Çoğumuz zulümlerden, zalimlerden yakınır ve imkânsızlıktan şikâyet ederiz… Çoluk, çocuk, aile, geçim vs. mazeretlerini ileri süreriz… Bizi bağlayan asıl şey ise belki de elde ettiğimiz rahattan olmamaktır… Rahatımız bozulsun, konumumuz sarsılsın, yaşam standartlarımız düşsün istemediğimiz için “imkânsızlığı” bahane ederek sadece zulümlerden yakınmakla yetiniriz…
Kur’an’da zulümle mücadelenin iman ve imkân işi değil karakter ve cesaret meselesi olduğu Hz. Musa üzerinden işlenmektedir… Hz. Musa bir saray delikanlısı iken peygamber olmadığı halde zulümle, adaletsizlikle mücadele etmeyi güce, mala, makama, imkâna ve istikbale tercih etmiştir… O; köleleştirilen, çocukları katledilen, özgürlükleri ellerinden alınan, Mısırlıların işlerini görmek için istihdam edilen dönemin mazlum kavmi İsrailoğullarından bir fertti… Ama kavminden farklı bir konumda ve büyük imtiyazlara sahipti… Zira o sarayın evlatlığıydı… Ancak Hz. Musa, sarayın debdebeli hayatını, rahat yatağını, etrafında pervane olan hizmetçileri, güzel yemekleri, imkân içinde yüzmeyi değil zulümle mücadele etmeyi seçmişti…
Elindeki saray imkânını kaybetme pahasına zalimlerle mücadeleyi kendine ilke edindi… Bu durum bize zulümle mücadelenin iman ve imkân işi değil bir karakter ve cesaret meselesi olduğunu gösterdi… Hz. Musa, bedenin vicdana yenik düştüğü güç sarayını değil vicdanın hâkim olduğu, gücün yabancılaştırmadığı, imkânın azdırmadığı, makamın şımartmadığı bir hayatı tercih etti… Bu tavrı onu saray hayatından, üstün konumdan uzaklaştırmıştı… İsrailoğularının ömür boyu erişemeyecekleri saray hayatını mazlumları korumak, adaleti gerçekleştirmek adına reddetmişti… O sadece imkânını değil hayatını da kaybetmeyi göze almıştı… Nitekim hakkında ölüm fermanı çıkmıştı… Hz. Musa, zulme ve zalimlere teslim olmamak için Mısır’ı terk etmiş Medyen’e yol almıştı…
Medyen’e vardığında bir kuyunun başında konaklamıştı… Zalimlerin oyunlarına ve zulümlerine teslim olmamak için geldiği Medyen’de de bir takım haksızlıkların, zulümlerin olduğunu gördü… Erkeklerin koyunlarını suladıklarını ve iki kadının uzakta erkeklerin gitmesini beklediklerini gördü… Zulme karşı olan duruşu Medyen’de de devam etti… Nerede olduğuna bakmadan, zor koşullarını düşünmeden, sahipsizliğini ve yabancılığını göz önünde bulundurmadan yapılan adaletsizliğe müdahale etmiş ve zulme karşı tepkisini göstermişti… Hz. Musa, Mısır’da olduğu gibi Medyen’de de karakterini ortaya koymuş ve gözü kara bir şekilde ne kaybedeceğini ve ne kazanacağını düşünmeden haksızlığa karşı durmuştu… Hz. Musa’nın peygamber olmadığı halde böyle cesur ve adil davranmış olması zulümle mücadelenin bir iman ve imkân işi değil bir karakter ve cesaret meselesi olduğunu göstermiştir…
Hz. Musa’nın bu onurlu karakteri onu; “Rabbim! İndireceğin her hayra ihtiyacım var” duasını yapacak konuma düşürmüştü… Ama o buna rağmen zulümle mücadele etmekten vazgeçmiyordu… Onu ne imkân ne de imkânsızlık, ne varlık ne de yokluk özüne yabancılaştıramamıştı… Onun bu tavrını gören yaşlı adamın kızları babalarından onu çoban olarak işe almasını istemişlerdi… Böylelikle “saraydan ahıra” giden bir serüven başlamıştı… Zulümle mücadele etmemiş olsaydı saray delikanlısı olacaktı ama zulümle mücadele etmeyi seçtiği için bir ahırın çobanı olmuştu…
Hz. Musa, bu örnek davranışı ile bizlere şu mesajı vermiştir: “Zulümle mücadele etmek bazen en yüksek mertebelerden, en lüks hayatlardan, en müreffeh yaşamlardan vazgeçmeyi gerektirebilir… Zulümle mücadeleniz sizi yerinizden, yurdunuzdan, ailenizden, imkânlarınızdan koparıp bir ekmeğe muhtaç konuma düşürebilir… Size düşen adaletin hâkim olduğu, zulümlerin son bulduğu bir dünya için çalışmak ve bu uğurda saray ile ahır arasında fark görmemektir… Hatta adaletin olduğu ahır hayatını haksızlıkların baş gösterdiği zulüm saraylarına tercih etmektir…”
Hak ve adalet mücadelesi adına kazandıklarını ve kazanımlarını kaybetmeyi göze alamayanlar vicdanlarını kaybetmek, kendilerine yabancılaşmak, onurlu bir karakterden yoksun kalmak ve güce tapmak tehlikesi ile karşı karşıya kalırlar… Şayet haksızlıklara, adaletsizliklere, zulümlere sessiz kalmayı tercih ediyorsan bil ki sen de iman ve imkân sorunundan öte karakter problemi vardır…
Unutma!
Zulümle mücadele için iman ve imkân değil sağlam bir karakter ve cesaret gereklidir. Cesaret ise güçle değil kaybetmeyi göze almakla elde edilir…
Rabbim olmamız gerektiği gibi kılsın bizleri. İmtihanla beraber sabır, basiret ve şecaatte versin cümlemize
“Zulümle mücadele için iman ve imkân değil sağlam bir karakter ve cesaret gereklidir. Cesaret ise güçle değil kaybetmeyi göze almakla elde edilir…”
O kadar veciz bir cümle olmuş ki…Yazı boyunca Musa kıssası ile derlenerek açıklanması ayrıca çok ışık tutan bir hal oluşturmuş.Elinize , emeğinize,kaleminize sağlık Üstad.