Gündem

Zulme Susanlar ve Sözde Zulme Karşı Mücadele Edenler

Türkiye’de zalimlere susan, Filistinli çocuklar ölürken yerlerinde sus pus oturan büyük bir kitle var. Bir de buna ek olarak ortalığı birbirine katanları ama gerçekte somut bir şeyler yapamayanları görüyoruz. İş bu yazı bu iki toplumsal zümreyi ve konuyu ele almak üzerine kaleme alınmıştır. Günlerdir çocuklar ölüyor, birilerinden tek bir paylaşım, tek bir çağrı duyulmuyor ve diğer yanda Arap ligi gibi bir çok resmi mecrada kınama dışında bir şey paylaşılmıyor ve bu durumlar bizi ciddi anlamda korkutuyor. Acaba nesillerimiz propaganda ve hegemonya ile başkalaşıyor ve millet bilincinden kopuyor mu? Diğer yanda “Koca İslam dünyasının liderleri ekonomik yaptırımlara neden başvuramıyor? Güçleri mi yetmiyor?” sorusu soruluyor.

Altı ay önceki seçime bir meczup firma içki ve laiklik bağlantısı üzerinden, mevcut iktidar partisine atıfla bir şeyler geveliyor ve birtakım züppelerle Türkiye’ye dair mesajlar veriyordu. Sözde bu kimseler aydın, sözde çağdaş, sözde ülkemizin yüz aklarıymış gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyordu. Reklama tepkiyi namuslu solcu sanatçılar verdiler. Adlarını anmak istemediğim bu kimselere çok benzeyen ve fakat kendini üstün görmeyi camiye gitmeleriyle özdeşleştiren bir başka camia daha var. Bunlar da İslamcılar içerisinde kendini her fırsatta gösteriyor. Sonuçta her cenahta görülen seçkincilik hastalığı, topluma atılan bir fitnedir ve bu bakış açısı bütün İslam Alemini dört bir yanda daha büyük belalara itiyor. Bunun üzerine de yazmak başka bir zaman için artık farz olmuştur. Bu bir fitnedir ve ümmet bundan çok çileler çekmektedir. Ancak insanların başkalarıyla ortaklaşa bir şeyler yapmasına en çok gururları mâni oluyor ve bilinçaltlarında onlara kendilerinin farklı olduğunu telkin eden bir şeyler mevcut. Bu durum psikologlar ve sosyologların da ilgisiyle inceleniyor.

Eleştiriye konu edindiğimiz zihniyetin ürünü olan o reklamda dikkati çeken çok önemli bir şey vardı, Londra’da poz vermekte olan bir züppe, “giderlerse dönerim” diyordu. İnsan bu reklamla birkaç defa hakarete uğradığını fark ediyor. O kişinin dönmesi neyi değiştirecek? O kimdir? O’nun ağırlığı nedir? Dünyaya kattığı değer nedir? Neden başka ülkede gezmektedir? Neden bilhassa o ülke? Bilim insanı ise neden laboratuarda veya kütüphanede değil de sokakta poz vermektedir? Kalanlara bakışı nedir? Kalanlar onun dönmesini istiyor mu? Kalanlar daha kalifiye olamaz mı? Velhasıl söyleyiş tarzından giyimine bizim için ulvi bir manası olamayacak olan bu kişi bu reklamda neden yüceltilmektedir? Esasen bunlar reklam metnindeki örtülü propagandayı afişe edecek sorulardır. Fakat Türkiye’de çok uzun zamandır seküler veyahut İslamcı, belli kesimlerdeki birtakım kişilerin halka tepeden baktığı, halkı kendisinden farklı saydığı görülmektedir işte bu reklam da aynı zihniyetin ürünüdür. Türkiye’den kaçmak üzere hayaller kuran gençlerin veya bir şekilde yurtdışına kaçanların sanki yeri doldurulamaz veya çok özel oldukları vurgusu yapılıyor. Yurtdışında olmak ayrıcalıklı ve seçkin olmak ve Türkiye’nin kaderini değiştirmek olarak görülüyor. Gerçekte şu son otuz yılda Türkiye’den gidenler çoğunlukla orta sınıf ailelerin çocuklarıdır. Öyle ahım şahım bir çabaları ve dünyaya karşı mesajları ve ürünleri de yoktur. Türkiye’ye esasen en büyük hakaretlerden birisi de bu reklamda görülen zihniyetin kendine bakışı ve topluma karşı tutumudur. Siz yine de bakmayın bunları sekülerlerin çektiğine, bizim İslamcılar arasında da çocuklarını yurtdışında okutmak modası vardır, zaten birçok şeyleri de sekülerlere benzer, bindikleri arabalardan sürdükleri kokulara kadar. Bunlar aynı hastalıklardır. Birbirlerinden farkları da yoktur birçok noktada. Lafa gelince tam bağımsız, yerli ve milli olurlar ama gerçekte hepsi menfaat ve nefisleri odaklı olarak yaşarlar. Türkiye’nin kurtulması gereken esas anlayış evvela bu ikisidir ama onlar kendilerini kurtarıcı olarak göstermektedir.

Türkiye’de yanlışlar ortaya son dönemde fazlaca çıkmış olabilir, ancak hiçbir şey Türk Milletinin kendisinden büyük değildir. Türkiye Cumhuriyeti yüz yıllık bir çınardır. Üniversiteleri ve kurumlarıyla her yıl gidenler kadar nitelikli insanı yetiştirmektedir ve belki çok daha yeteneklileri içimizdedir. Pekiyi, Türkiye’ye bu çirkin yakıştırmaları yapanlar, ülkeyi zilletle özdeşleştirenler kendileri ne kadar parlak ve saygıdeğerler?

Bilenler bilir, Ortadoğu’dan gidenlere Batı’da fazla paye verilmez. Acemilikler ve görgüsüzlükler birçok defa sadır olduğu için Batı’da seküler de olsalar İslamcı da olsalar Türkleri de önce sınarlar. Evrensel standartları yakalamış insan iseniz, ancak o zaman belki size paye/yer verirler. Ancak böyle insanların milli ve manevi duruşları da çoğu zaman mevcuttur. Oraya caka satmak, yurtdışında yaşam havası atmak için giden insanların genelde boş beleş insanlar olduklarını Avrupalı ve Amerikalılar hep söyler. Türkiye’nin maalesef böyle ülkesine tepeden bakmaya çalışan ve ülkesini gerçekte hor gören yüz karası bir orta ve ara ezik sınıfı var. Batılılar, Ankaralı profesörü, kendi ülkesinde doktora yapana tercih ederler, böyle insanları daha ciddi bulurlar. Türkiye’nin kendi birikimi ve karizması hemen her zaman vardır. Bunu ancak o şerefi taşıyabilen insanlarda görürsünüz. Ülkemizi hor görenler gerçekte kendilerini hor görmekteler. Türkiye’yi eleştirmek içeriden de olabilir, ancak bu tiplerin birçoğu içeride eleştiri yapmazlar. Çünkü garanticidirler ve menfaatçidirler, el kapısında kapıcılık veya oyuncakçılık ve teslimatçılık yapmayı, Türkiye’de öğretmenliğe yeğleyenler de içlerinde var. Bunlar tuhaf şeyler, söylenecek çok söz de elbette var. Ama şuraya gelmek istiyorum ki kişilik bölünmelerini en iyi bunlar özetler; işte Karadenizli bir adam Kürtçe öğrenip yurtdışına iltica etmeye kalkıyor, FETÖ olaylarından sonra FETÖ ile işi olmayanlar bile onlara tanınan haklardan dolayı iltica ediyordu, diğer yanda Kürt çocuğu olup İsrail ordusuna savaşmaya giden var, Lüksemburg’a ve başka Avrupa ülkelerine gidip, İslam’a ve Türklüğe her gün hakaret yayınları yapanlar var. Avrupa’da garsonluğu Türkiye’de avukatlığa değişmem diyenler var. Meksika sınırından kaçak olarak Amerika’ya girmeye çalışanlar var. Bunlar sağlıklı durumlar değil elbette. Türkiye’den kaçma yarışı otuz yıllık bir durum altı üstü. Oysa Batı’da yaşamın zorlukları var ve insanlar mültecilik vb. yolları bile deniyor hatta görüldüğü üzere kendisini ve ailesini inkâr edecek duruma geliyor. Batı hayranları, İsrail’in yaptığı soykırıma destek veren Batı ülkelerini görünce ne söylüyor bir bakınız. Mesajımız esasen onlaradır. Aynı fikir özgürlüğü acaba gittiğiniz yerde var mı? Ülke politikalarını ve İsrail’i bugün eleştirebiliyor musunuz?

Diğer yanda, günlerdir bebeklerin ve çocukların öldüğü Filistin için seküler olan büyük bir kalabalığın sessizliğini görüyoruz. Benzer şekilde Doğu Türkistan için susan İslamcılar da mevcuttu. Yakın akran grubu arasında yaptığımız Twitter taramasında gördüklerimiz bizi gerçekten hayrete düşürdü. Otuz beş yaş altı seküler hayat tarzına sahip gruplarda ve kişilerde Filistin üzerine duyarlılık içeren bir paylaşım göremedik. Benzer şekilde son dönemde ümmetçi olduğu söylenenlerin de İslam’la örtüşmeyen ve Türklük karşıtı birtakım anlayışlara yöneldiğini görmekteyiz. Özellikle sosyal medyada aktif olan sekülerlerin, yediklerinden giydiklerine kadar reklamını yapan, dizilerden şarkılara kadar devamlı paylaşım yapan kimseler olarak, insanlığın vicdanı olabilecekleri şu günlerde sessiz kalmaları çok ilginçtir. Bunların içerisindekilerin büyük çoğunluğunun Batılı gibi giyinip, yaşayan ve Batılı ürünleri tüketip, Batılıları dinleyip izleyenler olması herhalde bunda etkilidir. Acaba seküler çocuklarımızın kalpleri mi katılaştı? Vicdanları mı karardı? İsrail’de bile sokaklara halk dökülmüşken, Türkiye’nin vicdanı hür nesillerine ne oldu? Diğer yanda bizim İslamcılar boykot çağrısı yapıyor. İyi de kredi kartını biz kullanmıyoruz, evimize Siyonist ürünlerini sokmuyoruz, bizler bu bilince zaten sahibiz, pekiyi siz niye normal zamanda Siyonistlerin ürünlerine rağbet içindesiniz? Kanallarınızda, gazetelerinizde neden Siyonistlerin markaları birbiri ardına dönüyor veya denk geliyor? Bunlar anlamlandıramadığımız şeylerdir ki toplumbilimle ancak çözümlenebilir. Kişilik çatışmasına hepsi delildir.

Gerçek bir değerler eğitimi ve şahsiyetle ilgili bir terbiye alamayan nesiller yetişiyor, bu kadar çelişki ve tuhaflık başka türlü açıklanamaz.

Recent Posts

  • Makale

COP 29, G20’DERKEN..

Rio’da uzlaşma için görüş birliği sağlanamadı. Toplantı sonrası Rio’da başarısız bir darbe girişimi oldu. Dünyayı…

2 saat ago
  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

9 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

10 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

14 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

15 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

16 saat ago