim, maaşımı çocuklarımın ve kendimin gıda harcamaları için kullanmamaya çalıştım.
Ali Rıza DEMİRCAN: Oğlum bana bir şey diyemez, cevabını alır. Beştepe de beni tanır, bilir ki ben dışarıdan taşlamıyorum, ben kardeşlerime uyarı yapıyorum. Eğer benim uyarılarımı Beştepe ciddiye almayacaksa bu onun eksikliği olur, benim değil.
Kübra PAR: Peki, oğlunuzla hiç polemikleşiyor musunuz? Ya baba neden böyle konuşuyorsun, beni sıkıntıya düşürüyorsun, diyor mu?
Ali Rıza DEMİRCAN: Bugüne kadar bunu söylemedi ya da cesaret edemedi. Ben kendi kendime şöyle diyorum:
Ali Rıza Demircan Allah sana baban aracılığıyla ve çalışmaların yoluyla maddi imkânlar bahşetti, ihtiyacın yok. Allah sana kalem gücü verdi, yazabiliyorsun. Allah sana dil gücü verdi, konuşabiliyorsun. Hiçbir kişi ve kurumdan beklentin de yok. Eğer sen söylemeyeceksen kim söyleyecek…
Kübra PAR: Hocam bir konu var ki açmadan programı kapatmak istemiyorum. Sizinle daha önce de konuşmuştuk. Bu tarikatler ve cemaatler meselesi… Şimdi son zamanlarda Fetö’den boşalan yerlere cemaatlerin tarikatlerin yerleştiğine dair iddialar var. İstanbul Müftüsü de bu tarikatler ve cemaatler denetlenmeli demişti.
Ali Rıza DEMİRCAN: Bana göre bugünkü tarikatlerin yüzde sekseni İslâm’a fayda sağlamıyor, zarar da veriyor. Bakınız tarihi süreç içinde İslâm âlimlerinin pek çoğu tarikatlara girmemiştir.
Ali Rıza DEMİRCAN: Ben çocukluğumda Şeyh de olan İstanbul Müftüsü hocam merhum Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı’nın sohbetlerine müridi gibi katılırdım ama fikrî olarak ayağa kalktığımda baktım ki fikir üreten, Kur’ân’la tanışan, Peygamberimizin sünneti ile kaynaşan, dolayısıyla sorgulayan adamların bu yapı içinde kalması mümkün değil gibi.
Kübra PAR: Neden bir Müslüman tarikatlerde olmaz mı diyorsunuz?
Ali Rıza DEMİRCAN: Ölçü Kur’ân’dır, ölçü Peygamberimizin uygulamalarıdır. Bu ana ölçülere bağlı topluluğa katılım mümkündür. Faydalı da olur. Adı tarikat de olsa.
Kübra PAR: Olumlu tarikatlere örnek verebilir misiniz?
Ali Rıza DEMİRCAN: Bu konuda beni yormayın. Şu an Türkiye’deki mevcut tarikat yapıları, Türkiye’deki sistemin payandaları gibidir. ( Ne var ki denetlenmesi gereken demokratik kitle örgütleri olarak görülebilirler.)
Ali Rıza DEMİRCAN: Yoo, organizeler ama içlerinde çok güçlü örgüt yok. Meselenin özü şu:
Peygamberimiz Bile Sorgulanabiliyordu
Peygamberimiz sahabelerine şöyle derdi: benim size vahiy meleği aracılığı ile Allah’tan aldığımı bildirdiğim ölçülere uyun; bu ölçülere ben de uygulamakla yükümlüyüm, siz de yükümlüsünüz. Peygamberimizin terbiyesi böyledir. Konuyu açalım, aynı zamanda İslâmî yönetimin de başı olan Peygamberimizin bazı emirlerini sahabiler içselleştiremiyordu. Ama aldıkları terbiye gereği de şöylece soruyorlar ve sorguluyorlardı: Ya Rasulellah! Siz şöyle şöyle emir buyurdunuz, bu verdiğiniz emir Rabbimizden vahiy yoluyla aldığınız bir emir mi yoksa sizin kendi görüşünüz ve tasarrufunuz mu? Peygamberimiz, eğer benim görüşüm/tasarrufumdur derse, bu defa Ya Resulellah, bu emrinizin uygulanması sakıncalıdır, diyorlardı.
İslâm açısından zarar verici olmalarının sebebi, açıklanan terbiyeyi uygulamamalarıdır. Bir diğer anlatımla Kur’ân’a dayanmıyorlar, Aziz Peygamberimizin uygulamalarına dayanmıyorlar. Şeyh efendi, mehdidir, her an yardıma gelebilen Kutuptur / Gavstır! O tek mercidir. Ne buyurursa o uygulanır. Sorgulanamaz.
Tarikatlerin bir büyük çıkmazı da bunlarda saltanat düzeninin olmasıdır. Şeyh Efendi ölür, şeyhlik ya damada kalır ya da oğluna geçer. Çoğu defa post kavgaları olur. Kavgalar Şeyhin hayatında da başlayabilir. Özetlersek tarikatte yetki şeyhlik makamındadır, o da sorgulanmaz. Peygamberimiz sorgulanıyor, şeyh nasıl sorgulanmaz da denilemez.
(DEVAM EDECEK)
ALİ RIZA DEMİRCAN
YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
MİRATHABER.COM – YOUTUBE